Geçtiğimiz hafta deniz kazaları üzerine bir panele katıldım. Deniz kazalarının, görünen sebepleri, yani olay mahallindeki emniyetsiz hareketler ile görünmeyen çalışma koşulları-denetim-gözetim ve organizasyonel hatalar  ve eksiklikler gözden geçirildi ve ortak akılla kazaların “tekrar etmemesi için hangi tedbirler alınabilir.” hususunda duruldu. Benim de kanaatim odur ki, insana dair emniyetsiz hal ve davranışlar  ve insan yapımı çalışma koşulları-gözetim-denetim, organizasyon ve şirket kültürü vb. gibi faktörlerdeki hata ve eksiklikler giderildiğinde kazalar % 98 gibi yüksek bir oranda önlenebilir.

Kazaları, insanın:  gaflet hali sonucu veya hastalanması gibi değerlendiririm. İnsan fiziksel yada ruhsal hastalanınca bazen ölümle son bulan  sonuçlar ortaya çıkar. İşte hasta olmamak için evvelemirde bağışıklık sisteminin güçlü olması ve neler yapmak lazım konusunu etraflıca https://www.konyayenigun.com/hastalanmamak-icin-makale,12077.html makalemizde ele almıştık.  Burada özellikle dikkat çeken bir araştırmaya göre -hayat koşullarının  dayattığı inancıyla -  mesleğin yapılma ve/veya seçilme motivasyonunun “para” olmasıdır. Türk gemi adamları üzerinde yapılan araştırmaya göre denizciliği seçme-yapma sebebinin % 71 para olduğu ortaya çıktı. Para için mesleğin yapılması ile oluşan kazalar arasında -bilimsel inceleme metodları ile henüz net olarak ortaya konulamasa bile - güçlü bir ilişki olduğuna inanıyorum. Zira, paraya odaklanmış insan gemilerde büyük yazıyla göze çarpan “ÖNCE  EMNİYET-SAFETY FIRST”  yerine “ÖNCE PARA-MONEY FIRST” ilkesine göre meslek hayatını inşa etmektedir.  Parayı gözüne fazla yaklaştırdığı için diğer hayati faktörleri görememektedir. Diğer taraftan bir mesleğe adanmışlık duygusuyla , şevkle ve kalben bağlanıp yapıldığı takdirde ödülü olan paranın kendiliğinden geleceği ve hayırlı olanın da bu olduğu aşikardır. Mikro planda bu böyle…

Bu bilinci eğitimle bireylere aşıladığımız takdirde kazalar önemli ölçüde azalacağı gibi makro planda mesleğini aşkla yapan ideali/mefkuresi olan insanlar eliyle milli kalkınma hızımız artacak ve dünya milletleri arasında rekabette öne geçebilecek ve itibarlı  bir yer edineceğiz… Hangi meslek olursa olsun bu değişmez. Tersinin önemli ölçüde iş hayatımızda gözlendiği mevcut durumda ise  istenilen seviyeyi yakalayamadığımız bir gerçektir.

Bir diğer önemli husus, “bana bir şey olmaz” ön kabulüne dayalı emniyet kültürü ve aşırı özgüvendir. Bu kültürde: “kazalar hep başkalarının başına gelir; bana uğramaz” önermesi bilinçaltına yerleşmiştir. Bu düşünce ile kişi kuralları -tıpkı trafikte olduğu gibi-  denetime takılmamak için benimseyerek değil, zorunlu uygular. Aslında güvensiz yaşam ve hareket tüm hayatına hakim olmuştur da farkında değildir. Kimi zaman ise aldığı eğitim, meslekteki tecrübesi, bu işi çok defa yapmış olması vs. gibi nedenlerle aşırı özgüven emniyet kurallarının ihlalinin zeminini hazırlar. Uygulanmayan bir kuralın,  denetime takılmasa bile kimi zaman bedelini hayatıyla veya hayat kalitesiyle ödeyebileceğini hiç düşünmez.

Bu minvalde şunu da altını çizerek belirtelim ki, istatistiki anlamda kazaların adedi ve kayıplar bir  gelişmişlik göstergesidir.  Kaza ne kadar az ise -ters orantılı olarak- ülke o kadar gelişmiştir.

Eğer bu zihniyet değişimini değil; dönüşümünü yapamazsak gelişmekte olan ülke kabuğunu kıramayız ;  enerjimizi ,motivasyonumuzu ve verimliliğimizi hep faydasız, kayıp, kaçak vb.  gibi yanlış alanlara hasrederek yarışta hep geride kalırız.