HER CİNS KENDİ CİNSİNDEN OLANI ÇEKER

Bir kadın pür telaş ve korku içinde Hazret-i Ali'ye geldi: 

-Küçük çocuğum dama çıkarak su oluğunun üstüne kadar gitmiş. Çağırsam gelmeyecek, kendi haline bırakırsam yere düşmesinden korkuyorum. Tehlikeden kaç yanıma gel, desem aklı ermez. Ne yapacağımı şaşırdım, dedi. Hazret-i Murtaza şu karşılığı verdi:

-Başka bir çocuğu dama çıkar da çocuğun onu görsün. O zaman oluğun üstünden dam tarafına gelir. Çünkü cins cinsine ebediyyen âşıktır

Kadın acele koştu. Hazret-i Ali'nin tavsiyesine uyup dediğini yaptı. Dama bir çocuk çıkardı. Çocuk çocuğu görünce neş'eyle emekleyerek yanına geldi. Damdan aşağı düşme tehlikesinden kurtuldu. 

Her cins kendi cinsinden olanları çeker, bunu bil. Peygamberler de insanları oluktan kurtarmak için insan olarak gönderildi. Peygamber Efendimiz: Ben de sizin gibi beşerim, buyurdu. Maksat davet edilen insanların kendi cinsinden yana gelip mahvolmamalarıdır. 

Cinsiyetin çok tuhaf bir cazibesi vardır. Her isteklinin istediği kendi cinsindendir. 

Kâfirlerin kötü huylarının en hafifi hasettir. Hasetlikte şeytana taş çıkartırlar. Kimsenin yükselip mal mülk sahibi olmasını istemezler. Zira harmanı yanmış bir bahtı kara, kimsenin mumunun yanmasını istemez. 

Ey kıskanç adam, bir olgunluk ve yükseklik de sen kazan da başkalarının kemali seni dert ve kederlendirmesin. Allah'tan bu hasedin defini iste. Herkesin ayıbını görmekten kurtulma temennisinde bulun

Allah bir avuç ota (esrara) nasıl bir özellik vermiştir ki, azıcık alan kendinden geçer, hayran (şaşkın) olur. 

Allah uykuya öyle bir tesir vermiştir ki, uyuyanın zihninden dünya ve ahireti çıkarır. 

Allah bir ten (Leyla) yüzünden Mecnun'u dost ve düşmanı fark edemez hale getirmiştir. 

Cinsiyette câzibe vardır. Cins cinsi çeker. Kendine bak, iman veya küfürden hangisinin cinsi olduğunu gör. Firavun'un veziri Haman'a sevgin varsa Haman'a, Hazret-i Musa'ya meylin varsa Sübhan'a (Hakk'a) mensupsun. İkisine de meyilliysen nefsinle aklın birbirine karışmış. Akla yardımcı ol, düşmanın yenilişi sevinç için yeter. (Şerh-i Mesnevi, c.13,s.693-707)

 

 

 

SAN'AT PARMAKLARDADIR

 

Ufak bir karınca küçük bir toprak yığını altındaki yuvasından çıkıp arkadaşı ile buğday toplamağa giderken:

-Dün, bir kalemin kâğıt üzerinde gül, fesleğen ve susam çiçeklerinin nakış nakış resmini yaptığını gördüm, dedi. Diğer tecrübeli karınca:

-Onun san'atkarı parmaklardır. İş yapmada kalem parmakların âletidir. San'at parmaklardadır, dedi 

Bunlara kulak komşusu olan üçüncü bir karınca ise:

-Parmaklar ona yazdırsa bile bu iş el ve kol sayesindedir, dedi. Karıncalar arasındaki konuşma uzadıkça uzadı. Konuşulanlardan haberdar olan ve diğerlerinden daha zeki olan karıncaların beyi:

-Bu hüneri maddenin eseri sanmayın. Çünkü o uyku ve ölümle kendinden geçip yok olur. Akıl ve ruhtan başka bir şeyle güzel nakış yapılmaz. 

Allah'ın yardım ve kudreti olmadan akıl ve kalb de madde gibi cansız kalıverir. 

Allah akıldan azıcık yardımı esirgeyecek olsa o zeki akıl budalalıklar yapmağa başlar. (Şerh-i Mesnevi, c.14,s.960-967)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)