Anadolulu bir kadının anlatımıyla
Yıl 1920’ler, dünyanın karmakarışık bir halde olup harplerin yoğun olarak yaşandığı Dünyamızın adeta bir ateş çemberi olduğu azgının alızı (zayıf) yediği ülkeler birbirlerinin topraklarına göz dikerek dünyada yaşamı bir kabusa çevirdiği ülkesinin kurtuluşu ve namusu uğruna askere giden onca yağız gençlerin birer birer öldüğü veya dini inançlarına göre şahadete şerbetini içtiği gelinlerin dul çocukların öksüz kaldığı bazıların ölüsünün yerinin bile bilinmediği bazıların künyeleri bile gelmediği ve nerde öldüğü nerde kaldığının belli olmadığı yokluğun, sefilliğin olduğu yıllardaymış.
Diyarbekir’de 20 yaşlarında olduğu tahmin edilen veya daha genç ya da daha geçkin olan evli dünyalar güzeli eşi olan bir delikanlı yeni gelini bırakıp herkes gibi vatan namus uğruna ekser olmuş. Harpler uzun sürmüş gençler cepheden cepheye koşmuşlar nihayet harpler bitmiş ölen ölmüş kalanlar ya düşman elinde yesir (esir) kalmış ya da hasta bilinmeyen bulunmayan bir köyde kentte dönememiş memleketine. Bu gencimizin daha önce anası ölmüş herkesin yuvasında olduğu gibi oda babası olan bir zalime hanımını emanet edip bırakıp gitmişmiş.
Oğlanın ekserliği uzun sürüp gelmesi gecikince zaten ameli bozuk olup öz be öz gelininde gözü olan adam bir bahane ile gelinine baskı uygulayıp kendisine hanım olarak alıvermiş.
Aradan zaman geçmiş oğlan bir gün harbin yorgunluğu ve yılların verdiği bir bitkinlikle özlediği eşine ve köyüne dönerken köy kenarında ki davar veya sığırlarını otlatmakta olan çobanları görüp onların kendisini tanımadığını bilerek ailesini sorar.
Bu köyde filanlar diye birileri var mı? Var demişler nasıl bir adamlar iyiler mi der. Adamın köylüleri olduğunu bilmeyen küçük çobanlarda o evde yaşanan işin gerçeğini anlatmışlar ve şöyle demişler. O dediğin adamın oğlu ekserde ölmüş mü, neyim yogusa (yoksa) yesirmi galmış köye gelmedi babası da oğlunu garısını gendine avrat olarak alıverdi köyde onları kimse sevmez deyince.
Adam olduğu yerde adeta şoke olmuş bunlara inanmak istememiş ve işin gerçek olup olmadığını takibe başlamış. Ne yazık ki duydukları tamamen doğrudur. Bu gerçeği anlayan bahtsız esker şöyle sırtındaki urbaya bakar kendine aldığı ve övünerek sırtına giydiği zamanın bulunmaz urbası keten göyneğinin yakası kirlenmiş onu temizleyip yıkatacak eşini babasının aldığını anlayınca başlar yanık yanık sitemle karışık bir şeyler mırıldanmaya.
Keten göynek giymiş yakası kirli
Aslımı sorarsan Diyarbekirli
Baba nerden aldın sen bu gelini
Gelini gelini benim yarimi
Aman hay gelin diye hayıflanır.
Ardından evlerine gizlice yaklaşıp evi ve eşini takibe alır.
Pencereden bakıp gördüklerini aklından geçirdiklerini bir bir dilinden dökerek acıları ıstıraba dönüştürür. 1945-50’li yıllarda bizim köyümüzdeki köy düğünlerinde analarımız bacılarımız tarafından tef çalarak acıklı acıklı söyleyen hanımların dilinden ellerinde kaşıkları ile büyük hanımlar bu içli türkü eşliğinde ağır azam oynarlar ve bu durumu kınarlardı kendilerince.
İşte ben meraklı yazarınız o yıllarda kulağımda kalan bu sözleri acıklı türküyü bugün köyümüzün büyük 60 70 yaşlarındaki kadınlarından bugün sorup hem türkü sözlerini hem de türkünün hikayesini öğrendim. Zaten bu türkünün söylenişini küçüklüğümde anam merhum ile gittiğim kadınların köy düğünlerinden sözlerini biliyordum işte o türkü
Diyarbekirli
Keten gömlek giymiş yakası kirli
Aslını sorarsan Diyarbekirli
Baba nerden aldın sen bu gelini
Gelini gelini de Benim yârimi aman hay gelin
Oğlanın Maraş taraflarından ekserliğini yapıp geldiğini türkünün sözlerinde dile geliyor.
Gizlice evinin penceresinden bakarken hanımı hamur yoğurmak ta olduğunu görür. Ve
Maraş tan çıktımda yolları çamur
Pencerende baktım elleri hamur
Elleri kınalı gözleri kömür
Baba nerden aldın sen bu gelini
Gelini gelini de benim yârimi benim yarimi
Pınarın başında söylenen sözler
Baba sende yok mu da utanır yüzler
İnsan evladının yolunu gözler
El yüzüne nasıl bakarız bizler aman hey bizler
Aman hay gelin
İçerisindeki sevgili eşine olan yanıklığı devam eden oğlanın aklına birçok şey gelir. Onun derdini bilmeden onun acısına ortak olamadan yukarıda havada sevinçle öterek uçan karga kuşunu bile kıskanarak şöyle der.
Tüfek getir şu kargayı vurayım
Sağdıç getir al gelini bulayım
Sen kimin yarisin bende bileyim
Baba nasıl aldın sen bu gelini
Gelini gelini benim yarimi
Bu acılı sözleri acıklı ve sitemli sözleri kocasından duyan gelin çok utanır eşinden ve oda artık dayanamaz başlar kocasına seslenmeye
Kahırlı kahırlı söyleme esker
Baban zalım imiş kurtulamadım
Kurtulamadım
Alnıma yazılmış böyle bir yazı
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Kendim yazmadım
Der ve hüzün böyle devam ederken oğlan babasını bir kurşunla vurur eşini de vurmak ister ama ne var ki ona kıyamaz belki zorda kalmıştır da ondan babamın istediğini kabul etmiştir der. Ama derdini yenemez bu ağır ve arlı konuyu kabullenip yaşamayı tercih etmez oracıkta silahını kendine çevirip bir el ateş edip intihar eder ve ölür. Bu acıklı türkü bizim köyümüzde kadınların düğünlerinde def çalınarak ağır azam kadınların kaşıklarla iştahla oynadıkları hem de o daramı zihnen yaşadıkları bir türküdür.
Uzun yıllar önce köyümüze Diyarbakır da askerlik yapıp dönen köyümüzden bir askerin derlediğini söylerdi ninelerimiz.
Ne yazık ki son günlerde bazı kişilerin bu yöremizde çalınıp söylenen türküyü ve yaşandığı sanılan olayını bizim bu yörelerde veya dağ köylerinde yaşadığı yolunda anlatımlar duydum üzüldüm. İlerde anlatıcı veya yazıcı ile yöre halkı arasında kötü sonuçlar doğuracağını tahmin ettiğim için bu yazıyı yazma ve gerçekleri su yüzüne çıkarmayı üzerime bir vazife bildim olayın gerçeği ve türkünün aslı da budur.
İsmail Detseli tarafından köylülerden derlenmiştir.