Sorun, Mehmet Büyükekşi’nin kişiliği ya da karakter yapısı değil…

Sorun, Mehmet Büyükekşi’nin Türk futbolunda ne yaptığı, bundan sonra da ne yapacağıdır!

Tartışılması gereken budur…

Mehmet Büyükekşi iyi insan, hatta iyi iş insanı olabilir, bunu da inkar edersek günahını almış oluruz…

En azından ülkenin ekonomisine katkılarını göz ardı edemeyiz…

Edersek çarpılırız…

İyi insan da olabilir…

Karakterli de olabilir…

Burada bir sıkıntı yok…

Masaya yatırılması gereken insanlığı ya da iyi iş insanlığı değil, futbolla olan ilişkisi ve yeterliliği!

Sadece altı ay gibi futbolun içerisinde kaldıktan sonra, TFF’nin başına getirilmesiydi yanlış olan…

Dolayısıyla ligi ve Avrupa Kupalarını bitirdikten sonra, tekrar başkanlığa göz kırpacak olması kulağa hoş gelmiyor…

Daha da ötesi, Mehmet Büyükekşi’nin futbol adına bundan sonra yapacakları ve yapabilecekleri noktasında asla iyimser değilim…

Özellikle siyaset, bürokrasi, daha doğrusu futbol ailesinin önemli bir kısmı, meseleyi duygusala bağlarsa ve Büyükekşi’ye yeniden bir şans tanınırsa, bu işin kaybedeni külliyen Türk futbolu ve ziyadesiyle de kulüpler olur…

Şuraya gelmeye çalışıyorum; Türk futbolunun içinde bulunduğu durum fazlasıyla nazik ve son derece hassas…

Gün, duygusala bağlama günü değil…

Aksine daha mantıklı hareket etme ve Türk futbolunu içerisinde bulunduğu kaos ortamından çıkarma zamanı…

Demirel örneğinde olduğu gibi…

Daha önce de vermiştim bu örneği…

Bir gazeteci Demirel’e sorar…

“Sayın Demirel, Türkiye’nin durumunu tek kelimeyle özetler misiniz?”

Demirel, “İyi” der…

Herkes şaşırır…

Çünkü hiçbir şey yolunda değildir…

Ve devam eder…

“Ama iki kelimeyle özetlememi isterseniz, iyi değil”…

Evet…

Türk futbolunun durumu da böyle…

İyi değil yani.

*

Ortak paydamız futbol ise herkes bilsin ki, özellikle de dört büyükler, futbolumuzun durumu iyi değil, bunun ucu eninde sonunda kendilerine de dokunacaktır…

Anadolu kulüplerinin durumu malum…

Kum torbası gibiler, gelen vuruyor, giden vuruyor…

Gözlerini açamıyorlar…

Özellikle Galatasaray ile Fenerbahçe arasında ipler gerilmiş, köprüler atılmış, saflar netleşmiş ise bu yara dikiş tutar mı?

Hem de Mehmet Büyükekşi’nin başkanlığında…

Bilemiyorum…

Büyükekşi’nin Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a ayrı, Galatasaray’a ayrı tutum ve davranışları da, elmanın içine girmiş bir kurt gibi!

Futbolun aktörleri, yani yönetenleri birbirleri ile duygu ve hedef birlikteliğinde değillerse eğer, Türk futbolunun marka değeri filan hikaye…

Böyle bir kaotik ortamın bedelini Türk futbolu, özellikle de Anadolu kulüpleri ödememeli…

Dolayısıyla da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın alacağı radikal kararlar, an itibarıyla dar ağacında olan Türk futbolunu ipten alacaktır…

Hem de hiç vakit geçirmeden…

Lig bitmeden, Avrupa Kupası’nı beklemeden…

Çünkü…

Yukarıda da altını çizdiğim gibi, saflar belirlenmiş, kulüpler karşı karşıya gelmiş, daha acısı kılıçlar çekilmiş ise bu işin sonu karakolda biter…

Kulüpleri, başkanları, daha doğrusu futbol ailesini hem kendinden hem de futboldan soğutan Mehmet Büyükekşi’nin Türk futboluna faydalı olacağını düşünmek, futbolun geleceğine “ipotek” koymaktan başka bir şey değil…

Şunun altını çizmekte yarar var; Mehmet Büyükekşi ile yola devam etmek, başta kulüpler olmak üzere, Türk futbolunu içinde bulunduğu “kaos” ortamından çıkarmak için, umut taşıyanların da şevkini ve inancını kıracaktır kuşkusuz…

Umarım ki, Türk futbolunun marka değerini yükseltecek, futbolu bu kaostan çıkaracak, futbolun paydaşlarını bir araya getirecek, liyakatlı, adaletli ve şeffaf bir başkan bulunur…

Var mı böyle bir başkan?

“Şu” diyemem, ama 85 milyonun içerisinde mutlaka böyle birisi vardır.