Asrın felaketinin üzerinden bir ay geçti. Acil ihtiyaçlar pey der pey karşılanıyor. Depremin, insan hayatına dair dersleri üzerinde durmak gerekiyor. Bir çok insan hikayeleri işitiyoruz. Bize ne anlatıyor düşündük mü?

Deprem, insanoğlunun acizliğini ortaya koydu. Hem   ortaya çıkan yıkıcı etkisi; hem de tahribatının büyüklüğü ve giderilmesindeki insanoğlunun zavallılığını… AFAD Deprem Risk ve Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar açıklamalarına göre ''7,7 büyüklüğündeki depremin açığa çıkardığı enerji 500 atom bombasının yarattığı etkiye, enerjiye sahip'' ifadesi çok düşündürücü. Atom bombası, 2. Dünya savaşında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılması ve on binlerce insanın ölümü, sakat kalması, çevre hasarı ve günümüze yansıyan etkileri ile hafızalarda yer ediyor.

Evet, ülkemizdeki deprem, nefes alan herkesin, canın, cananın , malın, mülkün hepsinin bir anda terk edip gideceği, insanın yalnız geldiği dünya hayatından bir anda yalnız gideceği  veya yapayalnız kalacağı gerçeğini en beliğ söyledi. Bunun için, ölüm ve yalnızlığı hayatın her anında göz önünde bulundurmalı. İnsan, aslında ne kendi canına  ne de sevdiklerinin canına, mala, mülke gerçek manada hükmedemiyor…

Ölüm sonrasında da hoş seda bırakmak olmalı insanoğlunun gayesi. Bizden ne kalacağı önemli. Rant vs ile yoluyla mal, para vs. biriktirerek geçen ömrün, en iyi ihtimalle  unutulmak olduğunu belirtelim. Daha kötüsü, bu yolda ömrünü tüketenlerin ekserisinin geriye acı, ıstırap, gözyaşı ve kötü bir simge isim olarak tarihe geçmeleridir. Buna mukabil, insanlığa ilmiyle, sanatıyla vb.  eserler bırakmış, gençliğe ilham olmuş, insanların yararlandığı  mekanlar yaptırmış ve ahirete gitmiş insanların ise daima hayırla, duayla yad edilmeleri ve böylece ölümsüzlüğe erişmeleri mümkün olmuştur.

Sevdiklerinin kıymetini bilmeyi; küsmenin, kalp kırmanın, öfkelenmenin, kinin, gururun yol açtığı hasarların  telafisinin bir anda imkansız hale gelebileceğini, helalleşmeye vakit bulanamayabileceğini; dolayısıyla affedici, bağışlayıcı, hoşgörülü  olmanın  ve bu konularda acele etmenin  önemini hatırlattı.

Kibirlenmenin, çok anlamsız olduğunu gözler önüne serdi; Zira, kendini çok üst düzeyde hisseden insanlarla , kıt kanaat geçinen insanların soğuk ve karanlıkta aynı ateşin etrafında toplanarak ısındıklarını , ekmeklerini bölüp paylaştıklarını gördük. Birbirine kenetlenmeye mecbur oldular. Demek ki, gerçek muhabbet için zihinlerdeki algıların ve önyargıların kalkması gerekiyormuş.

Depremle birlikte ciddi anlamda göç oldu. Milyonlarca vatandaşımızın düzeni bozuldu. Depremzede vatandaşlarımızın tekrar eski huzurlu, refah günlerine dönebilmesi için tüm ayrışmaları, ötekileştirmeleri bir yana bırakıp devletimizin koordinasyonunda fedakarlık, diğerkâmlık anlayışıyla seferber olmalıyız. Burada, bugün  çok iyi şartlarda yaşam sürenler, yarın depremzede olabilir. Dolayısıyla şimdi, hemhal olarak karşımızdakinin yerinde olsak ne beklerdik sorusunu samimiyetle sorma zamanı…

Şimdi ve her zaman deprem zamanında yaşadıklarımızı unutmayarak ayrışmadan, ötekileştirmeden bu toprakların kadim kültür ve değerleri etrafında birleşelim ve kenetlenelim. Bu da geçer yA HÛ!