Ahîlik, iş-ekonomi-kültür dünyasında kendi tarihimizden gelen bize ait yani bizden bir yapıdır. Dört yüzyıl hüküm sürmekle birlikte özellikle dıştan gelen tesirlerle tarihteki yerini almıştır. Hani bir şairin:” Gün geldi delikanlılık, kabadayılığa yenildi.” dediği gibi…Kapitülasyonlar neticesi Avrupa mamul malları Osmanlı ülkesinde serbestçe dolaşmaya başlaması, hammadde fiyatlarının artması, bilhassa yeniçeri ocağından ayrılanların teşkilata girerek kârlı ticaret alanlarını ele geçirmesi, teşkilat yönetimine devlet müdahalesi, eleman bulmadaki zorluklar ve nihayetinde ahî teşkilatındaki esnafların ayakta durmakta zorlanmaları üzerine kaliteyi yani standart üretimi bozmaları ve narh’a uymamaları neticesi teşkilat çöküş dönemine geçmiştir. Ahî Teşkilatı, üretim tekniklerinde değişiklikler yaparak ve idarî özerkliğini koruyarak bunlarla mücadele edebilirdi. Gerekli değişim/dönüşümü yapamamasında çağı/zamanı okuyamamanın önemli rol oynadığı kanaatindeyim. Bu mevzu esaslı ele alınması gerektiği için bahsi diğer diyelim bu safhada…Teşkilatın çöküşünün Avrupa’daki sanayi devrine aşağı yukarı denk gelmesi tesadüf değildir. Ancak Ahîlik Teşkilatının izleri Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devam edegelmiştir.

Ahî birlikleri, mutluluğun diğerinin mutluluğundan geçtiği ve dolayısıyla toplumu mutlu etmenin esas olduğunu ana fikriyle barışçıl, uzlaşmacı , paylaşımcı ve dayanışmacı düzeni gaye edinir. Şekilden çok öze önem vermişlerdi. Yukarıda sayılan nedenlerle Ahî Birliklerindeki toplum/halk için üretme, ahlaki çözülme ile birlikte kişisel hırs ve zengin olma amacına doğru evrildi.

Ve neticede ekonomik-sosyal-kültürel alanda bizi biz yapan değerler yerini bize ait olmayan serbest piyasa ekonomisi , tahrip edici rekabet, ferdiyetçilik, kapitalizm, sınıfçılık, sömürü, çatışmacılık, batıcılık vs… aldı. Cemil Meriç’in ifadesiyle “Savaş Avrupalının ruhundadır. Sınıflar arası savaş, milletler arası savaş, tabiata karşı savaş. Nizamını bir türlü kuramayan bu tedirgin ruh, arzı geniş bir salhaneye çevirmiştir. (Meriç 1980;273).

Her türlü nizamın ekonomik bir ayağı yada önermesi vardır. Batı medeniyeti hakkında şu düşünce önemlidir: “Çağdaş Batı’nın davranışını hangi birimle ölçerseniz ölçün, eski ve orta çağdan daha insancıl ve ileri bulamayacaksınız. Neden mi? Batı’nın güçlenmesi , bu gücüne yaslanarak yeryüzüne kendi yasa ve değerler düzenini, insanlığın yasa ve düzeni olarak zorla kabul ettirmesi, asıl bu çağda başlıyor da ondan! Üstelik kendini yalnız ve salt egemen duyar duymaz bütün kuşkularından tertemiz elini yıkıyor, olduğu gibi görünüyor gözümüze. Peki nasıl? Sömürgeci, savaşçı, saygısız, ırkçı vs. “(İlhan 1972: 78)

Nasıl ki, Avrupa Rönesans yani yeniden doğuşu, eski Roma ve Yunan eserlerini tekrar inceleyerek ve tarihsel bağlarını tekrar tesis ederek yani öze dönme hamlesiyle gerçekleştirmiş ve bugünkü gayri adil hegemonyasını kurmuş ise biz de ekonomide, kültürde, ticarette ve sanatta tekrar mazideki köklerimizle sağlam bağlar kurarak ve bu temel üzerinden günümüze dair yorumlar geliştirmek suretiyle tekrar tarihteki her yere özgürlük, adalet, merhamet götüren şanlı konumumuza geleceğimize inancım tamdır. Selam ve muhabbetlerimle…