Niyet dürüstlükse yol doğru gider,

Kişi ne ederse kendisine eder

Yukarda yazdığım iki mısralık uyarı hayatın her merhalesinde geçerlidir. Bu kişiler arası münasebetlerde ve aile bireyleri arasında da böyledir bana göre.

Önce bir darbı mesel ile ya da yaşanmış bir hikâye diye söze başlanır; “kardeşim, yavrum, ahbabım bir işe başlamak istediğinde önce iyi niyetli olacaksın, başkaları hakkında kötü düşünmeyeceksin işi. Hep Allah’ın izni ile dürüstçe yapmak için çabalayacaksın. Sonrasını Allaha bırakacaksın” denir. Bizim dürüstlük adalet ve yardımseverliğin sembolü ceddimiz, dünyaya nam salmış ise bunun temeli iyilik sahibi, dürüst ve adaletli olmalarıdır.

***

Padişahlar zamanında gözleri ama bir şahıs her gün padişah sarayının yakınında bir yere durur “Acaba bana ne ararsın burada diye bir soran olur mu?” diye beklermiş. Bu uzun bekleme çok sürmemiş Padişah pencereden bakınca bu adamı görmüş. Saray muhafızlarına ya da görevli kimselere emir verip adamı huzuruna çağırtmış ve sormuş:

“Ey insanoğlu! Görürüm ki her gün burada bekliyorsun buradan bir beklentin mi var. Yoksa bir araştırma mı yaparsın?

Adam da “Yok efendim ben, gözleri görmeyen, aciz biriyim benim derdim padişahımız efendimize bir arzuhalim var, onun beni kabul etmesini beklerim beni Padişahımız efendimizle görüştürün ne olur” der.

Padişah karşısındakini iyice bakıp süzdükten sonra “İşte padişahın huzurundasın söyle bakalım arzunu Padişah benim” diye karşılık verir.

Adam “Devletlüm ben gözlerinden arızalı biriyim bir iş görmeye gücüm yetmez, gözlerim görmez. Dilencilik yapıp el açmaktan da haya ederim. Benim sizden arzum şudur ki, ben her sabah buraya geleyim size padişahım. Dünyada kişi ne ederse kendine eder diyeyim siz bana gönlünüzden kopan bir şey verin kimseye el açmamayım dilencilik yapmayayım” isteğinde bulunur.

Darbımesel bu ya bu söz Padişah’ın hoşuna gider “Tamam her gün gel bu sözü bana söyle ben de seni gönüllerim” deyip gönderir.

Kör adam, her gün padişahın otağına gider “Padişahım sabahınız hayrolsun, işleriniz rast gelsin. Efendim kişi ne derse kendine eder” der Padişah, bu zavallı amaya bir altın verir gönderir.

Bu olay yıllarca devam ederken bir başka ayağı topal dilenci, bunu uzun süre takip eder bir gün bunu tenhada yakalayıp sorar: “Yahu seni uzun yıllardır takip ederim, hiç kimseden el açıp para dilenmezsin öyle düşkün bir halin de yok. Halin durumun iyi, bunun sebebi nedir senin padişahımızla bir yakınlık bağın mı var?”

İyi niyetli ama vatandaş yalan dolan bir şey söylemeden daha önce Padişah ile konuştuğu sözleri aynen topal dilenciye söyler. “O gün bu gündür padişahımız efendimize bu sözü söylerim o bana bir altın verir, ben kimseden dilenmem. Benim fazla para da pulda mal da mülk de gözüm yok şükür Allah’a geçinip gidiyorum” deyince kötü niyetli kıskanç topal dilenci derki amaya, “Yahu kör kardeşim aslında ben de senin gibi düşünüyorum herkese el açıp para dilenmekten utanıyorum, ama ben böyle bir şansa sahip değilim. Senden rica etsem ne de olsa sen padişahımızla yıllardır görüşürsün. Benim için de bir rica etsen ben de padişahımıza senin söylediğin kim ne der kendine eder desem bana da üç bey kuruş verse ben de bu dilenmeden kurtulsam olur mu?”

İyi niyetli ama olur der. Ertesi gün, topal olanı da yanına alır çıkar Padişah’ın huzuruna der ki: Devletlü Sultanım! Bu kulunuz da benim gibi size kim ne ederse kendine eder diyerek gönlünüzden kopanı kendisine vermenizi diler. Çünkü el açıp dilenmekten utanıyormuş.

Padişah kabul eder vereceğini verir çıkarlar. Bu böyle devam ederken topal kör adamı kıskanır buna bir hile hazırlar ve bir sabah giderlerken “Gel gardaşım bir çorba içelim” der. Kör “Ben çorba içmeden giderim huzura, içmem” dediyse de ısrara dayanamaz çorba içmeyi kabul eder. Çorbacıya girip çorba söyleyen topal, amanın çorbasına bolca sarımsak sirke döker. Giderken de “Benin az işim var sen git ben sonra gideceğim” der. “Olur” der ama. Lakin gideren kendini bir yoklar ağzı üstü başı fena kokuyor. Cebindeki çevresi ile ağzını sarar çıkar huzura günlüğünü alıp döner.

Daha sonra huzura varan topalla Padişah arasında şunlar geçer:

“Devletlüm siz bu ama kulunuzu kaç senedir beslersiniz çok oldu sanırım”

Niçin sordun?”

“Efendim bu çok nankör, ortalığa bir dedikodu çıkardı padişahımızda serpici bir hastalık var herkes kendini sakınsın, diye. Bugün işte huzurunuza ağzını sarıp girdi bundan belli” der ayrılır.

Ertesi gün ama vatandaş yine padişahın huzuruna çıkıp sözü söyler. Padişah eline bir kâğıt verir “Bundan böyle sana altını başvezir verecek ona git bu kâğıdı ver. Sana daha çok altın verecek” der. Kâğıtta “Bunu derhal idam edin” yazmaktadır. Ama da “Olur sultanım”, der ve huzurdan ayrılır dışarı çıkar. Meraklı topal bir köşede onu beklemektedir sorar “Ne oldu aldın mı alacağını?” “Yok, Padişah efendimiz bana şu kağıdı verdi bunu başvezire götür o sana daha çok altın verecek, ben de başvezire gidiyorum” deyince zaten ikisi de okuma yazma bilmez yine aç gözlülüğü tutan opalın köre “Sen çoktandır geçiniyorsun o kağıdı bana ver vezire ben gideyim” der. Kör de “Al” der, kâğıdı verir. O da vezire gider. Vezir elindeki kâğıda bakarak topalı idam ettirir.

Ertesi gün kör yine Padişahın huzurunda olur “Padişahım kim ne ederse kendine eder” der. Padişah şaşkın sorar “sen vezire gitmedin mi dün.” “Efendim tam kapıya çıktım Topal kulunuz karşıma geldi benden kağıdı ona vermemi rica etti. Ben de kıramadım ona verdim” deyince Padişah “Sen dün neden ağzını sarıp geldin bana?” diye sorar.

Kör “Efendim ben yıllardır sizin huzurunuza bir şey yemeden çıkarım Topal arkadaşım bana o gün çorba ikram etti yedik. Baktım ağzım sarımsak kokuyor sizi rahatsız etmemek için ağzımı sarıp geldim” deyince durumu anlayan padişah, “Hadi Efendi sen bu sözü bana söylemeye devam et çünkü kişi ne ederse kendine eder deyip Amaya sadaka vermeye devam eder.

İşi şuraya getirecektim. Son günlerde kar bereketi ile beraber veya daha önceleri siyasette birçok hadise yaşanıyor. Kazanmayı hizmet yaparak değil de başkalarını suçlayarak yapacaklarını zanneden siyasiler içlerindeki hırsla ayni Topal ile Amanın duruma düşmekteler. Biri yaptığı gafları silmek için bir belediye başkanını Fatih Sultan Mehmet ilan eder. Bir diğeri asli vazifesi olan halkın rahatı için uğraşacağı yerde kendini devlet görevlisi yerine koyup yabancı devlet temsilcisi ile balık yer. Cumhurbaşkanımız ise bunları gafları ile meydanlarda kendini heba eder. Aslında onları bir nevi medya gündeminde tutarak mükâfatlandırır. Oysa onları da kendini de bu halk zaten biliyor, kim ne ederse kendine eder. Ha şunu da söyleyeyim Cenabı Allah bir iyi niyetlinin işini yapmak için öbür kötü niyetlinin aklını alır, onlar ne söylediğini bilmez, olur olmaz yalan yanlış konuşup gözden düşer. Vesselam.