Asrın afeti/felaketinden buyana bununla birlikte deprem gerçeği ile yüzleşmek başlıklı dokuz makale kaleme aldım. Önceki yazılarımda vurguladığım gibi bu depremi milat kabul etmeli, unutmamalı ve her daim bu hakikate göre fert ve toplum hayatımızı yeniden inşa etmeliyiz.

Önceki makalemde depremin ardından ortaya çıkan gerçekler üzerinden karadeliklere işaret etmiş ve bariyerlerin bir yada ikisinin deliklerinin tümüyle kapatılması halinde can ve mal kaybının asgari düzeye ineceğinden dem vurmuştuk. Bu yazımızda depremin sonuçları üzerinden  kısa yoldan para kazanma ve popülizmin etkisine değineceğim. 

Bu konuyla ilişkili ve “emniyet-para”  bağını, daha önce https://www.konyayenigun.com/para-icin-makale,12202.html “para için” başlıklı makalemde kısmen yazmıştım. Deprem özelinde genişletmek gerektiğini düşündüm. Kısaca,  paranın her şeyin önünde olduğu, emniyetin yerini paranın aldığı ve toplumda egemen olan anlayışa dönüşebildiği  ve dolayısıyla kazaların arttığı sonucuna varmıştık.

 “İnşaat işiyle uğraşmak, kazancı yüksek ve kısa zamanda zengin olmak” ve güvenilirlik bakımından oldukça gerilerde bir algıya karşılık geliyor. Yine bu yoldan zenginler eliyle bazı alanlarda finansman (siyaset vb.) sağlandığı için karar süreçlerinde de etkili olmaları söz konusu…Benzer mantıkla da “oy” siyasetin  önemli parametresi olduğunda da burada popülizm devreye giriyor. Kimi zaman doğrular değil, bizim kadim kültürümüzde yeri olmayan hatta men edilen her ikisini de kazanma hırsı  “hedefe giden her yol mubahtır” anlayışı her şeyin önüne geçebiliyor.

İşaret ettiğimiz husus daha ziyade para ve popülizm üzerinde gelişmektedir. Halbuki, yaşam alanlarımız inşa edilirken “Önce Emniyet” “Safety First” ilkesi birinci derecede  önemli ve öncelikli konu olmalıdır. Ve bu husus partiler ve ihtilaflar üstü bir sabite olmalıdır. Neden ? Hayat memat meselesi de ondan

Bu iki handikabın çözümü ve aşılması  radikal değişim veya dönüşüm gerektirir. Tabanda tavana bir dönüşüme ihtiyaç var.  Ancak toplumda bu konuda şuur  oluşursa, dönüşüm meydana gelebilir. Bu hususta da toplumun aydınlarına büyük görev düşmektedir. Halihazırda “Hatıralar” kitabını büyük bir şevkle okuduğum Sezai Karakoç’un  belirttiği gibi “uyandırma, diriltme” bağlamında  ufuk açıcı etki yaparak toplum dinamiklerini harekete geçirecek  aydınlara ihtiyaç var.