Mehmet Ağa ile Neşet Ağa iki eski dost idiler. Mehmet Ağa, rençperlikten sonra fabrikalarda çalışarak,  Neşet Ağa ise çarşı ağalığından emekli olmuştu. İkisi de torun torba sahibi yaşını başını almış insanlardı.

Mehmet Ağanın evinin arkasında küçük bir bahçesi vardı, eker-diker uğraşır, bu bahçede asmanın altında keyifli vakit geçirirdi. Kuyusundan su çeker, küçük bostanını sular, tadına doyum olmaz erikleri ikram ederdi sevdiklerine…Neşet ağa ile bahçeleri çatlıydı ve alçak bir duvarla ayrılmıştı. Neşet Ağa’nın evi kasabanın içindeydi, bostan ektiği bahçesine gelir, giderdi.

Bir ilkbahar sabahı, Mehmet Ağa bahçesine girdiğinde şaşırdı, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Neşet Ağa ile hanımı, bahçe duvarının yıkıntıları arasında bir şeyler yapıyorlardı. Merakla yanlarına gitti. Sordu: ”Selamünaleyküm, Hayrola Neşet Ağa, ne oldu?” . Neşet Ağa, asık bir suratla “Mehmet Ağa, senin bahçe sınırın bizim bahçeye girmiş ve bizim bahçemizin alanını tekrar senden geri alıyoruz ve duvarı tekrar yapacağız “diye sert bir tonla cevap verdi. Mehmet Ağa’nın şaşkınlığı bir kat daha arttı:“Olur mu Neşet Ağa, ben kendimi bildim bileli böyledir ve babamdan da işitmiştim, tam tamına duvarın yapıldığını…” dedi. Neşet Ağa “ Ben anlamam, bundan böyle senin bahçen şu öteden başlayacak”  diye adeta bağırdı. Mehmet Ağa” Bak Neşet Ağa, ben maşa dururken elimi yakmam. Mahkeme var hukuk var, gelirler sınırı koyarlar” dediyse de Neşet Ağa” Git bildiğin yere” diye sözü bitirdi.

Mehmet Ağa ile Neşet Ağa arasına bir soğukluk girdi ve selam sabah kesildi. Çarşıda rast geldiklerinde Mehmet Ağa, başını çevirip gidecekken Neşet Ağa seslendi: “Dur Mehmet Ağa! geçen gün için kusurumuza bakma. Hanım başımın etini yediği için yaptım. Şimdi, ses çıkarma… Karı bir dırdırı kessin , tekrar istediğin gibi yapalım” dediyse de Mehmet Ağa, hiç bir şey konuşmadan gitti.

Bir öğle üzeri Mehmet Ağa, her zamanki gibi kaylûle uykusuna yattı. Hanımı, Fadime Nine ise yukarı mahalledeki komşusuna gitti. 

Neşet Ağa ile Hanımı, bahçe sınırı ile uğraşırken yeri göğü inleten bir çığlık duyuldu: ”İmdat, yetişin!”  Mehmet Ağa’nın evinin yakınındaki kahveden herkes koştu. Çok geçmeden Mehmet Ağa’nın evinin bahçesi ana baba günü oldu, kahvede, bakkalda, çarşıda kim varsa oradaydı. Neşet Ağa yerde boylu boyunca uzanıp yatıyordu. Kasabanın sağlık ocağından doktor getirmeye gitti, birileri… Bu arada Mehmet Ağa’da uyandı ve aşağıya indi, uyku mahmurluğu içinde, hanımın başına bir şey geldiğini sandı. Doktor, gelip kısa bir müdahaleden sonra Neşet Ağa’nın öldüğünü söyledi kalabalığa. Neşet Ağa’nın Hanımı bu sefer öldüğüne inanamayarak “Neşet ölür müymüş?” diye hançeresi yırtarcasına bağırmaya başladı.

Fadime Nine, komşudan dönerken mahşeri kalabalığı görünce “Eyvah! Efendinin başına bir şey geldi” diye kalbi çarpmaya nefesi kesilmeye başladı. Neyse ki öğrendi, olan biteni az sonra….

Neşet Ağa, sınır taşlarını dizerken kalp sektesinden fücceten gitmişti. Geride, bir ibretlik öykü bırakarak… Aslında, iyi adamdı, hatırı sayılırdı... ancak; ah bu yoldan çıkaranlar olmasa veya onlara karşı koyabilseydi...