SEVGİLİLER GÜNÜ VE GERÇEK SEVGİLİ

Bizim inançlarımızda, sevmek, sevilmek, sevgi ve sevgili gibi kavramlar çok önemlidir, neyi, niçin, ne ölçüde seveceğimiz çok farklıdır. Sevgi, sevmek şarttır. Çünkü Allah her şeyi sevgi üzerine yaratmıştır. Severken uyacağımız kuralları ve prensipleri de belirtmiştir.

Allah için sevmek, Allah için buğz etmek gibi! Allah ve Resulünü daha çok sevmek gibi! Sevgide ve nefrette aşırıya kaçmamak gibi! Sevdiğimizi sevdiğimiz insana söylemek gibi! Sevdiğimizde samimi ve içten olmak gibi, sevdiğimize zaman ayırmak, emek harcamak gibi! Sevdiğimiz için fedakârlık yapmak gibi önemli bazı noktaları da Peygamberimiz hem sözleriyle, hem de yaşayışı ile göstermiştir.

Oysa şimdi modern ve vahşi kapitalizmin esiri olmuş dünyamızda sevgi, sevilmek gibi güzel kelimeler ve kavramlar, para kazanmanın, menfaat elde etmenin aracı haline getirilmiştir.

“Sevgililer Günü” adıyla insanlar tüketime yönlendirilmiş, sevmek maddî durumu iyi olanların harcıymış, fakir olanlar sevmezmiş, sevilemezmiş gibi komik bir durum ortaya çıkarılmıştır.

Günümüze bakacak olursak, eskiden olduğu gibi Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı gibi, aşkları, sevgileri dillere destan olan, sevgililer de pek kalmamıştır.

Aşk kavramının anlamı da değişmiş, nikâhsız yaşamanın adı, zina etmenin adı aşk olmuştur. Aşkın adı sekse dönüşmüş, zengin olanların harama uçkur çözmesi “falanın aşkı, falanın falanla seviyeli birlikteliği” gibi ifadelerle anlatılır hale gelmiştir.

Oysa sevmek ve sevilmek bir ömür boyudur. Pazara kadar değil, mezara kadardır. Yılın her gününde sevdiğine zaman ayırmaktır, emek harcamaktır, fedakârlık yapmaktır.

Bunları yapma, senenin bir gününde yapılan reklamların, kapitalist tanıtımların etkisinde kalarak, Batı'ya özenerek, sevgiyi ve sevmeyi ihmal ederek, “Sevgililer Günü” diyerek günü kurtarmaya çalışmak, samimiyetsizliktir. Kapitalizmin tüketim çağrılarına uygun hareket etmektir.

                                          GERÇEK SEVGİLİ OLSAYDI

Hikâye bu ya, vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı varmış. Garibanın biri O'nu görmüş ve âşık olmuş. Her nereye gitse sevdiğinden bahsediyor, aşkını anlatıyor, sabredemiyor, çırpınıyor, ah ediyor, halkı kendine acındırıyormuş.

Bu durum Sultanın kulağına gidince delikanlıyı huzuruna çağırmış, öfkeyle:

“Ya ülkemi terk ederek gidersin, ya da boynunu vurdururum, kararını çabuk ver” diye bağırmış.

Zavallı genç düşünmüş, taşınmış, gitmeye karar vermiş. Sultan gencin bu cevabını duyunca, cellatları çağırmış, boynunun vurulmasını emretmiş. Vezir araya girip,

“Sultanım neden suçsuz birinin boynunu vurdurtuyorsunuz?” diye sormuş. Sultan,

“Çünkü gerçek bir âşık değildi O, sahtekârdı. Eğer gerçekten âşık olsaydı, başının kesilmesini seçerdi. Eğer başının kesilmesini seçseydi, O'nu kızımla evlendirir, tahtımdan iner, O'nu yerime oturturdum” diye cevap vermiş.

Hayatını, canını sevgilisinden daha çok seven kişi aşk davasına kalkışıp da orda burada “Ben âşıkım” dememelidir.

                                              GERÇEK ÂŞIK

Yine bir başka hikâye, yine bir başka genç, padişahın güzel kızına âşık olmuş.  Deli divâneye dönmüş, kız nereye gitse O da ardına düşüp, takip etmiş. Gözlerinden gözyaşı dökmüş. Günlerce ah çekmiş.

Bu yüzden Sultan'ın askerlerinden sürekli dayak yemiş, ama bir kere olsun halinden şikâyetçi olmamış.  Halk bundan haberdar olunca bazen delikanlıyı ayıplamış, bazen de Sultan'ın insafsızlığından söz etmiş.

Nihayet, kızının da durumdan rahatsız olması üzerine Padişah, delikanlıyı yakalatmış, huzuruna çıkarmış ve bir atın ayaklarına saçlarından bağlanmasını, sürünerek öldürülmesini emretmiş.

Askerler delikanlının saçlarından tutup atın ayağına bağlarken genç haykırmış:

“Ey adaletiyle nam salan Sultan, senden bir isteğim var. Padişah kızmış:

“Canını bağışlamamı istiyorsan, nafile, boşuna yalvarma. En büyük arzum, seni öldürmektir. Beni ve kızımı rezil ettin. Senin kanını atların altında çiğneteceğim, sana mühlet de yok, kızımı son bir kez görmek de yok” demiş. Delikanlı,

“Hayır, Sultanım, canımı bağışlamanızı istemiyorum. Hiçbir mühlet de istemiyorum. Biliyorum kızınızı da bana asla göstermeyeceksiniz. Atların ayakları altında sürüklenme konusuna gelince, buna da itirazım yok. Benim sizden isteğim tamamen başka” deyince Sultan merak etmiş:

“Söyle o vakit, nedir dileğin?” diye sormuş. Delikanlı:

“Elbette bugün beni öldürecek, at nalları altında hor ve hakir bir halde kanımı toprağa karıştıracaksın. Dileğim o ki, beni kızınızın atının ayağına bağlayıp sürüklet. Çünkü ben, o ay yüzlünün yolunda ölünce ancak diri olabilirim.”

Sonuç: Sultan O'nu bağışlamış ve kızıyla evlendirmiş, ölü gönlüne can vermiş.

Sonuç olarak, hepimiz birbirimizi Allah için sevmeliyiz.

Sevgilerimizi söz ve davranışlarımıza yansıtmalıyız.

Hayırlı Cumalar.

                                               GÜNÜN SÖZÜ

DÜN GEÇTİ, BUGÜNÜ DÜŞÜNÜYORUM YARIN VAR MI?

GENÇLİĞİNE GÜVENME, ÖLENLER HEP İHTİYAR MI?

                                                                                                                Necip Fazıl