Konya deyince önce Hz. Mevlâna sonra da Hacı Veyis Efendi, Hacı Veyiszade Mustafa Hoca Efendi ve Hacı Veyiszade İbrahim Efendi ile üstat Ali Ulvi Kurucu gibi isimler akla gelir.

Daha sonraki dönemlere geldiğimiz zaman ise Konya’ya damgasını vuran iki isim ön plana çıkar. Prof. Dr. Necmeddin Erbakan ve Tahir Büyükkörükçü Hocalarımız…  

Konya’da siyaset sahnesine atıldığı 1969 yılından vefat tarihine kadar, Türkiye’de “Önce Ahlâk ve Maneviyat” bayrağını dalgalandıran, şuurlu bir gençlik yetiştirmede büyük rol oynayan, görev aldığı çeşitli hükümetlerde ve Başbakan olarak bulunduğu süre içinde ülkemize çok hayırlı hizmetlerde bulunan, Türkiye’nin yolunu batıcılık istikametinden tersine çevirerek ülkenin kaderini değiştiren büyük lider Necmeddin Erbakan hocamızı anmak ona yapılacak en büyük vefa örneğidir.

Ülkemizde komünizme karşı kapitalizm ve liberalizmin yerleştirilmeye çalışıldığı o dönemde “bu görüşlerin tamamının siyonizmin uzantıları olduğunu, birinin Siyonizm canavarının alt çenesi diğerinin de üst çenesi olduğunu, çarenin Hakk’a dayalı Milli Görüş’te olduğunu” yılmadan bıkmadan anlatan Erbakan Hocamız, Türkiye’nin sadece siyaset alanına değil sosyal, ekonomik ve kültürel alanlara da damga vurmuş, ülkemizi her yandan saran bozuk sisteme karşı yıllarca mücadele etmiş ve İslami şuurda büyük ve kalıcı bir nesil yetiştirmede en büyük kazanımı sağlamış ve görevini eksiksiz yapmış olarak 27 Şubat 2011 tarihinde Rabbine kavuşmuştur.  

Konya’mızda  ahlâk ve maneviyat esasına dayalı dindar bir halk kitlesi ile şuurlu bir genç neslin yetişmesinde büyük emeği olan, gerek Kapu Camii vaazları gerekse özel sohbetleri ile dini hizmetini hayatı boyunca aralıksız sürdüren ve “Sultan’ül Vaizin” ünvanını almaya hak kazanan Tahir Büyükkörükçü hocamızı da vefat tarihi yıldönümünde hatırlamak, ona yapılması gereken vefanın bir gereğidir.

İslâm’ın tümüyle hayatımıza hâkim olması yolunda ömrünü harcayan Erbakan hocamızın vefatından 6 gün sonra, hayatını İslâm’a hizmet yolunda tüketen muhterem Tahir Büyükkörükçü hocamızı da ebedi âleme yolcu etmiştik.

Tahir Büyükkörükçü hocamız 86 yıllık ömrünü, önce çocuk yaşta başlayarak ilim öğrenmeye daha sonra da, öğrendiği ilimleri diğer insanlara aktarma yani tebliğ etmeye adamış, tebliğ ve irşad görevini 50 yıl boyunca sürdürmüş mümtaz bir şahsiyettir.

Kendisini tamamen ilim ve irfana adayan, bu uğurda çilelere ve güçlüklere aldırmadan durup dinlenmeden büyük gayret gösteren, tebliğ ve irşad görevini hiçbir şartta terk etmeyen, gönüllere hitap eden etkili vaazları ile Konya’mızda bir yıldız gibi parlayan, ismi gibi cismi de Tahir olan muhterem hocamız; yüksek ilminin yanında ahlâkıyla, düzgün ve tavizsiz İslami yaşantısıyla, hâliyle, kâliyle ve cesareti ile Peygamberlerin varisi olduğunu bütün âleme ispat etmiş örnek bir kişiliktir.

Kendisini tamamen donattığı  ilmini, vaaz ve konferanslar yolu ile yüksek hitabet gücü, fesahat ve belâğatı ile insanlara aktaran ve dinleyicilerini bazen cûşa getirerek kaynatıp coşturan bazen ruh ve gönül dünyalarına seslenerek binleri bir anda bambaşka âlemlere götüren, bazen de topluluğu gözyaşlarına boğan Tahir Hocamız, gönülleri ilmek ilmek işleyerek tek amacı olan toplum hayatında İslam ahlâk ve faziletinin hâkim olması yolunda canla başla çalıştı ve bu uğurda dile kolay tam yarım asrını verdi. 

Konya’da yaşayıp da, Tahir hocamızın o muhteşem vaazlarını dinlemeyen ve o etkili hitabetin tesiri altında kalarak kendisini başka bir âleme taşımayan bir kişi var mıdır bilmiyorum? İnsanı büyüleyen o muhteşem anlatımlar sadece kuru kuruya bir konuşmadan ibaret değil, onun, söylediklerini eksiksiz yaşamasının dinleyicilere bir yansıması olabilir ancak… Hocamız ömrünü kıl kadar da olsa Kur’an ve Hadis yolundan ayırmayarak geçirmiş bir İslâm âlimi ve bir tasavvuf büyüğüdür. Onun içindir ki, vaaz ve konferansları bu kadar etkili olmuş ve herkesi mânevi havası içine alıvermiştir.

Mürşid-i Kâmil Mehmed Zahid Kotku Hoca Efendinin bir sözünü hatırlıyorum. “Yaşanmadan söylenen sözler taşa atılan top gibi çarpıp geri döner. Karşıya hiçbir tesiri olmaz. Ama yaşanılarak söylenen sözler çamura atılan top gibi saplanıp kalır. Karşıya büyük tesiri olur.”  Tahir Hocamız da her söylediğini yaşadığı için dinleyenler de çok büyük tesir meydana getirir, sözleri cemaatin gönül dünyasında adeta inkılap oluştururdu.

Herkes gibi bendeniz de, muhterem Hocamızı ilk olarak camii vaazları aracılığı ile tanıdım. Daha sonra siyasete adım attığı 1977 seçim çalışmaları esnasında daha yakından tanıma fırsatım oldu. O dönemde muhterem Hocamız, seçim çalışmalarını kendisine yakın kişilerden oluşan bir ekiple yaptı. O ekip içerisinde muhterem babacığım da bulunmakta idi. Babam, Hocamızla aynı arabada birkaç ay boyunca seçim çalışmalarına katılmıştı. Ben de hocamıza iştirak eden başka bir araba ile birkaç il ve birçok ilçe gezilerine iştirak etmiş, buralardaki konuşmalarını defalarca dinlemiş ve topluma siyaset yolu ile İslâm ahlâk ve faziletini anlatmak için nasıl çırpındığına bizzat şahit olmuştum.

Daha sonraki yıllarda zaman zaman Hocamızın ev sohbetlerine katılma fırsatım oldu. Gönüllerimize işleyen o güzelim sohbetlerinden almış olduğumuz tat ve lezzeti, dünyanın en leziz yiyeceklerinde bulmak ne mümkün?  Sık sık gittiği Mekke ve Medine’den her dönüşünde babamla birlikte mutlaka ziyaretine gider, o mübarek ellerini öper hayır dualarını alır, doyulmaz sohbetini dinleyerek kalplerimizi yumuşatırdık. Hocamızı son olarak rahatsızlığı sırasında yine babamla birlikte evinde ziyaret etmiş ve son defa elini öpme fırsatı bulmuştuk. 

Hedefleri ve gayeleri aynı olan iki muhterem hocamız, bir dönem beraber siyasi faaliyette bulunmuşlar ve 1980 askeri darbesinden sonra da, İslami düzen kurma suçlaması ile hapishane arkadaşlığı yapmışlardı. İİ

Muhterem hocamız, 12 Eylül darbesinden sonra Erbakan hocamızla birlikte aynı davadan yargılanmış ve aynı yerde hapis yatarak Medrese-i Yusufiye ile tanışmıştı. Böylece aynı partide sırf Allah’ın rızasını kazanmak için siyaset yapan iki muhterem hocamızın kaderleri hapishanede de kesişmişti. Tahir hocamız hapis süresi boyunca boş durmamış, beraber bulundukları çeşitli partilerden milletvekillerine her gün Kur’an ve Sünneti anlatmış, hapishanede bile İslâm’ı yaşamaktan ve tebliğden bir an geri durmamıştır.

Hapishane hayatından sonra çok sevdiği Kapu Camii kürsüsüne geri dönmüş, aynı aşk, aynı şevk, aynı heyecan ve aynı azimle ışık saçmaya devam etmiştir. Konya insanını mânevi atmosferi içine alarak eriten ve etkileyen vaazları rahatsızlığının başladığı yıla kadar aralıksız sürmüştü. Hocamız her an ve her fırsatta tebliğ ve irşad görevini hakkıyla yerine getirmiş, İslâm inancının toplumumuzda hâkim olması için var gücüyle çalışmıştı.

Tahir Hocamız toplumumuza yol gösteren ve halkımızı aydınlatan bir yıldızdı. Yerinin doldurulması çok zor olan bu yıldız, her fâni gibi ömrünü tamamladı ve aramızdan kayıp gitti. Hocamızın fâni vücudu aramızdan ayrılarak ebediyete gittiyse de, mânevi olarak gönüllerimizde yaşamaya devam edecektir. İnanıyoruz ki geride bıraktığı eserleri, konuşmalarından etkilenen ve hayatını düzene koyan binlerce kişi ve yetiştirdiği hayırlı evladı sayesinde amel defteri de kapanmayacaktır.

Tahir Hocamızın çarpıcı iki sözüyle yazımızı süsleyelim. Sık sık kutsal beldelere gidip gelen Hocamız şöyle dermiş: “Gidelim gelelim, gidelim gelelim, gidelim gelmeyelim.”  Kutsal topraklara defnedilmek isteğini bu sözü ile ifade eden Hocamıza, 50 yıl boyunca hizmet ettiği Konya topraklarına defnedilmek nasip oldu.

İkinci sözünü de biricik oğlu muhterem Abdurrahman Büyükkörükçü Hocamıza söylemiş: “Oğlum Abdurrahman ölüp de ne yapacağız, kıyamete kadar orada uyuyacağımıza yaşayalım da Rabbimize ibadet etmeye devam edelim.” Her yaptığı işi, her attığı adımı ibadet niyeti ile yapan Hocamız, daha çok hayır işleme, daha çok sevap kazanma isteğini de bu sözüyle ifade etmişti.

Her işleri ve her sözleri bizim için ders alma niteliğinde olan büyüklerimizden yeteri kadar istifade etmemiz gerekir. Hocamızın fâni bedeni aramızda olmasa da konuşmaları, vaazları ile içimizdedir ve Hocamız irşadına devam etmektedir. KONTV’nin yayınladığı vaazlarını dinlemek, Hocamızın yaşarken yaptığı konuşmaları dinlemek gibi zevk vermektedir.

Hayatlarını İslâm’ın hâkim olması yolunda kullanan bu iki muhterem merhum hocamızı yakından tanımak, ellerinden öpmek, konuşmalarını ve özel sohbetlerini dinlemek bendeniz için en büyük bahtiyarlık olmuştur.

Erbakan Hocamızın vefatından 6 gün sonra 5 Mart’ta Konya’da yüz binlerin elleri üzerinde ebediyete uğurlanan muhterem Tahir Hocamıza vefatının 13. yılında yüce Allah’tan (cc) sonsuz rahmet diliyorum. Her iki mücahid hocamızın mekânları cennet olsun. Cenab-ı Hak hepimizi cennetinde buluştursun İnşallah…

NOT: Ramazan-ı Şerif 11 Mart Pazartesi günü başlayacaktır. 10 Mart yani önümüzdeki Pazar akşamı teravih namazı kılınacak, Pazarı Pazartesiye bağlayan gece sahura kalkılacak ve Pazartesi günü de oruç tutulacaktır. Mübarek Ramazan-ı Şerif’in hayırlar ve güzellikler getirmesini, dünya Müslümanlarının özellikle Gazze’deki kardeşlerimizin felahına vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu yarınlar diliyorum.