“Suriyeliler ve Vatandaşlık Meselesi” başlıklı bir önceki yazım, oldukça ilgi gördü. Meğer herkes bu konuyu tartışıyormuş. Ev sohbetlerinde, aile meclislerinde, sosyal medyada kamuoyu “kesinlikle olmaz” ve “ kriterlereuymak ve iyi incelemek şartıyla evet olabilir”şeklinde ikiye bölünmüş,

Sürekli bu konu tartışılıyor.

Anlaşılan bu hamur daha çok su götüreceğe benziyor. Ağzı olan konuşuyor. Özellikle konunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilmesi, muhalefet tarafından, muhalif yazarlar ve medya tarafından bir siyasi tartışmaya döndürülmeye çalışılıyor.

Suriye'de savaş sekiz milyona yakın insanı mülteci ve sığınmacı durumuna düşürdü. 15 milyona yakın Suriyeli yerinden yurdundan oldu. Bunlardan üç milyona yakını belki de fazlası ülkemizde sığınmacı durumunda yaşıyor. 

Binlerce insan, kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı ve genç savaş sebebiyle canını, malını kaybetti.

Keşke hiç olmasaydı, keşke bu kadar insan ölmeseydi, keşke bu kadar insan yerinden yurdundan olmasaydı.

Türkiye de bana göre Suriye konusunda başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerin ve Rusya'nın, hatta İran, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin oyununa geldi. Amaçları Esed'i devirmek ve değiştirmek olmayan, amaçları silahlarını denemek, satmak ve İslam coğrafyasını işgal etmek, parçalamak, bölmek olan emperyalist ülkelerin ve uşaklarının oyununa alet oldu.

Bu savaş ortamında mallarını ve canlarını kurtarmak isteyen milyonlarca insan da, doğal olarak sığınacak, hayatını sürdürecek bir kapı aradı. Çoğunluğu Müslüman olan bu insanlar, güvendikleri ülkelere yöneldiler. Batıya, Batı ülkelerine bile sığınmak için mücadele verdiler, denizlerde boğulup ölmeyi, yollarda telef olmayı göze aldılar.

Keşke kaçmasalardı, keşke savaşsalardı, keşke bu zillet ve meskeneti yaşamasalardı, keşke ölmeyi, ölüp şehit olmayı göze alıp destansı bir mücadeleye imza atsalardı. Ama bunu göze alamadılar. Yaşamayı sevdiler.   

Şimdi korkaklığın utancıyla, yokluk içinde, sıkıntı içinde yaşıyorlar. İçlerinde iyileri var, kötüleri var. İçlerinde cahili var, âlimi var. İçlerinde zengini var fakiri var. İçlerinde efendisi var çakalı var. İçlerinde temizi var pisi var. Tıpkı bizim gibi.

Bugüne kadar, çok büyük toplumsal problemler yaşanmasa da, toplumsal huzur bozulmasa da, konunun yapısal bir çözüme kavuşturulması şart gibi gözüküyor.

Özellikle son günlerde şehrimizde, şehrimize bağlı bazı ilçelerde, diğer bazı il ve ilçelerde, hatta bazı köy ve kasabalarda meydana gelen olaylar, ölümle sonuçlanan Türkler ve Suriyeliler arasında çıkarılmaya çalışılan kavgalar, ülkeyi yöneten herkesin dikkatini çekmeli ve acil tedbirler alınmalıdır.

Bu olaylar provakatif olaylar olabilir. İç huzuru bozmak isteyen marjinal sol grupların, sol muhalefetin, PKK, DAEŞ gibi örgütlerin Türkiye'deki Suriyeliler üzerinden infial meydana getirme çalışmaları olabilir.

Bu mahfillerden “Suriyeliler Türk Bayrağı yaktı, Türklere saldırdı, taciz etti,vurdu, kırdı, çaldı, dövdü, öldürdü, patlattı, ekmeğimizi, işimizi elimizden aldı” gibi haberler üreterek sosyal medya ve gazetelere servis edilen haberler de görebiliriz.

Bunların amaçları Türk halkını Suriyelilere karşı kışkırtmak ve çatışma çıkartıp faturasını iktidara kesmek de olabilir.

Bu konuda bir tartışma ortamı oluşturmak bile insanımızı huzursuz yapmaya yetiyor. Maalesef tartışmanın seyri giderek değişiyor. Seviye düşüyor. Suriyelilere karşı kaba ve çirkin bir dil, faşist bir dil kullanılmaya başlanıyor.

İslâm kardeşliği, din kardeşliği unutuluyor, unutturulmaya çalışılıyor.

Bu işin sözcülüğünü Sözcü gibi, Hürriyet gibi gazeteler yapıyor. Mesela Sözcügazetesinden arka arkaya “Türkiye'de hayat Suriyelilere rahat” “Bunları mı Türk vatandaşı yapacağız?” “Suriyelileri vatandaş olarak istemiyoruz”” Suriyelilerden önce kendi vatandaşına bak” başlıkları atılıyor.

Bazı TV kanallarındaki tartışma programlarında “Suriyeliler, Türk halkınınekmeğine göz diken, Türk halkının namusuna göz diken, huzurumuzu bozan asalaklar” gibi gösteriliyor.

Emin Çölaşan gibi yazarlar “Bunlar AKP açısından çok iyi seçmen olur.Çoğunluğu Sünnî bir kitle. Çoğu cahil, zavallı. Kadınların hemen hemen hepsinin başı örtülü” diyerek dalgasını geçiyor. Olaya önyargılı, siyasî bir gözlükle bakıyor.

Oysa benim Kütahya Gediz'den arkadaşım Mustafa Bakırdemir, bir önceki yazıma attığı yorumda “ Nüfus, nüfuzdur. Nüfus işleri çalakalem oldu da bitti maşallah işlerden olmamalıdır. Tarihteki ilişkiler ayrıdır. Onlar o günün vakalarıdır; uzmanca değerlendirilirse yarar elde edilebilir” diyerek olaylara daha objektif ve mantıklı bir şekilde yaklaşarak düşüncesini benimle paylaşıyor.

Sonuç olarak, konu hassastır. İyi düşünmek, işin artısını ve eksisini iyi hesap etmek, duygusal değil, akıllı hareket edilmelidir.

Suriyeliler de misafir olduklarını, sığınmacı olduklarını bilmeli, şımarmamalı, nankörce davranışlardan kaçınmalıdır.

Öncelikle vatandaş değil, “iyi insan” olsunlar yeter.

Hayırlı Cumalar.

 

GÜNÜN SÖZÜ

"FiTNE ZAMANINDA DÜŞMAN OKLARINA BAKIN, YÖNÜ KiMEÇEVRiLMiŞSE O DOĞRU YOLDADIR."

İmam Şafii

                                                           DAVET

Yarın saat 9.00'da Konya NEÜ İlahiyat Fakültesi'nde bütün mezunları kapsayan bir “3. Mezunlar Buluşması” gerçekleştirilecek ve gelen misafirlere “GelenekselKonya Pilavı” ikram edilecektir. Bütün Konya Yüksek İslâm Enstitüsü ve İlahiyat Fakültesi mezunu arkadaşlar programa davetlidir.(Kabircan)