Cehlden etmedi bir şeyi terk ol kimse âlemde

Hilaf-ı cilve-i Yezdân’ı ihdâs murâd eyler

Zamanın eserleri ve tecellilerinden başka bir şey ortaya koymak isteyen kimse, cahilliğinden hiçbir şey terk etmemiştir.  (Hikem-i Aâiyye , 2021; 57)

Hz. Mevlânâ’nın bakışını hatırlamakta fayda var. Hazreti Mevlânâ: “Sofi, vaktin çocuğu (ibn’ül vakt) olmalıdır arkadaş!” buyurarak zamanın hükmüne uygun davranış geliştirmek gerektiğini belirtmiştir.

Her devirde sabiteler ve değişkenler vardır. Sabiteler, devirler arası değişiklik göstermezler. Bunları manevi değerlerimiz ve geleneklerimiz diye tanımlayabiliriz. Değişmemekle birlikte önem ve öncelikleri zamanın anlayışına göre farklılık gösterebilir.  Günümüze baktığımızda küreselleşme adı altında gençlik düzeyinde rağbet düzeyinin azalış eğiliminde olduğu söylenebilir. Halbuki bunlar:  bizi biz yapan ve atalarımızdan devir aldığımız  ve bizden sonraki nesillere borçlu olduğumuz değerlerdir. Savunma hattını buraya kurmak ve kültürel emperyalizme karşı koymak durumundayız.  Bu mefkureyi Devlet politikası yapmalıyız ki onunla Devletimizi ayakta tutabilelim.

Bu değerler, genellikle esasa mütealliktir. Yani her bir fertte: tarih, dil, din, coğrafya şuuru oluşturulması bu kapsamdadır. Bu şuur üzerinden dünyadaki gelişmeleri okumalıyız. Tarih perspektifi olmadan yani bir olayın/olgunun öncesini, şartlarını bilmeden nasıl ahirini tahmin ve  teşhis edebileceğiz ki mümkün değil.

Esas ve usul ile gaye ve vasıta birbirinin mütemmim cüzüdür: Osmanlı’nın geri kalmasına matbaanın yaklaşık üç  asır sonra gelmesi ve halkın bilgi kaynaklarına yeterince erişememesinin  sebep olduğu hep söylenir.  Gerekçesinde ise hat sanatından geçimini sağlayan kesimin baskısı olduğu ifade edilir. Halkın bilgi, bilinç seviyesinin yükselmesi ilmin yaygınlaşmasına bağlıdır .Bunda matbaa  yani teknoloji önemli bir vasıtadır.

Osmanlının gerileme döneminde olduğu gibi çöküş devrinde de benzer bir durum söz konusudur.  Bu sefer, Batı’nın sanayi devrimi ıskalanmıştır.  Batı ile farkın kapatılması için eğitime gönderilenler, batının bilim ve teknolojisiyle değil adet ve gelenekleriyle yani yozlaşmayla ülkelerine dönmüşlerdir. Deyim yerindeyse bu zevat okuma yapmış ancak yanlış okumuşlardır.

Geleneksel üretim metotlarıyla üretilen ürünler ile daha ekonomik arge ve innovasyonla seri üretilen  Batı ürünlerinin  rekabet etmesi mümkün değildir. Bu açık, dış borçlar ile ikame edilmeye çalışıldı; ancak taşıma suyla değirmen dönmediği için delik gittikçe büyüdü.

Zamanı doğru okuyup halkı yönlendirme öncelikle aydınların ve yöneticilerin vazifesidir.  Aydını ve       -baskı gruplarına rağmen doğru olanı yapacak- dirayetli Yöneticisi olmayan toplumlar çağın gerisine düşer ve zamanın kılıcına karşı koyamazlar. Müteakip yazılarımızda zamanı doğru okumanın  endüstriyel/teknolojik, sosyal, kültürel boyutları üzerinde durmaya gayret edeceğiz.