Bilenler bilir bilmeyenler için yazmak lüzumu hissettim. Benim köyüm Meram ilçesine bağlı tarihi geçmişe sahip Kilistra köyü. Köyüm ormanlarla kaplı, ekecek arazisi kıt olsa da dağları verimli, ormanları çok büyük.

60 yıl kadar önceleri köyümüzde en az üç beş biner koyun keçi olan yirmi kadar sürü vardı bu ormanlardan otlayıp yetişen. Ayrıca yakacak odun içinde çok elverişli olan meşe cinsi sağlam ağaçlar vardı.

Bunların arasında yetişen değişik birçok ağaç türünün en bol olanı ise alıç ağaçları idi. Bunlar şayet bir hanenin arazisi başında ise bakımı biraz yapılır yok orman içerisinde ise o kendi kendini yeniler bolca meyve sunardı insanlara, kurda kuşa, mala melale. Dalındakini kuşlar yerken bu C vitamini yüklü dibine dökülenleri de koyun keçi, tavşan, sincap her türlü mahlukat faydalanır hatta bahara kadar karın altında bile kalsa mahlukata yem olurdu.

Bizim küçüklüğümüzde her ne kadar faydasını anlamasak da o bilge atalarımız bunlardan azami şekilde faydalanmayı bilirlermiş ki, her yıl bu mevsim gelince analarımız dağlardan alıçları, meşe pelitlerini ve yine arazimizde çok olan yonuz eriği(yunus) toplar, alıçları buzdolabı olmadığı için samanın arasına döker, onu bahara kadar muhafaza ederdi. Kış günleri oradan biraz tabaklarda getirip yıkar temizler yerdik hem de misafire ikram ederdik. Ayrıca evimizin bir kenarında toprağı kazar, pelitleri oraya gömerdik, kışın onlar toprakta tatlanır acısı giderdi. Etrafını çizerek odun sobasının üzerinde kestane kebap yapar gibi yapardık. Hem öyle tüketir hem de küçük küçük doğrayıp peynir ile karıştırıp bazlama ekmeğe sıkma yaparak yerdik. Bol şifa olurdu hastalıktan beri olurduk.

Yonuz eriği ni bilge anarlımız ince bir ipe tesbih dizer gibi dizer, kurumaya yön alınca evlerin güneş görmeyen bir karanlık yerine asarlardı. Kışın boğazımızda oluşan ağrıya ve bademcik şişmesine bir iki tane kuru eriği sıcak su ile ıslatır, bir beze koyup boğazımıza sarardı. Allah’ın izniyle bir güne kadar  o hastalık geçmiş olurdu.

Geçtiğimiz günlerde bir Pazar günü acaba alıç var mı dağlarımızda ve köydeki tarlalarımızın başında diye merak edip gittim. Merak ettim çünkü son yıllarda büyük kuraklık yaşanıyor ülkemizde bundan ağaçlarda tabi etkileniyor onun için tereddütlü idim. Köyüme vardım ki maşallah alıç ağaçlarında, yaban armudu (ahlat) ağaçlarında yonuz eriği ağaçlarında oldukça yüklü meyve vardı. Hey büyük Allahım! Sana binlerce hamdü senalar olsun sen Gafursun, Rahimsin, Merhametlisin. Yarattıklarını hiçbir zaman aç koymazsın ama bunlara şükretmeyenlerin ve yardıma muhtaçlar ile bölüşmeyi istemeyenlerin, nimete saygı göstermeyenlerin israf edenlerin yüzünden kuraklık ile bizleri imtihan ediyorsun. Gördüm ki her ne kadar kuraklık olsa da o ağzı dili yok malların kurt ve kuşların yüzü suyu hürmetine o yaban ağaçlarını lütfü kereminle bol meyve ile donatmışsın.

Şöyle bir kenara oturdum, seyrettim o ağaçların dibine dökülen alıçlardan yemek için yeni yeni şifasını öğrenen insanlar Pazar günü olması hesabı ile dağlara kırlara atmışlar kendilerini, bazıları yiyerek bazıları toplayarak faydalanıyor. On insanlar çekilince sanki onlara malum olmuşçasına hemen mallar sığır davar koşarak o ağaçların altına gidip dökülenleri hatta insanların ağacın dikenli oluşundan yanaşıp alamayacağı meyveleri bile tek tek toplayıp midelerine gönderiyor, onlar bile israf etmeyi sevmediklerini gösteriyorlardı. Meşe ağaçlarının altına düşen pelit meyvelerini birbirinden kıskanırcasına davar ve sığırlar ağzına alıp gevmeden yutuyor hırsla karınlarına bu faydalı meyveyi dolduruyorlardı. Onları sonra yattığı yerden geviş getirme usulü ile midesinden ağzına taşıyıp geviyor ve yutuyorlardı. Bu da Allah’ın onlara verdiği bir lütuf idi.

Yaban armudu (ahlat) dedim de Osmanlı artığı Yörük geleneğine sahip atalarından gördüğünü işleyen analarımız, bu yaban armudunu çöplerinden temizler, pitletir (ezer) damlara serdiği bez kilim üzerinde kurutur su değirmenlerinde öğütürlerdi. Ona armut unu derdik. Kışın patlamış mısırdan da değirmende yaptığımız mısır unu ile beraber kış kavurgası olarak yerdik. Ayrıca kışın ishal hastalığına tutulanlara bu armut unundan aç karnına bir iki çay kaşığı yedirdin mi ishali keserdi, faydalı bir koca karı ilacı idi.

Yonuz eriği hakkında atalarımızdan dinlediğim bir efsane ile yazımı bitireyim.

Rivayet odur ki, Yunus Aleyhisselam Yunus balığına yem olup kırk gün balığın karnında kaldıktan sonra Allahın izni ile diri olarak karaya bırakıldığında bu yonuz eriği dediğimiz ağacın altına bırakılmış. Yunus peygamber, balık karnında yıpranmış olan teni normal vaziyet alıncaya kadar kalmış onun için bu ağaca Yonuz yani Yunus eriği denmiş derlerdi büyüklerim. Ben de o anlatılan efsaneyi sizlerle paylaştım. Alıcın kendisi C vitamini deposu. Sirkesi kalbin besleyicisi. (Bilhassa kalp krizi geçirenler çok tüketmeli) Yaprakları da kış günleri çok sık olmasa da arada bir kaynatılarak çay gibi bir iki bardak tüketilmeli. Alıcın her çeşit şifasıyla kalın.

Alıç

Dertlere deva olan alıç

Kalbe kuvvet veren alıç

C vitamini bol bir meyve

Yaprağından çay yapıp iç.

Sirkesini kurun her gün için

Dağlarda bol toplayıp gelin

Her içilen yudumda şifa verir

Bize Allahın nimetidir alıç.