İŞLE ÖĞÜT VEREN SÖZLE ÖĞÜT VERENDEN ÜSTÜNDÜR

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) zamanında Müslüman cemaat çoğalıp da Mescidi Saadetin arka saflarındaki cemaat peygamberimizin mübarek kelamlarını işitmekte zorlanınca bir minber yapılmasına karar verildi. Hicretin sekizinci senesinde üç basamaklı minber-i şerif yapıldı. 

Allah Resulü minberin üçüncü basamağında durarak Müslümanlara hitap ettiler.

Hazret-i Peygamberin vefatından sonra Hazret-i Ebubekir halife seçilince, Resülullaha hürmet ve edebinden dolayı onun çıktığı basamağı boş bırakıp minberin ikinci basamağında durup konuştu. Hazret-i Ömer, halife seçilince her ikisine hürmet ve sevgi nişanesi olarak minberin birinci basamağında durdu.

Hazret-i Ömer şehit edilince yerine Hazret-i Osman halife seçildi. Mescid-i Saadetin minberi şerifinden bir basamak daha inmiş olsa minbere hiç çıkmamış olacaktı. 

Hazret-i Ebubekir ile adil halife Hazret-i Ömer'in İslam'a hürmet ve tevazu ile birinci basamakta durduğunu çok iyi biliyordu. Şimdi kendisine inmek için basamak kalmadığını görünce Hazret-i Peygamberin çıktığı son basamağa kadar çıktı. Orada durup cemaate hitap etti.    

Bunun üzerine kendini bilmez, herzevekilin biri Halife Osman'a:

- Senden önceki iki halife Allah Resulünün yerine çıkmadı. Sen onlardan daha noksan olduğun halde niçin onlardan daha yükseğe çıktın? Diye sordu. Hazret-i Osman cevap verdi:

- Eğer birinci basamakta dursam Hazret-i Ömer'e benziyor zannında bulunacaklardı. İkinci basamakta dursam Hazret-i Ebubekir'e benziyor zannında bulunacaklardı. Benim çıktığım en üst basamak Hazret-i Peygamberin makamıdır. O nebiler sultanının benzeri olamam. Hiç kimse benim için Osman kendini Peygambere benzetti diyemez, dedi. İlk hutbesinde de:

İşle öğüt veren sözle öğüt verenden üstündür, buyurdu.

Körün gözü, güneşin doğduğunu hararetinden anlar.

Boş lakırdı ve dedikodulardan ileri gitmeyen sözle, gerçeği bütün derinliği ile görmüş göz arasında yüz binlerce senelik yol var desem az söylemiş olurum.  

Güneşe karşı gölgenin ne değeri olabilir? 

Minbere Mervan zamanında altı basamak daha eklendi. 

O minberin yerinde şimdi yüce Osmanlı devletinin kutlu padişahlarından Sultan III. Murad Han'ın mermerden yapıp gönderdiği zarif minber vardır. Üst üç basamağın üstü sanatlı küçük bir kubbeyle örtülüdür. Hürmet ve sevgi ile boş tutulur.

 

FAYDASINI GÖRDÜĞÜ ACI İLAÇ HASTAYA TATLI GELİR

Büyük camilerde Müslümanlara vaaz edip Allah'ın emir ve yasaklarını anlatan bir vaiz, hoca efendi vardı. Bu vaiz kürsüye her çıkışında yol kesici eşkıyalara da dua eder ellerini Rabbine açarak:

- Ya Rabbi, kötülere, fesatlara ve isyancılara merhamet et. Hayır ve iyilik sahibi insanlarla alay edenleri, zalimleri ve kalben inkarda olanları affet, derdi. Onu dinleyenler:

- Senin bu hareketin âdete uygun değil. Sapıklara dua etmenin iyilik ve mürüvvetle ilgisi yok, deyince hoca efendi şöyle cevap verirdi:

- Ben onlardan iyilik gördüğüm için onlara hayır duada bulunuyorum. Onlar bana akıl almaz kötülükler yapıp zulmettiler, şerli ve belalı ortamlarından hayra attılar. Yabani kurtlara benzeyen o zalimlerden yediğim dayak ve aldığım yaralardan kaçarak Allah yoluna sığındım. Beni o zalimler yola getirdi. Akıllı dostlarım, anlayın beni. Benim kurtuluşuma sebep oldukları için onlara dua etmek boynuma borç, yani vaciptir. 

İnsanlardan biri derde düşer ve ızdırapla Cenab-ı Hakka yalvararak hastalıktan kurtulmak ister. Yaratan da ona: Hastalık dert seni doğru yola getirdi. Allah'ı hatırlattı. Sen, seni bizden ayırıp koparan nimetlerden şikâyetçi ol, buyurur.

Aslında her düşman, senin için bir ilaç ve yeniden hayat bulma iksiri (şurubu)dur. Senin iyiliğini isteyen bir dosttur. Onun dert ve belasından kaçar Allah'ın lütuf ve yardımını dilersin. Dostların da seni oyalayıp meşgul ederek Hak'tan uzaklaştıran birer düşmanındır. 

Porsuk isminde bir hayvan vardır. Sopayı vurdukça gelişir, dayak yedikçe şişmanlayıp iyileşir. Müminin canı da porsuğa benzer. Onu dert, sıkıntı ve yaralar kuvvetlendirip geliştirir. Peygamberler herkesten fazla sıkıntı ve ızdırapla karşılaşmış en büyük cefâyı onlar çekmiştir. 

Hayvan derisi gördüğü terbiye ve belalarla kadife gibi hoş sahtiyan olur. 

Peygamberimiz; Allah kulunu sevince ona bela verir. Kul sabrederse onu seçkin kullarından eder, buyuruyor.   

Dosttan gelen bela sizi temizler. Hakkın ilmi sizin tedbirinizin üstündedir. 

Dertlerini zevk edinene dert hoş gelmeye başlar. Faydasını gördüğü acı ilaç, hastaya tatlı gelir. 

Ey hak yolcusu, bütün sapıklık ve küfürlerin aslı kindarlıktır. Kin ise şeytan huyudur. (Şerh-i Mesnevi, c.12,s.32 / M.4,s.7)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)