Orucun bize kazandırdığı güzel hasletlerden biri de gönül tokluğudur. Verilen zekât ve sadakalarla, yaptığımız aynî ve nakdi yardımlarla bu özelliğe kavuşuruz, Vermeyi, Allah rızası için tasadduk etmeyi, sevdiğimiz şeylerden infak etmeyi oruç sayesinde hatırlar, yerine getirmeye çalışırız.

Allah Resulü, Efendimiz “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur” diye buyurur. 

Zenginlik deyince aklımıza ilk gelen, mal, mülk ve servet çokluğudur. Bu zenginliğin maddî ve görünen boyutu,  işin kese ve kasa boyutudur. Parası çok olan, kesesi dolu olan, sayısız derecede malı mülkü, katı, yatı, arabası bulunan insanlara genellikle zengin gözüyle bakarız.

Kimimiz böylelerine imrenir, böyle varlık sahibi olmayı içinden geçirir “Ah! Bir zengin olsam” diye hayaller bile kurarız.

Oysa gerçek zenginlik, övgüye lâyık olan, makbul olan, ahirette bizlere faydası olacak olan asıl zenginlik, gönül tokluğu ve kalp zenginliğidir. Bu zenginlikte malın, mülkün, servetin, paranın, altın ve gümüşün, sağmal hayvanların, salma atların, arabaların, çocukların azlığına, çokluğuna bakılmaz.

Kiminin hem malı çoktur, hem gönlü toktur, kiminin de malı çoktur ama gözü açtır. Kiminin malı yoktur ama gözü açtır. Kiminin de malı yoktur ama gönlü de toktur.

Gözü aç, gönlü tok olmayanlar, sınırsız bir mal kazanma, mal biriktirme hırsı içinde olanlar için hiçbir ahlâkî ve manevî değerin hükmü yoktur. Böyleleri kazanma hırsı içinde oldukları için hak hukuk tanımazlar, kul hakkı hiç bilmezler. Bilseler de işine gelmez, tatbik etmezler.

Böyleleri kitaba ve kurallara uymazlar, işlerini kitabına uydururlar. Dünyada çok fakirmiş gibi yaşarlar. Hırs onları fakirleştirir. Hırslı ile hırsızlar da çabuk buluşur. Sonunda hırslı işin başında, hırsız da yakalanınca kaybeder.

İçimizdeki dünya hırsını, mal ve mülk sevgisini Oruç ve Zekât mevsimi olan Ramazan'da ıslah ve terbiye ederiz.  Ama vermekten kaçınan, Allah için vermeyi unutan, açgözlü, gönlü tok olmayan insanlar da vardır.

Böyleleri, para gelsin de, mal ve servet gelsin de nasıl gelirse gelsin diye düşündükleri için, çevrelerindeki fakirleri, muhtaçları görmezden gelirler. Hatta “Günümüzde fakir yok, herkes zengin” diye veren insanlara da engel olurlar.

Gönül tokluğu, Allah'ın kendisi için verdiği rızka râzı olma temeline dayanır. Elde ettiğiyle yetinmemek ise, neye sahip olursa olsun, insanı sınırsız bir hırsa, sonu gelmez bir tatminsizliğe sürükler.

Ramazan ikliminde elde ettiğimiz gönül tokluğu insanı, vakitlerini güzellikler ve mükemmellikler peşinde harcamaya, iyilikler yapmaya yönlendirir.

Ramazanı bilmeyen toplumlarda hırs ve tatminsizliğin sonucu ise, hırsızlıktır, gasptır, yalan dolan ile insanları aldatıp dolandırmaktır.

Hırs ve tatminsizliğin sonucu “haram helal ver Allah'ım, Âdem kulun yer Allah'ım” düşüncesiyle hareket edip, Allah'ın nimetlerini bâtıl yollardan elde etmektir.

Hırs ve tatminsizliğin sonucu savaşlardır, kan dökmelerdir, yakma ve yıkmalardır. Yeryüzünü ifsat etmektir. Haddi aşıp, bütün varlıklara, insan olsun, hayvan olsun, bitkiler olsun, mütecaviz davranmaktır.

Oysa bizim inançlarımızda “Bir lokma, bir hırka” gibi yanlış bir kanaat anlayışı yoktur. Çalışmak, helalinden kazanmak vardır. Hırsa kapılmadan kazanıp, vermek vardır, paylaşmak vardır.

Oysa bizim inançlarımızda bizi ayakta tutan değerlerimizde “ Dünya elimizde olmalı ama gönlümüze girmemeli” anlayışıyla daha çok çalışmak ve üretmek vardır. Üretip tüketilmesi gereken yerlerde tüketmek, yeri geldiğinde cömertçe harcamak vardır.

Bizim inançlarımızda savurganlık da, cimrilik de yoktur.  Gönül tokluğu vardır.

                                                   GÜNÜN SÖZÜ

CİMRİ İNSANLAR, YERYÜZÜNDE FAKİR GİBİ YAŞARLAR AMA AHİRETTE ZENGİN GİBİ HESAP VERİRLER.

                                                                                      Hz. Ebubekir http://üaa