Toplumların gelecek idealini sürekli olarak yeniden inşa eden gençliktir. Gençliğin yeni ufuklara doğru ilerlemek amacıyla milli ülküler edinmesi ise toplumun geleceğini garanti altına alır. Gençliğin milli ülküleri benimsemesi için de yol göstericilerin, aydınların ve liderlerin milli düşüncelere yönelik politika ve gayeleri olmalıdır. Bu yol göstericiler, gençliğin bir arada toplanması için milli ülküleri en doğru biçimde özümsemelerini sağlayacak oluşumları ve yapılanmaları kurmalıdırlar. Ancak bu sayede toplumun geleceği olan gençler milli ülküler ile donanır ve toplumu en iyi şekilde daha ileriye götürür.

Türk gençliğinin milli ülküleri benimsemesini sağlayan ve Türk milletini maziden atiye götüren oluşumlar her daim var olmuştur. Türk gençliğinin milli ülküler etrafında toplanması için her devirde teşkilatlar kurulmuş ve eğitimler verilmiştir. Türk tarihinin son yüzyılında Türk milliyetçiliği fikrinin önder isimleri tarihten bu yana gelen milli şuurun yeniden canlanması amacıyla farklı yapılanmalara ve dernekleşme faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu yapılanmaların önder isimleri kurulan cumhuriyete fikir babalığı yaparak cumhuriyetin kurucu unsuru olan Türk milliyetçiliği fikriyatını yüceltmeye çalışmışlardır.

Osmanlı Devleti’nin son döneminde milliyetçi gençlerin bir araya toplanması amacıyla devrin tek üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından 4 Aralık 1916’da Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) kurulmuştur. Milli Türk Talebe Birliği milli mücadelede etkin şekilde yer alan tek gençlik teşkilatı olmuştur. 1968’e kadar birçok Türkçü ve milliyetçi dernek kurulmasına rağmen Türk Ocakları ve Milli Türk Talebe Birliği kadar uzun ömürlü olmamıştır. 3 Mayıs 1944’de Türkçülük-Turancılık davası adı altında Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Nejdet Sancar, Muzaffer Eriş, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Osman Yüksel Serdengeçti gibi dönemin Türkçüleri tabutluklara konarak işkencelere maruz bırakılmıştır. 3 Mayıs 1944 günü Nihal Atsız ve arkadaşlarının tutuklanmasını protesto eden, binlerce gençten oluşan büyük bir grup, Ankara adliyesinden Ulus meydanına kadar yürümüştür. MTTB 1944’ten sonra milliyetçiler üzerine yoğunlaşan Milli Şef İnönü baskısına karşı yürekli çıkışlar yapmıştır.

Başbuğ Alparslan Türkeş’in 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi genel başkanı olmasıyla beraber gençlik faaliyetlerine ağırlık vererek CKMP Gençlik Kolları’nın teşkilatlanmasını hızlandırmıştır.

Ülkücü Hareketin efsanevi gençlik teşkilatı olan Ülkü Ocakları, “Ülkü Ocağı” adıyla ilk kez Ankara Üniversitesi Hukuk, Dil, Tarih ve Coğrafya ve Ziraat Fakültelerinde milliyetçi gençler tarafından fikir kulübü olarak kurulmuştur. Kurulan ilk Ülkü Ocağı, Ankara’da Çanakkale Zaferinin yıldönümüne rastlayan 18 Mart 1966’da CKMP Gençlik Kolları tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. 1968 yılından itibaren her üniversitede bir Ülkü Ocağı şubesi kurulmaya başlanmıştır. CKMP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer, Ülkü Ocaklarının kurulması ve teşkilatlanması ile bizzat ilgilenmiş ve CKMP Gençlik Kolları’nı bu işle görevlendirmiştir. Kısa sürede Ankara, Hacettepe, Gazi, Ortadoğu, İstanbul üniversitelerinde Ülkü Ocakları kurulmuştur.

Ülkücü gençliğin yetiştirilmesi için ocaklar kurulmasının yanı sıra eğitim kampları kurulmuştur. Bu kamplarda ideolojik, dini, sportif ve kültürel eğitimler verilerek gençlerin her anlamda donanımlı olması sağlanıyordu. Ülkü Ocakları’nın düzenlediği konferans, seminer, panel ve sohbetlerle gençler milli şuuru sahibi olarak, vatanını ve milletini yıkıcı fikirlere karşı korumak için mücadele veriyordu. Başbuğ Türkeş’in ve Dündar Taşer’in öncülüğünde kurulan ocaklar teşkilatlanmada ilim, iman, ahlak ve ülkü temelinde hareket ederek Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin mayasını attığı Ocaklar olma gayesindeydi.

Başbuğ Türkeş’in önderliğindeki Ülkücüler, gençliği teşkilatlandırarak Türk milletinde milli heyecanı tekrar canlandırmak için “Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” sloganı ile Anadolu’da dalga dalga yayılmışlardır. Seyyid Ahmet Arvasi ve Dündar Taşer gibi ideologların girişimleriyle “Türk-İslam Ülküsü” ideolojisi şekillenmiştir. Dündar Taşer’in düzenlediği sohbetlere Ülkücü gençler yoğun katılım sağlayarak geceler boyu onu dinlemişlerdir. Taşer, Ülkücü gençlere hitaben “Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız o kaybedilmiş medeniyeti yeniden kuracak olan sizlersiniz” diyerek onlara yeni ufukları işaret ediyordu. Dündar Taşer, 1967 yılından itibaren her yıl Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yer olan Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Törenleri’ne gençlik kollarının katılmasında önemli etkisi olmuştur. Söğüt’te düzenlenen bu ziyaretlerle gençliğin tarih ve milliyetçilik şuuruna kazanmasını sağlayarak Ülkücü gençliğin misyonunun önemini belirtmiştir.

1970’li yılların ikinci yarısında Ülkü Ocakları Derneği mensubu gençler “Türk-İslam Ülküsü” doğrultusunda milliyetçi gençliği teşkilandırmıştır. Galip Erdem’de bu dönemde gençliğin yetişmesi için ocaklardaki özel eğitimlere katılarak gençlere Ülkücülüğü temellerini ve Türk gençliğinin gelecek hedeflerini anlatmıştır. Ülkü Ocakları’nın yayınlarında yazdığı yazılar ile Ülkücü gençliğin geleceğinin yol haritasını olan hedefleri ve gayeleri anlatıyordu.

1977’den sonra Başbuğ Alparslan Türkeş’in öncülüğünde gençlerin zararlı ideolojilere karşı daha eğitimli olması amacıyla eğitimciler yetiştirilerek Anadolu’ya gönderilmiştir. O dönemde gençliğin fikir babalığını yapan Galip Erdem, Seyyid Ahmet Arvasi, Dündar Taşer, Erol Güngör gibi daha birçok aydın şahıslar Ülkücülüğü tam anlamıyla özümsemelerini sağlamışlardır. Başbuğ’un tabiri ile tıbbiye laboratuarları ile ilahiyat fakültelerinin koridorlarını birleştiren yani ilim ile imanı esas alan Ülkü Ocakları, bünyesinden birçok aydın kişilik çıkarmayı başarmıştır. Fakat 12 Eylül 1980’de yapılan ihtilal neticesinde Ülkücüler zindanlara kapatılarak ve 12 Eylül öncesi kızıl kurşunlarla şehit edilerek ülkeyi daha ileri ufuklara götürecek nesiller yok edilmiştir.

Şanlı Türk tarihinin kendine yüklediği misyonu her daim yaşatan Ülkü Ocakları 1980 öncesinde büyük bir mücadeleden geçmiş ve binlerce şehit vermiştir. 12 Eylül işkencelerinde 9 yiğidini idama uğurladı ama hiçbir zaman mücadele vazgeçmedi.

***

Adnan İslamoğluları’nın “Bizimkisi Bir Ocak Hikayesi “adlı eseri çıktı. Bu eserde bizi, ocağa giden “Bizim Ocaklıları” anlatıyordu. Bu eserden bir alıntı; “Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi; ocakta sabahlamayan, ocakta bölüşmeyen, ocakta buluş­mayan, ocakta tanışmayan, ocakta vedalaşmayan, ocakta özle­meyen, en yakın arkadaşını toprağa bırakıp ocakta bir köşede sessizce ağlaşmayan, ocakta nöbete durmayan, ocakta marş söy­lemeyen, hülâsa ocakta yaşanmayan bir hayatı anlamsız bulan hayatların hikâyesini anlatıyor. Ruhi Kılçkıran’dan Fırat Çakıroğlu’na yitip giden hayatların hikâyesi aynı zamanda… 12 Eylül darbesiyle ocaklarına ateş düşmüş, ateş gibi ama ate­şi yalnızca kendisini yakan gençlerin hikâyesi… Siyah-beyaz fotoğraflarda, omuzlarında arkadaşlarının tabut­larını taşıyan, tekbirleri göğe yükselen ülkücülerin hikâyesi… Her bir cenâze fotoğrafında belki o gün belki de hemen birkaç gün içinde kendi cenâzesi taşınacak olanların yer aldığı fotoğraf­ların hikâyesi…”

***

Sayın  Gazi Karabulut, “Kim bu ülkücüler?” adlı yazısında özetle şunları söylüyordu;

“Türk milletinin, tarih sahnesine çıktığı andan günümüze kadar, milletler mücadelesindeki yeri daima bir medeniyet tasavvuru çizgisinde olmuştur. O çizgi tarihe yön vermiş, coğrafyaya anlam yüklemiş, insanlığa istikrar kazandırmıştır.

Ülkücü hareketin geçmişine baktığımız zaman garip Anadolu çocuklarının, aileleri tarafından gönderilen harçlıkları ile tuttukları evlerde, dumanını tüttürdükleri ocaklarında şu temel kavramlar üzerinde durduklarına şahit oluruz: vatan, millet, din, devlet.

Birileri bu kutsal değerleri yok etmek isterken bu çocuklar vatan çiçeğini kanları ile sulamışlar ve bugün o geçmişi anlamlandıramayanlar da dâhil, top yekûn bir milletin rahatını temin etmişlerdir.

Kunduraları eski, mideleri boş ama başları dik, yiğit Türk çocukları, kim bu ülkücüler?

Onlar, Allah rızasını kazanmak için cihana öncü bir Türkiye oluşturmanın gayesini gütmüşlerdir.

Onlar, milletinin felaketini felaketi, saadetini saadeti bilmiş, beklentisiz kahramanlardır.

Onlar, “Elhamdülillah inanmış, samimi bir Müslüman’ım. Ben hiçbir beşeri gücün önünde eğilmedim ve eğilmem. Yarın Allah’ın huzurunda vereceğim hesabın dışında hiçbir hesabın korkusunu taşımıyor ve hissetmiyorum!” haykırışını yaşayıp yaşatan kişilerdir.

Onlar, ülkelerinin kara sevdalısı olmuş, ülkülerinin mukaddesatı karşısında ürpermiş, “Onu incitirim.” korkusu ile hep titiz davranmış, dava adamlığı vasfını hayatına nakşetmiş kişiler olarak hayat bulanlardır.

Onlar, Türk milletini buhranlar anaforundan kurtarıp millî ve manevi bütünlüğünü sağlamış, ezel-ebet köprüsünü doğru kurmuş, kökü mazide olan bir ati hareketine mensup olanlardır.

Onlar, yok edilmek istenen bir neslin, “yeniden maneviyata dönüş hareketi” ile dirilişini sağlama mücadelesi veren vefa erleridir.

Onlar ele, bele, dile hâkim olma; tevazu ve fedakârlığı hayata hâkim kılma, yaratılanı sevme ve Yaratıcı’ya izafeten ona hizmet etme düsturları üzerine bir çizgiyi gaye edinenlerdir.

Onlar, Türk’ün tarihinden getirdiği Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’ni diriltmek, Türk milletinin iktisadi, siyasi ve sosyal meselelerine çözüm üretmek, yok edilmek istenen bir nesli yeniden asli cevheri ile tanıştırmak ve barıştırmak, Türk gençliğini millî ve ahlaki değerleri ile donatıp sarsılmaz bir iman sahibi kılarak milletinin hizmetine sunmak, geçmişi ile bağları koparılan milletimizi tarihi ile barıştırıp geleceğin milliyetçi büyük Türkiye’sini kuracak nesiller yetiştirmek için yollara revan olanlardır.

Onlar; Batıcılığı, Doğuculuğu, bir taklitçilik müessesesi hâline getiren ve bugün her türlü mesuliyet duygusundan yoksun, milletinin değerlerine küfrederek milletinin ekmeğini yiyenlere karşı millî bir bilincin diriltilmesini ülkü edinenlerdir.

Onlar, bu toprakların bin yılı aşan kardeşliğini, gelecek bin yıllara taşımak için doğudan batıya, kuzeyden güneye “bir olmak, iri olmak ve diri olmak” için gerçek kardeşliğin meşalesini yakma peşinde olanlardır.

Çünkü onlar, ülkücülüğü; dün bugün çizgisinde yarınlara ait bütün soruların cevabını ihtiva eden bir hayat nizamı olarak gördüler.

Diyarlardan diyarlara koştular, sürgün yediler, ceza aldılar, yapayalnız kaldılar, en yakınları tarafından terk edildiler, hapis yattılar, idam sehpalarında sallandılar; ödenecek ne kadar bedel varsa ödediler. Ama ahde vefasızlık etmediler.”

İşte vefalı insanların, idealist insanların, paylaşmayı bilen insanların, çileye baştan talip olanların adı “bizim ocaklılar”…

***

Yıl 1984. Üniversite giriş sınav sonuçları açıklanıyor. Galü Belâ'daki tanışıklığın yeryüzündeki tecellisi Cıvıloğlu binasında kaderin düğümünü bağlıyor geleceğin Harita, İnşaat, Makine ve Jeoloji Mühendis adayları...

12 Eylül rejiminin müthiş baskısı var.. Ülkenin gençlerini savaş ortamına çekip, birbirine kırdırmaya çalışanlar, hariçten gazel okuma devam ediyorlar. Ülkeyi siz mi kurtaracaksınız? Bir avuç idealist genç " Konevi Dergisinin" etrafında toplanmışız. Teşkilatı kurmaya çalışıyoruz. Alaaddin çarşısında altındaki pasajdaki küçük bir büroda faaliyetler yapıyoruz. Daha sonra "Bizim ocak" etrafında teşkilat çalışmaları devam ediyor. Mühendislik Fakültesinde teşkilat kuruyoruz. Faaliyetler yapıyoruz. O gün ki şartlarda ses getiriyoruz.

S.Ü. Mühendislik –Mimarlık fakültesi olarak eğitim yapılan Cıvıoloğlu binasından bir görünüş.(1980’li yıllar)

Fakir ama idealist Anadolu çocuklarının babalarının gönderdiği harçlıklardan fedakârlık yaparak hem okuyor hem de ülke meselelerine kafa yoruyor….

Mühendislik Fakültesi bünyesinde teşkilatında kimler var. İşte tarihe not düşmek için zor zamanlarda 12 eylül cunta düzenin baskılarına rağmen, ”sağına ve soluna bakmadan ben varım” diyen bizim ocak etrafında ülkü birliği yapan  idealistler.. Ahmet Hamdi Göksu, Mustafa  Suata, Mansur Açıkgöz, Mehmet Efe, Ömer Mutluoğlu, Sabahattin Akkuş, Basri Kargılı, Hasan Çağla, Turgut Ayten, Namık Kemal Erzurum, Mustafa Cansu, Hakan Ayber, Mustafa Aydın Ersoy, Ahmet Vahit Çevik, Hacı Murat Yılmaz, Vedat Göktürk, Hüseyin Ayaz, Barbaros Hayrettin Tosun, Mustafa Atalay, Faik sevimli, Mehmet Kamanlı, Mustafa Onüçyıldız, Kerim İlgün, Çokay Kaçar, Cengiz Kaya,Tamer Kalender, Ramazan Altıntaş, Atilla Demiröz, Muzaffer Yaman, Arslan Korkmaz, Servet Yılmaz, Cengiz Ayçicek, Hüseyin Uygun, Mehmet Bayraktar, İsmail Alga, Ümit Karaçor, Ahmet karaca, Ayhan Göktepe, Cafer söylemez, Kamil Karataş, Kemal Yurt, Mehmet Kocaöz, Ali Bayraktar, Adnan Saz, Adnan Karaduman, Ahmet Koyuncu, Ali Çerçi, Sami Demir, Hakan Orhan, Nejat Salalı, Basri Urhan, Cafer Aka, Celalettin Özkan, Erhan Civcik, Hacı demir, Meryem Kara, Salih Eşe, Bünyamin Esen, İbrahim ateş, Seyit Ali Yılmaz, Kazım Torlak, Abdullah Taytak, Mehmet ali Orhan, Orhan Küçük, Mehmet Demir, Mehmet Ertaş, Mehmet Özüdoğru, Hakan Orhan, Hakan Karabörk, Murat  Yakar, Murat Üstündağ, Murat Balta, Yaşar Günay, Hakan Altun ve isimlerini buraya yazmayı unuttuğum yüzlerce S.Ü Mühendislik Mimarlık Fakültesinin bizim ocaklıları...

Tabii ki Makine, İnşaat, Jeoloji mühendisliği bölümündeki değerli hocalarımız ile birlikte ,   Harita Mühendisliği bölümünde isimlerini yazmayı borç bildiğim, bizlere ağabeylik, arkadaşlık ve rehberlik yapan hocalarımızdan başta , Gürol Banger, İbrahim Baz, Ferruh Yıldız, Ali Erdi, Şaban İnam, Ayhan Ceylan, Tayfun Çay’a ve diğer hocalarımıza şükran borçluyuz.

***

Yıllar öncesinde ocağın ateşinde bir araya gelen bu gençlerden size kesitler..

3 Mayıs Türkçülük günü münasebetiyle Meram Hatıp’da verdiğimiz pilav gününden bir hatıra. Ocak başkanlarımızdan rahmetli Muzaffer Onüçyıldız, Ulvi Batu ve Türkiye’nin değişik yerlerinden Konya’ya okumaya gelmiş ocaklı arkadaşlar…

Konyalı arkadaşların ev sahipliğinde bir ramazan günü meramda iftar sonrası  hatıra.

 Mühendislik mimarlık fakültesi öğrenci teşkilatından bir kare..

Birlik ve beraberlik kardeşlik piknik gezisinden bir hatıra…

Mühendislik Fakültesinin cıvıloğlu binasında yemek sırası hatırası…

Hz. Mevlana’yı ziyaret sonrası bir hatıra…

***

Şimdi bizim ocaklıların hepsi okullarından mezun oldular. Kimi akademisyen olarak, kimi bürokrat olarak, kimi sanayici olarak, kimi imalatçı olarak hayatlarına devam ediyor. Aramızdan erken yaşta ahirete intikal edenler oldu, hepsine rahmet diliyorum. 1980 yılların yağız delikanlıları şimdi ak saçlı oldu. Kimi torun torba sahibi oldular. Ama hiç kopmadılar yurdun her yerinde her köşesinde bir bizim ocaklı var. Hepsine saygılar sunarım. Ocağa giden ocağın çayını içen, çilesine çeken her genç gibi sizleri seviyorum. Ömrünüze bereket diliyorum.

Kaynak1:  https://www.ulkuocaklari.org.tr/ulku-ocaklari-hakkinda/

Kaynak 2  :  Hasan Çağla özel arşivi

Kaynak3  :    https://www.turkocaklari.org.tr/yazar/gazi-karabulut/kim-bu-ulkuculer-7269