Haberi duyduğumdan beri tarifsiz bir acı içindeyim.
Umut dolu bir bekleyiş, edilen dualar, ansızın akan gözyaşları…
İnsan, hepimizin kapısını bir gün çalacak olan mutlak sonu biliyor. Ama kimse sevdiklerinin o kapıdan çıkıp gideceğini düşünmek istemiyor, çünkü yalnızca bu düşünce bile insanın yüreğini dağlıyor. Hele ki bu kayıplar bir yangın, deprem gibi bir felaketle yaşanıyorsa, acısı katbekat artıyor.
Yas, çaresizlikle kendini göstermeye başlıyor. Tanısak da tanımasak da kaybettiğimiz 78 canımız için hissettiğimiz derin çaresizlik... Bazılarımızın annesi, babası, evladı, arkadaşı, kuzeni, sırdaşı; hepimizin ise UMUDU olan 78 can… Hayat devam ediyor deniliyor ama bu acıyı yaşamış, paylaşmış ve dönüşmüş olarak devam ediyor.
Gelen acı haberlerle yüreğiniz dağlanıyorsa ve başkalarının acısını hissedebiliyorsanız, hala umut var demektir. Birbirimize kol kanat germek, destek olmak, hesap sormak, ihmallerin ortaya çıkarılmasını ve gerekli cezaların verilmesini talep etmek için gücümüzün olduğuna dair umut…
Peki acının ortak bir dili var mı? Herkesin bu süreçteki tepkisi farklı olabiliyor. Verilen tepkileri bir çerçeveye oturtmaya çalışmak, bu süreci daha da zorlaştırmaktan öteye gitmeyen bir girdap yaratıyor.
• “Allah senden daha çok seviyormuş.”
• “Ne kadar iyi bir insanmış ki Allah yanına erken aldı.”
• “Bak toparlanman lazım, hayat devam ediyor.”
Bu ve benzeri sözler, niyetinde teselli barındırsa da kayıp yaşayan kişinin acısını hafifletmek yerine daha da derinleştirebilir. Vefat eden kişinin adı geçtiğinde konuyu değiştirmek, detayları paylaşmasına izin vermemek, “ağlama, güçlü ol, ağladığını görse üzülürdü” gibi telkinlerde bulunmak, acıyı paylaşmak yerine onu yok saymaya çalışmak anlamına gelebilir.
Bazı insanlar sadece susmak, yanında başını koyabileceği bir omuz bulmak ister. Bazıları, kaybettikleri kişiyle yaşadıkları anıları en ince ayrıntısına kadar anlatmayı, bazen hıçkırıklara boğularak ağlamayı, bazen de hafif bir tebessümle zihninde o anıları geçirmeyi ister. Bazılarımız sessizliğe ihtiyaç duyar, bazılarımız yemek dahi yiyemez ve bir tas çorba bile anlam kazanır.
Bazen istenilen sadece yanında olduğunun hissettirilmesi de olabilir ama kimse acısının yok sayılmasını ya da unutturulmaya çalışılmasını istemez.
Kayıplarımızın yasını tutarken, aynı zamanda bu acıya sebep olan ihmallerin çözülmesi ve gerekli cezaların verilmesi için de sürecin takipçisi olmanın insani görevimiz olduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum.
Kaybettiğimiz her can için, başta yakınları olmak üzere tüm milletimizin başı sağ olsun.