BAŞKALARININ ELİNDEN ÇIKAN ŞEY SENİN DE ÇIKACAKTIR

Ey zayıf yaratılışlı, çözemediğin yüce şeyler sana muhal (olmayacak şeylermiş) gibi gelir. İşin derinliğinden haberin yok. Şimdi bildiklerin eskiden senin için meçhul (muhal) şeyler değil miydi? Allah'ın lütfu seni o bilgisizlik karanlığından nasıl kurtardı? Akıl çölünü kendine zulüm hepishanesi yapma. (İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin cahilidir.) (Şerh-i Mesnevi c.10,s.956)

Âşıkın nabzı edebe riayet etmez. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.962)

Ayrılıktan topraklar çoraklaşır. Nehrinden ayrılan su sararır, kokar ve bulanır. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.965) 

Ateş yakacak şeyden ayrılınca kül olur, biter. 

İdrak ve şuur sahibi akıl dostlardan ayrılınca yayı kırılmış okçu gibi şaşırır kalır. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.967) 

Dünyada neden şâd oldun (neşelendinse) bir de onun ayrılığını düşün. Başkaları ayrıldı, sıra sende. Başkalarının elinden çıkan şey senin de çıkacaktır. Akıllı ol kaybedeceğin şeye devamlı sevgi bağıyla kendini mahvetme. 

Hakikat güneşine âlemi kaplayan nuru delildir. (Yüce Allah'a yarattıkları) (Şerh-i Mesnevi c.10,s.978)

Kışın yüzü ekşi ama şefkatli, yaz güler yüzlü ama yakıcıdır. 

Kasabın verdiği ot ne acıdır bilsen. Maksadı bizi beslemek değil tartıda ağır gelmemizi temin etmektir. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.979) 

 

Ey yolcu, gam ye de gam artıran dünya düşkünlerinin ekmeğini yeme, akıllı adam gam yer, çocuksa şeker. (Şerh-i Mesnevi c.10)

Akıllı adam üzümde şarabı görür. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.984) 

 

Geçen gün, hamallar, sen çekme, aslanlar gibi ben çekeyim diye bir yük için kavga ediyorlardı. O zahmette rahmet, o eziyette kar görüp birbirinden kapıyorlardı. Allah'ın vereceği ecir nerde, züğürt bir adamın vereceği ücret nerde? Allah hazine verir yük sahibi bir kaç lira. Hakk'ın vereceği seninle toprağın altına gider diğer malların gibi varislere kalmaz. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.984)

Tanımamaktan beter âfet yoktur. Sen dostun yanında olduğun halde ona sevgiyle davranmasını bilmiyorsun. Şen yâri ağyâr (yabancı), sevinci keder sanıyorsun. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.989) 

 

Allah'ın lütfu nil nehri gibi akıp gidiyor, fakat biz (Hak'la kavgalı) Firavun meşrepli ve inkârcı Kıptilerin (yani Mısır çingenelerinin) huyunda olduğumuz için (o nehir) bize kan (ve irin) görünüyor. O aslında “ben suyum” diyor, öyle görünmesi senin görüşünden başka bir şey değil. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.990) 

Halim-selim iyi bir dosta karşı zıt gidersen onun ismi ve cismi değişmediği halde sana yılan gibi olur. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.991) 

Nefsini hor görüp faziletli âlim birine tevazu ve sevgi ile yakın olana ne mutlu. Nefsinin tekmesiyle helak olan insanın da vay haline. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.992)

 

Ey güzellik semasının dolunayı, senin huzurunda başı kesilerek ölmek başka yerde padişah olmaktan iyidir. Bin kere tecrübe ettim ki sensiz yaşamak pek acı ve dayanılır şey değil. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.994) 

Ey benim bayramım, bize döndün, hoş geldin, safâlar getirdin. Ey seher yeli ne latif, ne hoş esiyorsun, bize dostun kokusunu getirdiğin belli. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.994) 

 

Bir sevgili, aşığına: Yiğidim, sen çok yer gezip çok şehir gördün. Sana göre hangisi en hoş ve güzeldi? Diye sordu. Âşık cevap verdi: İçinde sevgilimin bulunduğu şehir. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.996)

Ay gibi Yusuf nerede ise, orası kuyu dibi bile olsa bizim için cennettir. (Şerh-i Mesnevi c.10,s.996)

Aşk niçin acımasızdır? Başka sevgilerin yok olması için. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1232-c.12,s.3)

(Âşık sevdiğine) Mektubu bir ak güvercin kanadında göndermeğe kalksa; mektubun ateşli ifadesinden kuşun kanadı yanar. 

Beklemek ateşten yakıcıdır. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1232-c.12,s.3)

Ey yolcu susarken konuşan nice kuşlar, görünüşü ekşi, ruhen tatlı nice insanlar vardır. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1219-c.12,s.89)

Mezarlığa git, sessizce otur ve oradaki susmuş konuşanları gör. Onların toprağı gibi hallerini de bir sanma. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1219-c.12,s.89)

Yaşayanların et ve yağları bir, fakat bazısı üzüntülü bazısı ise sevinçlidir. Sözlerini işitmeden hallerini bilmek ne mümkün? (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1219-c.12,s.89)

Savaş meydanında atlar şaha kalkıp uçarken kuşların cıvıltısını duyarsın. Biri kükremesinden kişnemekte, diğeri sevdiğiyle bir olmaktan cıvıldamaktadır. Biri derdinden bağırır, diğeri neşesinden. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1219-c.12,s.89)

Ağacın birini balta yarası kımıldatır, diğerini serin seher yeli sallar. (Şerh-i Mesnevi, c.11,s.1232-c.12,s.3)