1964 senesinde Dieburg’daki Buderus firmasında çalışırken haftada 3 gün Darmstat şehrine Almanca kursuna gidiyorum. Darmstat’taki tren istasyonunun önünde birisi arabanın içinde kale, çakmak, su eşyası vb. şeyler satıyordu. Ben de ondan 50 feniğe almaya ve 1 marka satmaya başladı. Yol ve kurs paramı kazanıyordum.
Buderus firmasında 300 işçi vardı. İşçiler bana alıştılar. Hemen herkes bir şeyler sipariş vermeye başladı.
Bir gün İsviçre Zürich’teki bir bankaya telefon ettim. Türk parası bulunup bulunmadığını sordum. Olduğunu söylediler. Türk parasını Türklere satacağım. Bankanın verdiği teklif çok iyiydi. Hemen bankamdaki markları İsviçre frangına çevirdim. 8 bin frangım oldu.
Frankfurt’tan uçağa bindim. İstikamet Zürich. Oraya varınca bir bankaya sordum. Ama Türk parasını çok düşük söylediler. O fiyattan alırsam zarar edeceğim. İkinci, üçüncü banka derken korkmaya başladım. Saat tam 12’ye gelirken bir bankadan içeriye girdim. Hem korkuyorum hem heyecanlıyım. Bankacıya “8 bin frangım var. Ne kadar Türk parası verirsin” diye sordum. O zamanlar meşhur Facid hesap makineleri vardı. Bankacı hesap makinesinin kolunu bir sağa bir sola çevirdi ve “26 bin Türk lirası” dedi.
Frankları masanın üstüne koydum. Bankacı da bana 26 bin Türk lirasını verdi. Çantaya koyup arkama bakmadan doğru havalimanına geldim. Uçağa bindim ve ver elini Almanya.
Akşama Mahmut ağamın yanına geldim. Şaka yaptım. Zarar ettim dedim. O da beni teselli etti: “Her şeyden kar edilmez” diye. Ben gerçeği anlatınca sevindi.
Hayatımda uçağa ilk kez Frankfurt’tan Zürich’e giderken bindim.
Türk parasını bankalar almıyorlardı. Ben de bankadan kasa kiraladım. Türkler Türk parası istedikçe kasadan alıp marka çeviriyordum. O sekiz bin İsviçre frangından bin mark para kazandım.
Türkiye’den burnu kıvrık simli terlikler gönderiyorlardı onları satıyordum. İşçilikten kazandığım paraya yakın miktarda parayı bu yoldan kazanıyordum. Arkadaşlar bana “Yahudi” adını takmışlardı. Alışverişle uğraşanlara “Yahudi” derlerdi.