Bu deyim okurlarıma biraz tuhaf ya da yabancı gelebilir, bizim dağ köylerinde tarihinin geçmişini bilemiyorum ama 1970-80 li yıllara kadar devam eden ilkel tarım kara saban ve öküzler ile ekin ekilip dikilerek ekinler olgunlaşınca orak ile biçilip desteler halinde merkeplere yüklenerek harmana çıkarılan.

Yine öküzlere koşulan tahtadan yapılmış altına keskin taşlar döşenmiş düğen ile sürerek ezmek sonra rüzgar ile savurup deneyi samandan ayırmakla yapılan tarım sonucu bilhassa evlek evlek tarlarda üretim yapmak hem zor hem de gerek evde yaşayan aile bireylerine un edip ekmek yapımına yeterdi ne de o ürünlerden çıkan samanlar ailenin ihtiyacı olan 2 öküz 2 merkep bir de sağılacak inek ve onun yavrusuna aşağı yukarı her evde olması gereken 10 ila 50 arası koyun keçi cinsinden davarlara yeterli olmazdı. Yaz kış çalışan köylülerin ne insan yiyeceği nede hayvanat yiyeceğini karşılayamazdık. Bunca çalışmaya rağmen emeğinin karşılığını alamayan köylüler mallarını değişik besleme şekillerine başvururdu. İki çuval buğdayı komşudan ödünç istemek köylü için ayıplanmaz ama mallarımız için bir çuval saman istemek çok ayıplanan bir davranış olurdu. Bunun için dağdan keven söküp öküzlerine yedirir davar ve yine öküz ineklere yedirmek için dağlardan meralardan diken söküp düğen ile sürüp samanını yapar kışa hazırlar. Ormanlarında birçok çeşidi bulunan çok yüksek meşe ağaçlarının yapraklarından hayvan yiyeceği olarak faydalanırdık. Güzün 9-10 cu aylarda başlardı bu yaprak kesip taşıma evimizde ne kadar yük taşıyacak hayvanımız var ise onlarla evde bu işi yapmaya müsait erkek kadın çoluk çocuk hepimiz. 5-6 km uzaklıktaki dağlara gider büyük meşe ağaçlarından ellerimizde özel olarak demirci ustaları tarafından yapılmış uzun kollu keskin Tahra’lar ile yüksek ağaçların üzerinde bulunan yaprakları bir kişi (genelde erkekler)ağaçtan kesip indirirken. Diğerleri kadın ve kız çocukları ağaçtan yere inen yaprakları hayvan sırtına yük yapılacak biçimde düzenleyip deste yapar (her yük için 12-13 deste yapılır) daha önceden özel olarak eğittiğimiz ve ıh diyerek başına bastırınca yatan hayvanlara yükleyip.  O sarp dağlardan binbir güçlükle günlerce evlere taşırdık yılmadan soğuk sıcak demeden sabahın erken saatlerinde gidip öğle den sonra gelerek evlere getirir. Ya evlerin damında ya da bir kapalı avluda kurutulur sonra bunları samanlıklara ya da yapraklık tabir ettiğimiz kapalı yerlere kor kışa hazır ederdik.

Kış yaklaştıkça yapraklar dalında sararmaya başlayınca artık yaprak kesimine son verilir ama. Köy insanına boş durmak yok bu sefer davarların yemesi için köye daha yakın ormanlardan. Yaprağın iyi ve ya kötüsüne bakmadan daha kısa olan orman ağacından kesip getirdiğimiz yaprakları ise evimizin kenarında bir yere kule gibi yüksekçe yığın yaparak (bastırık) kurumaya bırakır kışın kar yağınca onun etrafına saldığımız keçilerimiz yavaş yavaş onları yiyerek karınlarını doyururdu. Bunun dışında iki çatallı bir değnek ve orakla biçip getirdiğimiz diken ve yabancı otları düğen ile sürer saman yapardık. Bu samanı kışın koyunlara ve atlara yedirirdik çok katıklı bir saman olduğu için mal hem iştahla yer hem de yiyen hayvanlar çok dinç ve güçlü olur ayrıca arpa buğday gibi yem istemezdi.

Kış basmadan kışlık yakacak odunları yine ormandan günlerce keserek yine hayvanlara yükleyip evlere taşırdık büyük ebatlarda taşıdığımız odunları birde sobaya girecek şekilde küçük parçalara böler hazır ederdik. Artık kış geldi kar yağdı mı o yıllarda çok kar yağar aylarca toprakta yatırdı 3 ay hiç kara yüzü görmediğimiz yıllar olurdu. Kış yeyintisine yeter olmaz derdi atalarımız köyümüz orman bakımından çok zengindi. Karda kışta bu defa ardıç kesmek için ormana giderdik onunda ustası bilgesi olmak lazımdı.

Her ardıcı yemez keçiler onun için en iyi ardıcı bilen büyüklerimizin peşine takılırdık kara ardıçların iyi tohumlu olanlarını dikenli ardıçların ise sararmaya yönelmiş olgunlaşmışlarını keser yine hayvanlara yükleyip evlere getirir her akşam ağılda  keçilerin önüne 2-3 parça dallı ardıç bırakırdık yine ağılın gözlerinde (kapalı yerler) tavan ağaçlarına  güzden hazırladığımız meşe ağacı yapraklarından iplerle birer parça yaprak asardık sabaha kadar onları yerdi keçiler hem kendilerini hem de karınlarında bahara doğacak olan yavrularını beslerdi.

Yine kışın karların açıldığı günlerde arazilerimizde çokça bulunan sığır cinsi öküz ineklerin severek yediği bir bitki var ki adı kevendir. Toprak yüzeyine çıkanları sert ve acıtıcı dikenli olan bu bitkinin kökleri toprağın derinliklerine kadar gider ve kalınca olur. Bunları çeşitli yöntemlerle yerden söküp çıkarırdık bir ateş yakıp dikenlerini ateşe tutarak (ürtmek) dikenini  giderirdik besleyici kökenlerini ise kesici bir aletle kısa kısa keserek onları demir veya taş ile döver öküzlerin samanlarına karıştırıp yem olarak verirdik öküzler inekler bu yağlı olduğu için hem iyi beslenir hem de bahara daha dinç çıkardı. Günümüzdeki gibi böyle bol fenni yemler kırılmış arpalar yoktu bol tarlası olanlar bir tarla burçak eker onu kışın sığır cinsi mallarına yedirirdi. Burçak çok besleyici bir yem idi ama yetiştirilmesi kışın taştan el değirmeni ile kırılması, tarladan hasad edilmesi saplarından ayrılması başlı başına bir işkence idi yani çok eziyetli hayvan yemiydi. . Diğer evlere koyduğumuz yaprakları ise hayvanlara yedirmek için özel yöntemler uygulardık. Kışa hazır edip samanlıklara bastırdığımız yaprakları hayvan yemi olarak nasıl hazır ederdik. Gündüzleri mutlaka bir iki saat zaman ayırıp bu çalısı ile konmuş olan yaprakları büyük çalılarını kırarak ufaltır sığır cinsi mallara verilecek samanın içersine karıştırıp hem az olan samanımıza destek yapardık hem de hayvana yem olsun diye adeta bir garnitür sayardık. Bu yaprakları ufaltma işlemine yöremizde yaprak ovma derdik yaprak ovuldu mu? Aman yaprağı mutlaka ovun geceye kalmasın gibi emir verirdi evin büyükleri eşlerine ve çocuklarına. Yukarda belki belirtmedim ama yaprağın birçok çeşidinden söz ettim kasnak yaprağı çok güzel ve yemesi de iştahlı olurdu yiyen mal tarafından ayrıca bir cinsi de kara meşe yaprağı idi ki adına kara yaprak denirdi. Bu yaprakların kaynatıp suyu içilince insanların bazı hastalığına da şifa olurdu (karın ağrısı tatarca gibi) bu yaprak ovulması sırasında karanlık bir yer olan (elektrik yok o yıllarda) samanlıkta ovan kişiler genelde kızlarımız şu maniyi söylemeden edemezlerdi.

Kara yaprak ovarlar

Bize gelme kovarlar

Senin gibi adamı hey oğlan

Tavuk diye yolarlar

Yapraklar sararmaya başlayınca artık kışlık odun ihtiyacı için günlerce ormana gider dağdan iki üç merkep veya katır at ile günlerce kışın sobada yakmak için kalın odunlardan. Ocakta ekmek yemek yapmak için ise ince kırgın denen odunları sene boyu fırsat buldukça hep evlere taşırdık. Şu deyim de ona aitti. Kışın yakacağı ile malın yiyeceğine yeter olmazmış derdi atalarımız

Samanın yetişmediği gibi yemde Az olurdu onun için kışın hayvanları yiyeceğini temin için Kırlarda yetişen yabani otları ve dikenleri oraklar ile biçerek merkeplerin sırtında evlere getirip kurutur. Onları yine öküz veya atlar ile düğenle sürüp kışın koyunlara keçilere atlara, merkeplere diken samanı olarak verir yedirirdik bu saman mallara çok yarardı ayrıca yem filan da istemezdi mallar

Deyip bitirelim yazımı eskileri hatırlattım düşünün bu günlere şükredin. Sağlıcakla kalın