Akşam, TV Programlarına bakıyorum öyle gereksiz konuları tartışıyorlar ki, sanki Türkiye’de değiller.

Milletin, zam yağmurundan, hayat pahalılığından, yetişemedikleri etiket fiyatlarından “canı burnuna” gelmiş, bizim uzaktan kumandalı medya, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Onu tartışıyor, konuşuyor. Çünkü yukarıdan gelen talimat o. Gündemi meşgul etmek, hedef saptırmak.

Milletin birinci ve en önemli gündemi hayat pahalılığı ve zamlar. Maşallah son günlerde hızına yetişilmiyor.

2022'nin ilk günü zam yağmuruyla geldi. 1 Ocak'tan itibaren geçerli olmak üzere, elektrik, doğal gaz, benzin, motorin ve LPG'ye zam yapıldı.

Doğalgazda, Ocak ayı için mesken tarifesine yüzde 25, sanayi aboneleri için geçerli tarifeye yüzde 50 ve elektrik üretim amaçlı tarifeye yüzde 15 zam yapıldı.

Buna göre, BOTAŞ'ın konut tüketicileri için gaz dağıtım şirketlerine ocakta uygulayacağı satış fiyatı, mevcut tarifeye göre yüzde 25 artışla bin metreküp doğal gaz için 1860 lira oldu.

Ocakta yıllık tüketimi 300 bin metreküpün üzerinde olan sanayi abonelerinin tarifesinde, bin metreküp gazın fiyatı yüzde 50 artışla 6 bin 300 liraya, elektrik üretim amaçlı tarifede de yüzde 15 artışla 5 bin 520 liraya çıktı.

Gelelim elektrik zammına…

Ülkemizde orta ve dar gelirli ailelerin evlerinde kullandığı tek özel tüketim maddesi (!) elektrik. Çünkü bu ailelerin akşam bir yere gidip yemek yemek, sosyal faaliyetlere, davetlere katılma imkânı yok gibi.

Evin babası akşam evine gelir, Allah ne verdi ise akşam yemekte yenir, çay faslından sonra aile fertleri kimi sevdiği diziyi, programı seyreder, dersi olan bilgisayarda internette dersini çalışır veya eğlenme amaçlı sanal âlemde oyalanır. Gece vakti geldikten geçtikten sonra herkes odasına çekilir yatar ve bu döngü devam eder.

1970 yıllarda Meram ilçesi, Karahüyük Mahallesinde yaşarken, evimizde buzdolabı, TV ve radyo vardı. Diğer elektrikli aletlerin hiçbiri yoktu.

Annem yemeği “hayat” dediğimiz avluda kerpiçten yapılma ocakta pişirir, çamaşırı kazanda su kaynatarak leğende yıkar, evin içini ve dışını da ottan yapılmış süpürge ile süpürürdü. Banyoda şofben veya kombi yoktu. Banyoya kurulan kömür sobalar sayesinde banyo ihtiyacı karşılanırdı. Derin dondurucuya hiç ihtiyacımız yoktu. Çünkü izbe dediğimiz kerpiçten yapılmış özel yerlerde, peynirimizi, tereyağımızı, sıcağa karşı korunması gereken temel ihtiyaç maddelerini bu izbelerde saklardık. Evin ekmek, börek, şepit ihtiyacı tandırlarda pişirilerek karşılanırdı. Çok iyi hatırlıyorum, evimizde şebeke suyu yokken, mahalle çeşmesinden saatlerce anneme çamaşır için güğümler ile su taşıdığım olurdu.

Bugüne göre çok kısıtlı imkânlar içerisinde çok neşeli bir hayat yaşanırdı.

Türkiye’nin o yıllarda nüfusunun yüzde 25’i kentlerde, yüzde 75’de kentlerde yaşardı. Köylü evinin bütün ihtiyaçları aşağı yukarı kendiüretir, üretemediği ürün ve ihtiyaçlarını harmanı kaldırdıktan sonra gider toptancıdan alır, bir kış rahat ederdi. Zenginde fakirde kanaat sahibi idiler, hayat devam edip giderdi.

12 Eylül1980 darbesi sonrası kurulan hükümetler ile Türkiye hızlı dönüşüm sürecine girdi. Çok alanda yenilikler, güzellikler, yatırımlar kazandı ülkemiz. Tabi ki bunların getirdiği sosyal değişimde başladı.

Köylerden kentlere, sanayi alanlarına müthiş bir göç başladı. Köyler terk edildi. Herkes aman çocuğum okusun, meslek sahibi olsunlar, hayvancılıkla, çiftçilikle uğraşmasınlar diye köyünü, kasabasını terk edip gitti. Bunların bir kısmı elinde yeteri kadar toprağı olmamasından kimi ise elindeki toprağın geçimini sağlayacak şekilde olmamasından da kaynaklandı.

Bu gün itibarı ile nüfusun yüzde 80 kentlerde, yüzde 20 şehirlerde yaşar hale geldi.

Kentlere göç sürecinde ev hali yaşam şekli ve şartlarda değişti. Sobalı evler yerine kaloriferli evler, tandır veya ocaklar yerine elektrikli fırınlar, leğenlerin yerini çamaşır makineleri, sobalı banyolar yerine doğalgaz ve elektrikle çalışan kombiler, izbeler yerine derin dondurucular, elektrikli süpürgeler, ankesörler, klimalar, elektrikli ısıtıcılar, otomatik ütüler, masa ve dizüstü bilgisayar, cep telefonu, şarj aletleri hayatımıza girdi. Orta ve yüksek katlı binalarda asansörler… Bunlar orta halli bütün ailelerin hayatında var oldu. Bazıları kısmen dar gelirli ailelerde yoktur. Onlarda sanıyorum imkânları elverişli olduğunda bunları temin ederler. Çünkü hayatın her kademesinde elektrik ve elektronik cihazlar elzem hale geldi.

Peki, bunlar ne ile çalışıyor? Tabii ki elektrik ile. Elektrik olmadığı zaman hayatınız felç durumunda. Bütün sistem elektrik üzerine kurgulu.

2022 yılıyla beraber vergiler, trafik cezaları, köprü-otoyol geçiş ücretlerinin zamlanması yetmiyormuş gibi elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarında yüksek artış yapıldı.

1 Ocak 2022 günü gece yarısı, birçok ürüne yangından mal kaçırır gibi zam geldi. Toplumun her kesimini ilgilendiren bir zamlardan biri elektrik zammı. Resmi Gazete ’de yayımlanan karara göre, mesken aboneleri için aylık 150 kW’a olan tüketim miktarları için nihai fiyat 1,37 TL/ kW, aylık tüketimlerin 150 kW’ın üstündeki kısmı için ise 2,06 TL/ kW olarak uygulanacak.

Türkiye’de hane başına düşen elektrik tüketimi bir araştırmaya göre ortalama 250 kW civarında olduğunu kabul edersek, bu kademeli tarifeden büyük bir kesim etkilenmekte.

Ülkelerin gelişmişlik kriteri tüketilen enerji miktarı ile belirlenen bir dünyada bu şartlarda nasıl bu işin altından kalkacağız.

Sadece ev hayatında bitmiyor iş. Üretimin her kesiminde elektrik ve enerji maliyetleri fiyatları olumsuz şekilde etkiliyor.

İster itemez enerji maliyetindeki artış, yeni yılda yeni zamlar yeni artışlara vesile olacak. Enflasyon korkarım bu seneki rakamları bile geçecek. Nerden tahmin ediyorsunuz derseniz son bir yıl içinde kullandığım temel ihtiyaç maddeleri yüzde yüze yakın değişti. TÜİK’ in rakamları oynanmış enflasyonu değil piyasanın rakamlarına itibar ediyorum. Ben bir aile reisim, hangi ürünü hangi fiyata aldığımı yetkili kişilerden daha iyi biliyorum. Çünkü ben bunu birebir yaşıyorum.

Elektrikte kademeli elektrik tarifesi millete kurulan bir tuzak. Eğer böyle bir zam yapacaksanız kademeli olarak zamana yayabilirdiniz.

Doğalgazdaki, enerjideki ama özellikle elektrikteki yüzde 125’lik zam vatandaşın çok çok ama çok ağırıma gidiyor.

Ben şimdi evimde normal şartlarda kullandığım hangi elektrik cihazımdan vazgeçeceğim. Mümkün değil. Hepsi hayatımızın içine girmiş. Biraz daha dikkat ederek kısmı tasarruf sağlayabilirim. Buda toplam tüketimde yüzde onu geçmez. Aralık ayı içerisinde evimde elektrikli ısıtıcıya da kısmen kullanarak bu ay 385 TL fatura ödedim. Yeni zamlar ile birlikte tahminim ocak ayında 800 TL civarında öderim. Emekli gelirim yüzde 25 artarken temel giderim yüzde yüzden fazla artacak.

Çocukluk yıllarımızda köyde kapı ağzına, pencere kenarına oturtmazdı büyüklerimiz bizi. “Aman yavrum şeytan çarpar” derlerdi. Garipler bilmezlerdi ki, kapı ağzı, pencere önü cereyan yapıp, üşütüp hastalığa sebep olacağını.

Şimdi kapı ağızlarına, pencere önlerine oturmuyoruz. Çünkü cereyan çarpıp hasta olacağımızı bilyoruz.

Ama şimdi devletimiz elektrik faturalarına “kademeli tarife” adında öyle bir zam yaptı ki bu faturalar herkesi fena çarpacak…

Peki, ne yapılabilirdi. Türkiye’de enerjide dışa bağımlı bir ülke. Yenilebilir enerji kaynaklarında ise çoğu ülkelere göre çok zengin. Bunun başında güneş ve rüzgâr gelmekte.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ocak 2021, Elektrik Piyasası Sektör Raporu verilerine göre, Türkiye’nin Kurulu gücü 89.343,50 (MW). Bunun yüzde 31.56‘sı doğal gaz çevrim santrallerinden, yüzde 24.29’u hidrolik santrallerden, yüzde 11.69’u linyit, yüzde 10.38’i ithal kömür, yüzde 8.87’si rüzgâr, yüzde9.24’ü akarsulardan, yüzde 1.78’i jeotermal, yüzde 0.21‘İ güneş enerjisinden, geri kalanı diğer kalemler tarafından karşılanmaktadır.

EPDK verilerine güneş ve rüzgâr enerjisinden faydalanmada çok geri durumdayız. Bu potansiyelimizi doğru yatırımlar ve kaynaklar ile artırabiliriz. Tabir caizse hiç güneş görmeyen Almanya bile enerji ihtiyacının yüzde 20’sini güneşten faydalanarak kapatmaya çalışırken biz havanda su dövüyoruz.

Geçmediğimiz köprünün, binmediğimiz uçağın, hasta olmayan vatandaşın parasını devlet garantili olarak hazinen yani beytülmalden ödemeyip yatırıma, istihdama dönüştürdüğümüz zaman pek çok sıkıntımız hemen çözülür.

Cari açık, işsizlik, enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi.

Peki, bunları neden yazıyorsun, ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Diyenlere. Ülkeyi kurtarma gibi bir derdim, gücüm ve kudretim yok. Tek derdim önce nefsimin, sonra ailemin, eşimin ve dostumun, çevremin, “EMİR bi’l-MA‘RÛF NEHİY ani’l-MÜNKER “ ilahi emrine uyması. Bunun en güzel cevabı da güzide sahabe EBU zer Gıffari’den: ”Sorgulamak, akıl işidir. Kişilik, kimlik ve karakterimizi şekillendiren sorgulamalarımızdır. Her hesabı mahşer gününe ertelemek, her haksızlık yapanı Allah’a havale etmek kulluk değildir. Bizden önce yaşayan, yorulan, emek harcayan, Peygamberimizi rehber edindiysek, hayata ve hadislere müdahale ve mücadele etmemiz gerekmiyor mu? İşte benim yaptığım bu. Sorgulamadığım hayatın hesabını nasıl verebilirim?”

Baki selamlar.