Kuzen kelimesini ilk defa kullanıyorum, aslında yeni kuşağın anladığı dilden yazmayı tercih ettim desem daha doğru olur.  Bahse konu olan kişi, merhume Emine teyzemin çocuğu bizim bildiğimiz adıyla Mevlüt. Oldum olası bütün yazılarımda belirtirim çocukluğumda 3-4 yaşlarımda ne gördüm ne yaşadıysam her anını hatırlıyorum. Bu hafıza bana yüce Allah’ın bir lütfudur.

Yıl 1949 idi. Çok fakir bir aileydik. Babacığım rahmetli sürekli hastalık çeker, hastanelerde yatardı. Bize göre dünyanın en çalışkan, en çilekeş, vefakâr, cefakâr kadını anacığım biz üç çocuğunun ve hasta kocasının rızkını temin için yaz kış durmadan çalışırdı. Öküzlerin koşulduğu karasaban ile çift sürer dağlardan odun taşır, tarlada ekin işler, harmanda yine öküzlerle düğen sürer, evin avradı, dağın tarlanın erkeği idi adeta. Çok bilge, lafı sözü dinlenen kendine güvenilen emanet ehli bir Osmanlı kadınıydı.

1938’de daha 17 yaşında önce rahmetli Recep amcam ile evlenmiş. Recep amcam evli iken jandarma asker olmuş, lakin askerde hastalanmış ama sağlam bir bünyeye sahip olduğundan askerliği bitirinceye kadar 2 buçuk sene kalmış. Tezkere alıp gelince ince hastalık denen verem amcamı dünyadan koparmış. Kısa süre sonra babası İzmir’de çalıştığı için anasının evine dönmüş annem. Daha sonra anası da vefat edince gözleri arızalı bir ablası ve iki ufak oğlan kardeşi ile kalmış. Araya giren komşu büyükler ve amcasının uygun görmesi ile o zamanlar dinç, sapasağlam bir delikanlı olan çelebisi (bizim orada inisi derler) babam Osman ile nikahlanıp tekrar eski koca evine gelin gelmiş.

1943’te ablam, 1945’te ben doğmuşum. 1949’da kız kardeşim Hafize doğdu. Aslında 1947’de bir kız daha doğmuş ama o öldü ben onu hatırlıyorum. Dedem İzmir’de, ninem ölmüş, dedem bir hanım daha almış. O da köyde gözleri arızalı olan teyzem. Yeni analığın baskısı ile tedirgin olunca babacığım düşünmüş. Köyümüze 1935’li yıllarda Seydişehir’in Dikilitaş köyünden bizim köye çırak olarak gelmiş olan Mehmet Korucu sürekli köyün sığır davarını güden bir yabancı. Daha önce İnlice’den gelip evlenmiş kocası ölmüş olan Şerife diye bir kadınla evlendiği için namına köyde Şerife’nin Mehmet denirdi. Şerife yenge merhum olunca Mehmet emmi de iki oğlan çocuğu ile kalmış. Babam bu adamın yuvası şenlensin baldızım da üvey ana baskısından kurtulsun diye teyzemi Şerife’nin Mehmet emmi ile evlendirmiş.

İşte yazımın konusu bu ailedir. Teyzem hamile kalmış. Kocası çoban, bakanı yok merhametli anacığım teyzemi bizim eve getirdi. Bizler teyzemizi çok severdik o da biz yeğenlerine çok düşkündü.

Yaz aylarıydı galiba evimizin salonunda (Bizde bu geniş yere çardak denir) teyzem yatıyor, anamın işleri yoğun. Ablam 6 yaşlarında ben 4 yaşımdayım. Teyzemin ihtiyacı olanları yapmaya çalışıyoruz. Teyzemin kocası köyün sığır çobanı. Bir sabah kalktık anacığım ona azık olarak bir şeyler katıp gönderdi ama anam çok tedirgin babamdan filan kadını filanı çağır diye yalvarıyor babam koşup onları getiriyor. Teyzemin bir oğlu olduğunu söylediler gelen kadınlar. “Miyrem gözün aydın ikinci bir yeğenin daha geliyor” diyerek anamı tebrik ettiler Bu arada ikince bebe de dünyaya geldi.

Onun adını teyzemin ve oradaki kadınların benzetmesi ile Hikmet, önce doğan bebeğin adını da dedemin ismi olan Mevlüt koydular. Körlük rahmetli ninemden geliyormuş. Kör Emin derlermiş anamın ninesine. Ondan hem dedeme hem de adını aldığı teyzeme sirayet etmiş bizim köylerde emine ismini genelde emin olarak söylerler. Neyse teyzemin ikinci doğan bebeği 2-3 saat yaşadı öldü. Onu defnettiler 4 gün sonra da daha loğusa iken teyzem de hakkın rahmetine kavuştu. Ölüm sebebi nedir bilmiyoruz, ama şimdiki aklımla doktorsuzluk bakımsızlık olduğunu zannediyorum.

Bunlar olunca anacığımın işi aha da zorlaştı. O kadar zor aile yaşamımıza bir de kardeş çocuğu Mevlüt eklendi. Anacığım zaten taze çocuklu hem kız kardeşim Hafize’yi hem de Mevlüt’ü emziriyordu. Bu durum altı ay kadar sürdü. Bir gün teyzemin kocası Mehmet emmi ile babam oturup bir karar verdiler Mevlüt’ü Konya’ya götürüp bir iyi aileye evlatlık vermek için. Anacığımın ağlamalarına aldıramadan Konya’ya götürüp evlatlık verip geldiler. Bizler bilmiyoruz ama ana yarısı olan anacığımın yıllarca gözünün yaşı hem kardeş hem de bir yeğeninin ölümü diğerinin evlatlık verilmesi ile dinmedi. Babam merhum çocuğu Konya’ya evlatlık verip geldikleri gece anacığım “Kime verdiniz Mevlüt’ü iyi birileri olaydı bari” deyince babam “Çocuk yurduna vardık. Tam içeri girip çocuğu vereceğiz diyecektik içeriden görevli olduğunu zannettiğimiz genç bir kadın çıkıp ne işiniz var diye sordu. Biz de durumu ona anlattık. Kadın bize gelin şu yakında iki kardeş temiz kadınlar var. Onlar böyle bir çocuk almak istiyorlardı. Razı olursanız onlara verelim işiniz çabuk hallolur resmi muamele sorgu sualle uğraşmayın” dedi gidip onlara verdik. Çok sevindiler iki kadın evli mi bekâr mı sormadık ama evlerini belledik” dedi.

Anacığım o gece daha çok ağladı. İş bize göre kapandı, ama kapanmayan bir yara vardı teyze olan anacığımda. Babamın her şehre gidip gelişinde Mevlüt için soru sorar babam da zamanım yoktu uğrayamadım gibi sözlerle geçiştirirdi. Bu arada babamın hastalığı nüksetti uzun süre gurbette hastane köşelerinde kaldı Mevlüt unutuldu. Babam yine bir şehre gidecekti anacığım Mevlüt’ü vereli de 6 yıl olmuştu. “Herif yıllardır Mevlüt’ün hasreti içimi yakar ha bir sor verdiğiniz yere de içim rahatlasın” diye yalvardı annem.

O günün ertesinde babam şehirden geldi. Anam ilk olarak yeğenini sordu. Babam dedi ki, “Hanım o çocuğu verdiğimiz eve vardım kapıyı çaldım. O kadınlardan biri çıktı tanıdım. “Çocuğu merak ettim, almak için gelmedim. Yaşıyor mu öldü mü diye soralım” dedim. Kadın bana sertçe, “Öyle birisi yok burada yanlış geldin, çabuk git rahatsız etme” dedi. Üzülerek ayrıldım evin tam karşısındaki bakkal bana, “Gel hemşerim ne arıyorsun?” dedi, ben de durumu anlattım. “Hay gardaşım yanlış yaptın oraya varmadan bana sorsaydın. Çocuk burada oynuyordu. Kaçırdılar onu. Merakınız sağlığı ise kocaman oldu maşallah, çok güzel bakıyorlar, merak etmeyin” dedi.

Bunları anlatınca anacığım biraz rahatladı. Babamdan o evin yerini öğrenmek istedi, ama onu da öğrenemedi. “Adı Mevlüt olarak kalmış mı?” dedi anam. Babam da “Bakkala sordum adını değişik bir isim koymuşlar” demişti. Anacığım o çocuğun derdi ile dertlendi hep. O Allah’a kavuşalı 41 yıl oldu. O günden sonra Mevlüt’ten haber alamadık. Yerini yurdunu bilmediğimiz için arayamadık da. Selam ve dualarımla…