Rivayet olunur ki Konya’nın bazen dili çok zehirli, bazen de ballı olan nüktedan Tayyip ağa, (Tayyip Alperten), yıllar geçse de nüktedanlığı ve hazırcevaplığı ile dillerde daima konuşulmaya devam ediyor.

Komutanın Atı

Pek çok Konyalı’nın bildiği bir hikâye ile başlayalım. Malum ola ki Konya’da görev yapan atlı süvari komutanlarından birinin atı hastalanır ve yapılan tedaviler fayda vermez. Baytarların tavsiyesi ile komutan, bu atın derdine “Belki aktarların şifalı otları ile çare bulunabilir” tavsiyesine uyarak iki atlı askerini şehrin çok işlek yeri olan Aziziye cami civarındaki aktarlara gönderir. Bu at hastalığına çare olacak bir ot var mı, sorun deyip gönderir.

Askerler emir kuludur, gelip aktarlardan böyle bir ilacı sorarlarken Aziziye esnafından bazı muzipler bu askerleri Bizim Tayyip ağaya gönderip onun bu işlerde tecrübeli olduğunu böyle bir ilacı ancak onun bileceğini söyleyerek dükkânını gösterirler. Askerler Tayyip ağayı tanımazlar ve sorarlar, “Filan komutanın emridir, atı hastalandı, çare bulamadık. Sizlerin bu hastalığa iyi gelen otları bildiğinizi söylediler. Nereden buluruz bu otları?”

Askerlerin bu ani gelişi ile telaşa düşen Tayyip ağa, askerleri başından savmak için “O ot aktarlarda olmaz, ancak Akyokuş taraflarındaki kırlarda bulunur” diyerek savar. Savar da acaba tamamen belayı savmış mıdır belli değildir.

Ertesi gün sabah erkenden üç donanımlı at ile askerler Tayyip ağanın dükkanına gelirler, “Ağa komutanın emridir haydi bizimle şu ata bin Akyokuş’a gidip o otu bulalım” derler. Askeri emirdir. Tayyip ağa çaresiz ata biner, yola düşer Akyokuş’a varırlar. Aslında Tayyip ağa askerlere öyle at hastalığına şifalı bir ottan bahsetmiştir, ama sadece askerleri başından savmak için demiştir öyle bildiği bir ot da yoktur.

Oralarda arar gibi gezerken bir tanıdık çoban görür ağayı ve merak etmiş askerler ile buralarda niçin dolaştığını. Sorar, “Hayrola Tayyip ağa, ne aran buralarda sen yahu?” Zaten iyice lafa daralmış olan Tayyip ağa lafı yapıştırmış, “Sorma len garam, dün Aziziye Camii’nin önünde bir halt yedik. Şimdi Akyokuş’ta ot ararım ağzımı silmeye” der.

Konyalılar’ın bildiği bu fıkra burada bitiyor, ama aslında olayın devamı da var. Bakın ben 1989-90 yıllarında Medaş’ta çalışırken bir ay kadar Dere santralinde geçici görev yapım. Santralin karşısında bir Dereli Mustafa ağa vardı. Oradaki bahçelerinden meyve toplar ben de boş olunca onunla sohbet ederdim. Tayyip ağanın bu hikayesi bir sohbette konu olduydu. Mustafa ağa merhum anlatmıştı: “Yahu İsmail efendi, o soran adam benim babam rahmetli imiş. Orada davar yayarken Tayyip ağayı eskiden tanıyınca ‘Ne aran ağa?’ diye sormuş. O da bu cevabı vermiş, deyince ben. ‘Ee öyle kalmış mı ağa?’ ‘Galır mı canım jandarmalar uzakta galınca babama yavaşça sormuş Tayyip Ağa, ‘Ulen gara yarenim bu belayı başımdan savacak bir ot var mı senin bildiğin buralarda?’ ‘Var ağa, buranın her yanı acı yavşan otu, insanların mide ağrılarına iyi gelir, ben buluvereyim onu ata yedirsinler at iyileşir belki’ deyince Tayyip ağam altın bulmuşa dönmüş ve birkaç tutam acı yavşan otu yolup gelmişler, atın hastalığı da iyileşmiş.”

İkinci ot meselesi ise şöyle

1955-60’lı yıllarda Konya’ya bir vali tayin edilir. Vali bir iki sene görev yapar, ama Konyalılar tarafından bazı sebeplerden dolayı pek sevilmez bunun farkında olan Vali Bey, bir gün yardımcısına “Yahu Gonya’nın sevilen sayılan ağzı laf yapanlarını ziyaret edelim Konya hakkında sohbetler yapalım. Hem istişare etmiş oluruz hem de itibar kazanırız, bir araştır bakalım. Mesela ben çok duyuyorum nüktedan bir Tayyip ağa varmış. Gonyalılar onu çok seviyormuş onun evine bir ziyaret yapalım. Birkaç ileri gelen Konyalı ile gidelim” demiş. Yardımcı ertesi gün biraz araştırma yapar Tayyip ağa hakkında, pek iyi bir intiba uyanmamış gönlünde. Her sorduğu kişi “Tayyip ağanın dili sivri dilinde kemik yok, bak Vali Bey filan dinlemez onun hakkında ne duydu ne biliyor ise yüzüne patadam vurur, ama yine de siz bilirsiniz bizden söylemesi” derler. Yardımcısı Vali Beye Tayyip ağa hakkında aldığı istihbaratı söyler “Efendim, Tayyip Ağa çok keskin dilli lafını esirgemeyen dilinde kemiği olmayan biri imiş size kırıcı bir söz etmesinden korkarım.”

Vali de “Ne yapacak yahu bizim onunla bir samimiyetimiz yok, şimdiye kadar oturup sohbet ettiğimiz yok, ne diyecek bize? Sen bir ayarla, ziyaret yapalım Tayyip ağaya” der.

Özel kalemi, ne desin. Emre uyar birkaç ileri gelen esnaf ile Tayyip ağaya giderler. Tayyip ağanın evi Meram eski yolda Müftü gediği ile Selver arasında Meram çayı kıyısındadır. Ben iyi bilirim.

Neyse bir ikindi vakti hazırlıklı eve gelirler, yer, içerler. Nükteli, okkalı konuşurlar. Artık gün batmak üzere Tayyip ağanın evi toprak damlıdır çatısı yoktur. Tayyip ağa “Vali beğim benim evin Gonya’ya garşı manzarası pek eyidir hele bu vakitlerde gün batımına yakın gel dama bir çıkalım” der merdivenden tırmanır. Ardından Vali ve yardımcısı bir iki esnaf dama çıkarlar. Tayyip ağa fırsatı bulmuşken Vali’nin önüne düşer “Şuradan daha iyi görünür manzara Valim şuradan biraz daha değişik olur manzara” derken damın her tarafını dolaştırır Vali Bey’e.

Buna bir anlam veremeyen Vali Bey “Yahu ağa damın her yerini gezdik, değişik bir şey yok manzara aynı hatta ağaçların dallarından şehri bile görmedik” deyince ağa taşı gediğine koyar, “Manzaranın bir değişikliği olmadığını ben de biliyorum Vali Beğim benim asıl maksadım vardı onu da yerine getirdim.” “Neymiş o Tayyip ağa?” “Yahu sen Gonya’ya geleli senin hakkında şöyle bir söylenti dolaşıyor: ‘Bu Valinin bastığı yerde ot bile bitmez’ derler. Ben de bu mübarek damın her mevsim otunu yolmaktan bıktım. Halkın dediği doğru ise şu Vali Beğ’e damı gezdireyim belki bastığı yirde ot bitmez de bende rahat ederim diye gezdirdim seni. Yorduysam gusura bakma” deyiverir. Gülüşünüz bol olsun.