Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayınladığı “İstatistiklerle Çocuk” ve “Evlenme Boşanma İstatistikleri” adlı iki dosya, aile yapısına dair verilerin olumsuz yönde seyrettiğini ortaya koydu.

Çocukların nüfusa oranının son yıllarda %45’lerden %26’lara gerilediği, ilk evlenme yaşının 28’i aştığı, evlenenlerin sayısının 615 binden 565 bine düştüğü, boşanma sayılarının 13 yılda 118 binden 171 bine tırmandığı kayıtlara geçti.

TÜİK verileri, Türkiye’nin en stratejik gücünü teşkil eden dinamik nüfus ve güçlü aile yapısının son yıllarda aşındığını ortaya koyuyor ve bu konuda alarm seviyesine geçilmesi gerektiğine işaret ediyor.

ÇOCUKLARIN NÜFUSA ORANI

Ülkelerin dinamik nüfus gücünü oluşturan çocuk nüfusunun genel nüfusa oranı Türkiye’de azalıyor.

1930’lu yıllarda nüfusun yarıya yakını çocuk iken ve 2000’lerde bu rakam yüzde 35 seviyelerindeyken günümüzde toplumun sadece yüzde 26’sı çocuklardan oluşuyor.

Çocuk nüfus oranının son 88 yıldaki değişimi istatistiklere şöyle yansıyor:

1935’de %45, 1970’de %48, 1990’da %42, 2000’de %35, 2010’da %31, 2020’de %27,  2021’de %27, 2022’de %26, 2023: %26.

TÜİK verilerinde çocukların nüfusa oranının 2030’da %25,6’ya, 2040’ta %23,3’e, 2060’ta %20,4’e, 2080’de %19,0’a gerileyeceği öngörülüyor.

Rakamlarda her yıl daha kötüye gittiği görülen bu durumun geleceğimiz açısından büyük bir tehlike oluşturacağı ve genç nüfusun giderek yok olacağı anlamına geliyor. Gerileyen oran, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın evlenen çiftlere yönelik 'en az üç çocuk' tavsiyesinin haklılığını oraya koyuyor ama bunun için tavsiyeden öte bir şeyler yapmak, adımlar atmak gerekiyor.

EVLENENLERİN SAYISI

Aile bağının oluştuğu evliliklerde de tablo olumsuz seyrediyor.

Türkiye’de 30 yıl önce yılda 615 bin kişi yuva kurarken, geçtiğimiz yıl bu rakam 565 bin seviyesinde ölçüldü.

Ülkemizde 2004-2023 yılları arasında kayıtlara geçen evlenme oranları şöyle:

2004’de 615 bin 357 kişi,  2005’de 641 bin 241 kişi, 2010’da 582 bin 715 kişi, 2015’de 602 bin 982 kişi, 2020’de 488 bin 335 kişi, 2023’de ise 565 bin 435 kişi yuva kurmuş.

Bu rakamlara bakıldığı zaman 2004 yılından bu yıla gelinceye kadar evlenme sayılarında da bir azalma olduğu görülüyor. Bu durum da aile oluşumu için ciddi bir engel dolayısı ile aileye vurulan büyük bir darbe olarak nitelendirilebilir.

İLK EVLENME YAŞI

Nüfus tablosunda en önemli verilere işaret eden bir diğer unsur ilk evlenme yaşı. Türkiye’de ilk evlenme yaşı hem kadınlarda hem erkeklerde gecikiyor.

23 sene önce kadınlar ortalama 22 yaşında evlenirken bugün artık 25 yaşın sonlarında nikâh kıyıyor. Erkekler 2001 yılında ortalama 26 yaşında evlenirken 2023’te evlenme yaşı 28,3’e çıktı.

İlk evlilik yaş ortalaması istatistiklere şöyle yansıyor:

2001 yılında Erkek 26,0 – Kadın 23, 2005 yılında Erkek 27 – Kadın 23,  2010 yılında Erkek 27 – Kadın 24,  2015 yılında Erkek 27,5 – Kadın 24, 2020 yılında Erkek 28 – Kadın 25, 2023 yılında Erkek 28,3 – Kadın 25,7 yaşında nikâh kıydırmış.

BOŞANMA SAYILARI

Ailelerin parçalanma oranları, boşanma istatistikleriyle ölçülüyor. Türkiye’nin temel dinamiği olan aile kurumunun ciddi oranda hasar aldığını, hemen her yıl artan boşanma sayıları gösteriyor. Boşanma sayısının artışının, evlenme sayısının azalması ile birlikte değerlendirildiğinde aile kurumunun nasıl büyük bir yara aldığı anlaşılacaktır. 

23 yıl önce 118 bin evlilik sonlanırken, son rakamlar bir yılda 171 bin nikâh akdinin feshedildiğini vurguluyor.

Boşanma istatistiklerinin son 23 yıldaki seyri şöyle:

2010’da 118 bin 568 boşanma, 2015’de 131 bin 830 boşanma, 2020’de 136 bin 570 boşanma, 2021’de 175 bin 779 boşanma, 2022’de 182 bin 437 boşanma, 2023’de 171 bin 881 boşanma gerçekleşmiş.

TÜİK verileri aile kurumu için oldukça ciddi sonuçlar içeriyor. Bu konu, hükümetin ve her alandaki yetkililerin el atmalarını gerektiren ve üzerinde samimi olarak çalışılması gereken çok önemli bir konudur. Aksi halde geleceğimiz tehlike altındadır.

20 yıl bilemediniz 30 yıl sonra; genç nüfusumuzun kalmadığı, evlenme yerine gayri meşru ilişkilerin yoğun olduğu, boşanmalarla mevcut aile yapısının tamamen çöktüğü, babası belli olmayan ve bir aileye sahip olmayan çocukların sokak ve caddelerde tehlike saçtığı bir Türkiye düşündüğünüz zaman ne kadar korkunç bir sonun bizi beklediğini öngörebilirsiniz.

Böyle bir sonla karşı karşıya kalmadan şimdiden gerekli tedbirlerin ciddiyetle alınması gerekiyor. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığına, Kültür Bakanlığına, Aile Bakanlığına, Gençlik ve Spor Bakanlığına ve Diyanet İşleri Başkanlığına çok büyük görevler düşmektedir.

Bu bakanlıkların acilen bir araya gelerek yakın ve uzun vadede yapılacak işleri planlayarak ve iş bölümü yaparak hemen ama hemen çalışmaya başlamaları şarttır.

Öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı ders müfredatlarını acilen milli ve manevi değerlerimize bağlı hale getirmelidir. Bu konuda yıllardır yazıyoruz ama maalesef bir adım atılamadı. Geç kalınsa da bu konu daha fazla savsaklanacak bir konu değildir. 22 yıl iktidarda kalan bir zihniyet bu konuda bir adım atamamış, çok önemli olan ders müfredatlarını kendi öz değerlerimize uygun hale getirememişse burada çok büyük bir hata var demektir ki bu hatadan derhal dönülmeli, gerekli adımlar atılmalıdır.

İkinci önemli konu TV programlarıdır. Gerek diziler, gerekse diğer programlar incelenmeli, aile kurumu için zararlı olanlar derhal sonlandırılmalıdır. Dizilerde ve bazı programlarda aldatmalar, evli kadınların başka erkeklere kaçması, evli erkeklerin başka kadınlarla olan gayri meşru ilişkileri normalmiş gibi sunulmakta ve ahlaksızlık giderek yaygınlaşmaktadır.

Üçüncü önemli konu iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı olarak çıkarılan yasaların ele alınması konusudur. İstanbul Sözleşmesi adı ile anılan aslında Batı dayatması olan sözleşme iptal edilmesine rağmen ona dayanarak hazırlanan ve yürürlükte olan 6284 ve diğer bazı yasalar incelenmeli kendi değerlerimize aykırı olan maddeler temizlenmeli veya ıslah edilmelidir. Bu konu da toplumumuz için ciddi bir yaradır. Bu konuda da geçmişte defalarca yazılar kaleme almamıza rağmen, maalesef olumlu bir adım atılamadı.

Ayrıca toplum içinde cirit atan, küçücük çocuklara varıncaya kadar musallat olan mikropların mutlaka temizlenmesi gerekiyor. Bir mikrop temizlenirse, bir toplum kurtulur. Bunun için de cezaların caydırıcı olması şarttır. Mesela küçücük bir çocuğa tecavüz ettikten sonra katleden bir mikrop idam edilirse, bu suçun işlenme oranı sıfıra düşer. Böylece bir kişiyi idam edersiniz ama bir toplumu kurtarmış olursunuz. Bu konuda bir örnek daha vermek gerekirse, hayat boyunca çalışıp çabalayarak elde ettiği parasını çalan ve bunu meslek haline getiren bir mikrobun elini kesersiniz ama bu suçun bir daha işlenmesinin önüne geçmiş olursunuz. Rabbimiz kısası boşuna emretmemiştir. “Kısasta hayat vardır.”

Başka hangi aksaklıklar varsa tespit edilerek bu konunun ivedilikle ele alınması gerekiyor. TÜİK verileri bu konunun aciliyetini ortaya koyuyor. Aksi halde tehlike çanları çalmaya başlayınca - ki TÜİK verileri bu çanın ilk işaretlerini vermektedir - konunun önemi anlaşılacak ama o zaman iş işten geçmiş olacaktır. Sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum.