Türk milliyetçiliği fikrinin aksiyon hareketi ülkücüler, 70 yıllarda çok bedel ödediler. Şehit verdiler, gazi odular, mağdur oldular. Ama devlete küsmediler. Hep bir gün büyük Türkiye’yi kurma hayali ile yaşadılar. Cenabı Allah şu ana kadar bu camiaya ülkeyi direk yönetme imkânı lütfetmedi. İnşallah davada birleşenler bu asırda bunu başarır.

Peki, büyük Türkiye’yi kurma hayalimizde geçmişte teşkilatlarda, ocaklarda neler söylüyorduk onları bir hatırlayalım:

 “Hak, Hukuk, Adalet; Milliyetçi Hareket…”

“Kavgamız vurguncu düzenedir!

 “Yıkılsın vurguncu düzen!”

“Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe”

“Kanımız aksa da zafer İslam’ın”

“Çağrımız İslam'da Dirilişedir”

“ Rehber Kur'an Hedef Turan “

Merhum Alparslan Türkeş’in ifadesi ile   “Bizim yolumuz; İman yoludur. Ahlak yoludur. İnsanlık yoludur. Kardeşlik yoludur. Sevgi yoludur. İlim yoludur. Hukuk yoludur. Kur’an yoludur. Gönül seferberliği yoludur. Kısacası Allah yoludur.”

Bu yolda çalışmak ve yarışmak bizim görevimizdir.

12 Eylül sonrası ülkücüler ana gövdeden şu veya bu sebeple koptular. Farklı mecralarda mücadele etmeye çalıştılar. Rahmetli Türkeş’in vefat sürecinden sonra MHP’nin yıldızı parlamıştı ama koalisyon hükümetinde beklenen performansı veremeyince hayal kırıklığı yaşanmıştı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahadet süresi öncesi birliktelik için bazı adımlar atılmış ise derin abilerin(!) izni olmadığı için bu gerçekleşmemişti. Muhsin başkan tabanda davayı toparlama potansiyeline sahip iken ömrü vefa etmedi.

Gelinen süreçte ülkücüler tabanda aşağı yukarı aynı şeyleri düşünseler ise tavanda siyasi yapılanmada “bin bir başlı kartala” döndüler. Her biri ayrı telden çalan bir yapıya döndüler. Milli meselelerde bile zaman zaman farklı kutuplarda oldular. Demek siyaset böyle gerektiriyormuş (!)

Gerek genel seçimlerde, gerek yerel seçimlerde, olayların gidişatını ve kaderini değiştirecek ülkücüler, tespih taneleri gibi dağıldıkları için etkin ve yetkin olamadılar veya olmak istemediler.

Biz yıllar önce 21.yüzyıl Türk asrı olacak dediğimizde, bizi ırkçılık ile faşistlik ile suçlayan bazı kesimler vardı.  Şimdi bizim davamıza bizden fazla sahip çıkıyorlar(!).

 Seyyid Ahmet Arvasi Hoca, ‘Ülkücülüğün bir gün moda olmasından korkarım'' diyordu. O ülkücülüğün gelip geçici bir moda olduğunu sananlara karşı '' ''Ülkücülük; ülkemiz ve yeryüzünde Allah'ın nizamını hâkim kılmak için kendine metot olarak Allah ve Resulünü ölçü alan bir iman hareketinin adıdır’ diyordu. Arvasi hocaya göre ülkücü denilen üç tip insan vardır:
1-)Ülkücüler
2-)Ülkücü geçinenler
3-)Ülkücülerden geçinenler.
Bu çağrı ülkücüleredir…

Hüseyin Nihal Atsız beyin sesine kulak verelim:

“Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!

Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!

Selam sana hücrelerde benzi solan genç!

Selam sana ey yılları heba olan genç!

İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!

İstikbalin değil, ruhun Tanrı'ya yakın!

O yalancı istikbale bir perde indir!

Gerçek yarın unutma ki bir gün senindir!”

Parti, teşkilat, amblem, sembol, lider fanidir. Baki olan Allah’ın davasıdır. Davanın özü âleme nizam verme davası ise, âlemin nizamı, hukuku, adaleti bozuldu. Yer ile yeksan oldu. Bunu inanıyor ve samimi iseniz dağılan, her biri ayrı yerlerde olan ülkücüleri bir araya getirecek, toplayacak, onları teşbih taneleri bir arada tutacak imame, Türk –İslam davasıdır. Başka yol ve seçenek de yoktur. Türk asrı enaniyetden kurtulmuş, ben değil biz varız diyebilecek dava adamlarının ortak bir ülkü etrafında birleşmesi ile gerçekleşebilir.

Yoksa havanda su döğmeye devam ederiz.

 Üstat Abdürrahim Karakoç abinin çağrısı ile:

“Birleşin ey! Yolları Kur’an'da birleşenler

Birleşin, itikatta, imanda birleşenler

Ayrılık yakışmıyor, bölünmek günah size

Birleşin ey, Secde-i Rahman’da birleşenler.”

Davada birleşme sağlayamaz isek menzile ulaşmak bize nasip olmaz bilesiniz…

Yoksa zamanın şartlarına göre Ülkücülük moda olmaktan kurtulamaz.

Niyetler halis akıbetler hayırlı olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Baki Selamalar.