Konfüçyüs’a: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” demiş. Konfüçyüs’ün bu özdeyişiyle mevzuya başlamak istedim.

Popüler kültürün hakim olduğu gençliğe, bazı kavramlar yanlış tanıtılmaktadır. Özellikle, Televole tarzı TV programları aracılığıyla falanca ünlünün diğerine ilgisi “aşkı” diye nitelendirilerek bu kavram bağlamından kopartılmakta ve sözüm ona heva ve heves tatminini gaye edinen kişilerin süflî arzularının adı yapılmaktadır. Bir bakıma bize ait kavramlar  Televole popüler kültürüne  kurban edilerek perdelenmektedir. Heyhat ki ne heyhat…

Halbuki, aşk: çok şiddetli sevgi, bağlanış, sevdiğine adanmışlıktır. Yunus’un “Aşk için gelmişiz biz bu cihana , dostu sevmektir bizim işimiz” deyişiyle  hayatın anlamıdır. Bu ulvî, kavramın içinde, nefsî arzuların tatmini olmadığı gibi “her tercih bir vazgeçiştir”  deyişine uygun âşık tamamen kendinden vazgeçer; mâşûku/ mâşûkası için… Ve her aşkda bir ayrılık ve hasret vardır ve bitmeyecektir.

Günümüzde pek yaygın olan kodlamadan gidersek AŞK kelimesinin Adanmak, Şevk(coşku) ve Kalp kelimelerinin kısaltılmışı diye okunması bana çok anlamlı gelir. Tarih, boyunca aşk:  pervane-mum , gül-bülbül üzerinden anlatılır. Oysa, yanma üçgeni bana sanki daha iyi bir tasvir gibi gelir. Aşık (yanan),  mâşûk/ mâşûka (yakıcı, oksijen) ve hararet (şiddetli sevgi ve bağlanış)… İnsanlığın ve milletimizin tüm meselelerinin hallolması, huzuru, refahı, saadeti, özgürlüğü ve bağımsızlığı ancak  kendi medeniyetine inanan (kalp);  kendini adayan; bu uğurda devamlı yenilenen  şevk, coşku ve motivasyona sahip bir gençlik  ile başarılabilir.

Gelelim yazımızın çıkarım kısmına …Aşk ile yapılan her ne olursa olsun özgündür, samimidir, kalıcıdır ve sanattır.  Hem kâl (sözlü) hem hâl diliyle aşk gibi bizim olan yüce kavramları anlatmak yerine  bayağı emeller ve yaşantılarla kavram kirletilirse , gelecek nesillere en büyük kötülüğü yapmış oluruz. İnsanlık tarihi boyunca aşk üzerine sayısız edebiyat türemiştir.  Yazının esası, kavramların yerli yerinde kullanılmasıdır.  Binaenaleyh, mutlaka tüm vasıtalarla inadına ve kararlılıkla dil (gönül) mücadelesini vermeliyiz. Kötüyü eleştirmek yerine iyi ile ikame ederek farkındalık oluşturmak hepimizin görevidir.  Yazının başındaki filozofun söylediği gibi, düzeltmeye dilden başlanmalıdır. Ben de inanırım ki, dili düzgün olmayanın her şeyi bozuk olur.