Babam 1954’te Dağpazarı köyüne hastane yaptırmak için İstanbul’dan mimar ve inşaat mühendisi getirtir. Onlar da hastanenin plan ve maketini yaparlar. Bunun için babamdan 7500 liralık senet alırlar. Babam sanki hastane kendi malı gibi senetleri imzalar ancak ödeyemez. Maketi eşeğin yem torbasına koyup köy köy dolaşır maalesef kimse para vermez.

Haciz gelir korkusuyla değirmenin tapusunu anama devreder. Sonra da anamdan kardeşi Ali Rıza emmime vekâlet vermesini ister böylece kendini garantiye alır. Bir gün eşeğe binmiş Karaman’a Ali ağamın yanına çıktı geldi. Durumu Ali ağama anlatınca kavgaya başladılar. Babam iki de bir maketi torbadan çıkarıp Ali ağama gösteriyor böyle olunca kavga da yeniden başlıyor. Baktı olmadı babam en sonunda eşeğe atlayıp köyün yolunu tuttu.

Bugün düşünüyorum da babam hangi akla hizmet böyle bir hayalin peşine takıldı diyorum. Köyün yolu yok, elektriği yok…

O zaman Dağpazarı’nın nüfusu 60 haneydi. O tarihte Mut’ta bile hastane yoktu.