Gelinin çeyizleri iki üç tane At’ın ve ya Katırın sırtına sarılıp oğlan evine gider. Gelin eyerli ata binerdi üzerine boydan boya örtülen başın üzerine gelen yeri çeşitli süsler ile bezenmiş olan kırmızı büyükçe beze cibindirik denir bu örtü gelinin başından ta atın eteklerine kadar iner gelinin hiçbir yeri görülmezdi. Gelin ata bininceye kadar kız tarafı ve oğlan tarafı birlikte bindirir gelin ata binince oğlan evi tarafından kayın peder ve oğlanın dayısı amcası gelini herhangi bir tehlikede düşmemesi sıkıca tutup destek olurlar.

Gelini bindirirler eyerli ata

Önde gider davul ile kırnata

Yanda gelir dayı ile kaynata

Gönlümden çıkar’mı köy düğünleri

Kilistra’nın yaşamında çok önemli olan bir şey daha vardı bilmem bu folklora girer mi ama kesinlikle yaşamın bir parçası idi bunu yazmasam olmazdı. Köyümüzün arazisi çok büyük ve çok yeri dağlık ormanlık olduğundan tabi civar köylerden de buralara gerek orman kesme bakımından gerekse hayvan davar otlatma bakımından arazimize çok saldırı olurdu haliyle bizde buraları korumak için karşı koyardık onun için çok yaralamalar ve ölümlerinde vuku bulduğu olmuştur.

Ama şimdi daha uzlaştırıcı bir durum mevcuttur çünkü devlet bu ormanlara ve kendine ait araziye sahip çıkmış köylülerde koruma görevinden vazgeçmişlerdir.,

Kilistra ve çevre köyleri tarımda yıllarca ilkel araçlarla çalıştı güçlükler yaşadı k1965 li yıllara kadar kara saban la öküzlerle ekin ekmek harmanda öküzlerle düğen sürüp sapları ezmek rüzgara harman savurmak gibi aylarca süren ekin derme ve harman sürme yapılır taneyi samandan ayırmak içinde gece gündüz Poyraz. Gece ise Gedavet isimli yararlı rüzgar beklenirdi. Yörenin kültüründe malcılık ön plandadır. Yazdan hazırlamış kurutulmuş yeşil otları ve samanları kış ağıllarına taşınması ile şubat Mart aylarında köy dışındaki ağıllara (yaban ağılı) çıkılarak orada döl alınır koyun keçi gibi malların yavrulaması ve onların korunması büyük sürü sahiplerinin önemli işi idi.

6 Mayıs hıdrellez gününde yöremizde yapılan önemli bir konuyu bahsedeyim. Sabahın erken vaktinde ev hanımı kendisi veya kızını varsa gelinini köye yakın bir ekin tarlasına elinde bir tas sahan gibi kap ile gönderip o ekinlerin üzerine düşen çiyleri (iba) su damlacıklarını o kaba eli ile çırparak getirir. O sabah mallardan sağılan sütleri iki parçaya bölüp onları koyduğu tabaklara mayasız sadece o su ile yoğurt olsun diye çalar. Bu çalma işlemini yaparken onlara birine var var diğerine yok yok der ertesi günü hangi kaptaki yoğurt güzel tuttu ise var olan oldu ise yıl bol ürünlü olacak, yok olan kaptaki tuttu ise yıl yokluklu kıtlıklı olacak diyerek bilgelik gösterirlerdi bunlarda genelde gerçekleşirdi.

Baharda ise Haziran ayı başlarında çok şatafatlı bir görüntü ile yaylaya çıkılır yayla yaylayacak ve katık (peynir yağ vs) alacak olan evin gelini veya hanım ana kadını, genelde gelin ve beyi ile çıkılır. Ağustos sonu veya Eylül ortalarına kadar kalınan yayladan yine görkemli bir iniş yapılır. Orada aldığı katıklardan Tereyağlı tava güdüğü denen bir ekmek yapan yaylacı kadın ayrıca kaymaktan olca höşmerimde yapar güzel giysilerini giyerek eyerlenip hazırlamış özel atına biner. Heybesinde yaptığı ekmek ve höşmerim vardır gelirken ve köye giriş yerinde köylüler karşılar sonra yaylacı kadın o höşmerim ve Güdükleri köydeki herkese dağıtarak aldığı katığın bereketli olmasının bir gereği sayar.

Bunlar yöre köylerinin vaz geçilmez kültürüdür bilhassa köylülerimizin.

Ne yazık ki köylerden şehirlere göçe dur denilemedi özellikle 1970 li yıllardan sonra gurbette orta yaşlı ve genç nesil köye dönmedi ve eşini çoluk çocuğunu da alıp çalışıp ekmek parasını kazandığı büyük şehirlere giderek yerleşti. Daha sonra köyde biraz eli avucuna uygun kenarda köşede birikmiş üç beş kuruş parası olanlar da köydeki para edecek davarını sığırını çokları tarlalarını da satarak bu göç kervanına katılınca köyler boşaldı bu kervana bizlerde dâhiliz.

1958 li yıllarda nüfusu 2058 i bulan ve 500 haneye yakın olan köyümüz şimdi 100 haneden daha aşağılara düştü tabi bunun sonucu nüfusta çok azaldı. Köydekilerin çoğunluğu fakir ailelerden oluştuğu çoğunlukla ihtiyar karı kocadan ibaret aile olduğu hemen fark edilir. Bunun yanında köyde malcılık ve rençperlik ile yaşamını sürdüren kalabalık birkaç ailede vardır bunlar da köyümüzün 2000 nüfusunu geçindiren arazisi ve dağlarının kaymağını da haklı olarak bunlar zamanın işi kolaylaştıran traktör ve yardımcı aletleri ile emeğinin hakkını yemektedir.

Geçmişte yaşam boyu bir sosyal güvenliği olmayan insanlar ancak gençlik ve orta yaş dönemlerinde toplayabildikleri ile ömrü hitamlarında kıt kanat yaşarlar sonları da pekiyi olmaz artık oğlan uşak eline bakarlar muhannete muhtaç olur bir tanıdık hısım akraba sigara parası verecek mi diye bekler.

Son yıllarda eskilerin sonunu gören köyümün ve yörenin insanları 1975 - 80 ler’de devletin çıkardığı çiftçi bağkuru veya Tarım sigortasına bağlanıp 2000 li yıllarda emekli olanlar rahata erince köyde herkes bundan faydalanmaya başladılar. Yaşlılara ise devlet 65 yaşlılık aylığı bağladı zamana göre devletin verdiği para azda olsa köy yerinde yeterli oluyordu. Köyümüzde daha önceleri büyük şehirlere giderek sosyal güvenlikli bir devlet işinden emekli olup köye dönüp köyde yaşamaya heves edenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi ama şimdilerden bu gibi ya kendisinin, ya da atasından kalma ufak bir tarla bahçeyi hobi bahçesi haline dönüştürüp çevresini tel ile çevirip. Köyümüzde yapılan gölet ile sulama da olunca resmi dairede veya kendi işini yapan bazıları hafta sonlarında hanım çoluk çocuk aracıyla ve ya köye gidip gelen belediyeye ait otobüsten faydalanıp köyü ile irtibat kurmaktadır.

Velhasılı batılı bir filozofun dediği gibi “hayat, ölüme giden dolambaçlı bir yoldur”. Kilistra’nın dolambaçlı, engebeli yollarında yaşanan güzellikler, değerler o kadar zengindi ki, burada o kültürel zenginliği kısaca özetlemeye çalıştık. Bu muhteşem zenginliği gidip yerinde görmek, incelemek en doğrusu…