Sene 1971, Mut savcısı Sait Erel ile Isparta’ya gittik. Oradan da Ankara’ya doğru yola çıktık. Yol kenarında kayısı ağaçları vardı.

“Sait Bey, Allah kullarına neler vermiş görüyor musun” dedim. “Kayısı vermiş meyvelerini yemek için, tavuk vermiş yumurtalarını yemek için” dedim.

Sait Bey hemen “Evet efendim” demeye başladı.

O zaman ben Sait Bey’e dedim ki: “Sait Bey, dünyanın bir kuralı var. Bir inek süt veriyorsa insanlar için değil, yavrusu için. Eğer insanlar için süt verseydi yavrusu olmadan da vermesi lazımdı. Fakat insanlar zeki ve açıkgöz oldukları için dananın hakkını alıp yiyorlar. Tavuk yumurtluyorsa neslini devam ettirmek için yumurtluyor. İnsanlar bunu alıp yiyor. Kayısı meyve veriyorsa içindeki çekirdekten neslini üretmek içindir.”

Sait Bey, “Sen inançsız birisin” dedi. Ben de: “Bu dediklerim bir dünya kuralıdır. Dünyayı yaratan güç, Allah ona göre her şeyi ayarlamıştır. Açıkgözler, ağzı laf yapanlar istedikleri gibi dünyayı kendi menfaatlerine göre ayarlamaya çalışıyorlar. İnek benim için süt vermiyor. Kendi yavrusu için veriyor. Benim için olsa idi süt yalnız inek de olurdu. Oysa dağda yaşayan vahşi hayvanların hepsinde süt vardır. Dolayısıyla inek de yavrusu için süt veriyor. Evcil olduğu için insanlar bundan faydalanıyor”

Sait Bey bu münakaşamızı senelerce usanmadan insanlara anlattı. İncelemeden körü körüne inanmak insanı nereye götürür? Ben herhangi bir durumu izah ettiğimde, hesabına gelmeyen çıkarcı zümrenin bana diyeceği “İnançsız gâvur” tanımıdır. Ben inanmayan biri değilim ama aptal da değilim ki her mesnetsiz söze inanayım. Dünyada 1,5 milyar Müslüman var hepsi gusül abdesti alıyor. Ama hangi yapılan makine, hangi sağlam iş var ortada? Herkes gâvur malı için sırada.

Sait Bey ile uzun zaman arkadaşlık yaptık. Bir gün bana “Sen kendine bir ruhsatlı tabanca al” dedi. Ben de ona: “Tabancayı aldığımda birisiyle kavga yapsam çeker adamı öldürürüm. Savcısın beni kurtarır mısın yoksa kanunları mı uygularsın? Tabancam olmazsa kavga yaptığım adam güçlü ise bana iki tokat atar gider” dedim.

Sait Bey ile yolculuk yaparken, yolda gördüğüm taşları arabadan iner, kenara atar sonra yoluma devam ederdim. Sait Bey her seferinde “Bırak şu taşları atmayı” diye itiraz ederdi. Bir gün Gaziantep’ten geliyoruz. Kamyonun biri direksiyonu üzerimize kırdı. Şarampole kaçtık ve zor kurtulduk. Sait Bey: “Şimdi tabancam olsa bunun lastiklerine sıkar, patlatırdım” dedi. Bağırdı, çağırdı. Yolumuza devam ettik. Erdemli ile Silifke arasında bir menfez köprü üstünde taş bırakmışlar. Taşlar bizim arabanın altına girdi. Sait Bey arabanın altına indi, yere yattı. Taşları çıkarmak için epey uğraştık. Bir ileri bir geri derken arabayı sonunda taşlardan kurtardık.

Sait Bey bana “Sen her şeyde haklısın. Eğer birisi senin gibi bu taşları alsaydı biz bu tehlikeye düşmezdik. Bir tabancam olsaydı gider kamyoncuyu vururduk, başımıza iş alırdık. Sen yine taşları atmaya devam et. Bize tabanca da lazım değil” dedi. Sene 1971.