Maarif meselesinde hep okul-aile-öğrenci, üçlü  saç ayağından  bahsedilirdi bir zamanlar… Oysa zaman içinde geniş manada millet maârifi içine alan dört unsur olduğunu gördüm: talebe, muallim, tedrisat, mektep...  Yine bu kavramları, Mütefekkir Nurettin Topçu’dan okumalar yaparak yorumlayacağız.

Önceki yazımda belirttiğim gibi talebe kelimesini tercih ederim, öğrenci yerine… Talep etmekten gelir. Nasıl ki, denize ait her ne varsa sözgelimi limanlar, tersaneler, sanayi, ticaretin merkezinde gemi varsa, maârifin merkezinde de talebe vardır.  Mütefekkirin diliyle: “Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır, gayesi mânevî olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır, mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir, Disiplinin, kâinattaki nizam gibi bir zaruret olduğuna inanmış, diğer içtimai sınıf insanlarına örnek olacak kabiliyette bir üstün insan namzedidir. Çocukluk mesleğini hakkıyla başarmış, talebelik mesleğine siyasî maksatlı dernekçilik, sporculuk, izcilik, rozetçilik, reklâmcılık gibi çok küçük meslekleri bulaştırmayan şerefli insandır. Talebenin davranışları öyle olmalıdır ki, mabette olduğu gibi esnafla temasında da büyük ruhî varlığını hissettirsin ve her yerde kendisine ve mesleğine karşı hürmet uyandırsın. Talebe, halkın girdiği her yere girmez, halk gibi konuşmaz, âvare insanlar gibi yürümez. Talebenin gayesi,  hakikat peşinde koşmak, hakikati aramaktır. “

Bir gün çocuklarım ilk öğretimdeyken  bir vesileyle okullarına uğramıştım. Öğretmenlerle görüşürken dışarıdan oldukça argo(küfürlü) çocuk sesleri geliyordu, şaşırmış ve idareci öğretmene “Hocam, siz bu sesleri duymuyor musunuz” demiştim. Hocanın cevabı ise oldukça ilginçti: “Evde anasının avutamadığını biz burada avutuyoruz” demişti. Görünen manzaraya göre topu başka bir yere gönderip sıyrılmakla işin kolayı bulunmuştu. Her zaman inandığım: küfrün, dilde edep olmayışının bir ifadesi olduğudur. Bunun için Yunus Emre’nin deyişini  hatırlamakta fayda var “girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, dediler ilim geride, illa edep illa edep”… Ancak bir siyasin figürün zamanında dediği gibi “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” anlayışına uygun adeta okuldaki bu davranış, tüm idareci ve öğretmenlerin umursamazlığı ile sıradan hale gelmiş ve normal karşılanır olmuştu.

Talebenin, dışardan edebiyle, hal ve hareketleriyle kendine hürmet uyandırdığı,  hakikatı arayan, hakikat ehli, aşk (adanmışlık-şevk ve kalp) insanı, dürüstlük abidesi ve ahlak insanı  olması beklenir. Günümüz koşullarında  kişinin kendi maârif davasının mücadelesini (kurtuluş savaşını) vermesi lazım yoksa diploma müşterisi konumunda kalırsa çok büyük hayal kırıklığı ve itibar kaybına uğrayabilir.  Bunun için her şeyden önce irade terbiyesinden geçmiş, güçlü iradeye ve ahlaka sahip olması gerekir. Aksi halde, hatalar, kabahatler, günahlar ve suçlar bir yerlerden boşluk bularak kişiye nüfuz eder ve benliğini ele geçirir. Bu konuya devam edeceğiz .