Yaşamımızın her alanında, aşamasında düzen kuran ve düzen bozanlar olmuştur.

Bazen bizzat düzen kurmaya gelenler düzeni bozar.

Bazen de bir taraf düzeni kurmaya çalışırken diğer taraf düzeni bozmaya çalışır.

Aslında iki taraf da düzeni kurmaya çalışıyordur ama kendi düzenini…

Birisi ilkeler ve ahlaki değerler üzerine düzen kurarken diğeri kendi faydasına göre düzen kurmaya çalışıyordur.

Kimisi de kendi faydasına düzenini kurmaya çalışırken bir taraftan da bunun ilkeler ve değerler üzerine kurulu olduğu imajını vermeye çalışırlar.  Bunlara düzenbaz denir.

 Görünürde ahlaki ama asıl amaçları farklıdır, hile yaparak başkalarını kandırma amaçları vardır.

Belki biz bu kelimeyi sadece gördüğümüz kişilere yakıştırırız.

Farkında olmadan düzen bozanların kurduğu bir yaşamda yaşadığımızı hiç sorgulamayız.

Hatta bu düzende bize de rol verilmiştir bunu bilemeyiz. Biz ulvi bir amaca hizmet ettiğimizi düşünürken düzen bozanların değirmenine su taşıdığımızı hiç fark etmeyiz.

Zaten düzen bozanların en büyük marifeti bizim bu algı biçimimizi çok iyi analiz etmeleridir.

Onlar için kullanışlı olduğumuzu çok iyi bilirler.

Seçim zamanında, siyasilerin düğün ve cenaze merasimlerine katılımlarının buna iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.
Hatta büyük şirketlerin bulundukları bölgedeki sponsorlukları da…

Eğer düzen bozanların bu davranışı gerçekten halk yararına olsaydı mahallelerimiz, şehirlerimiz ve ülkemiz gelişirdi. Adalet tesis edilmiş olur toplumsal refah artardı. Şimdiki duruma bakın birileri hızla zengin olurken halkın çoğunluğu bu refahtan ya çok az pay alıyor ya da alamıyor.  Ekonomik dalgalanmalardan en çok onlar etkileniyor…

Sadece siyaseten değil sivil toplum örgütleri de benzer şekilde çalışırlar.

Unesco , sanat, bilim ve kültür alanlarında uluslararası iş birliği yoluyla dünya barışını ve güvenliğini koruma amacını güden bir Birleşmiş Milletler kurumudur

WHO, DSÖ ,  FAO gibi küresel düzeyde yüzlerce örgüt insanlık adına daha güzel bir dünyayı amaç edinmişken  dünya daha kötü bir yola giriyor.

Bugün Gazze’de ve Ukrayna’da yaşananlar dünya düzenin nasıl bir oyun haline getirildiğini, insalıkla nasıl oynandığını bize gösteriyor.

Birileri bir düzen kuruyor ama insanlık adına olan bütün değerleri bozuyor.

Bugün Gazze’yi Filistin’i ve İsrail’i bir düşünün….

Mesela Masonluk ve Gazze;

Masonluk 1717’de İngiltere’de Dört locanın bir araya gelmesi ile kuruluyor. Amaç taş ustalarının yeterlilik, yetki ve müşteri ilişkilerini düzenleyen kardeşlik bağlarını düzenlemek.

Peki, gerçekten bugün 6 milyon üyeye ulaşan bu teşkilatta kaç üye taş ustası.

Peki, nasıl gelişmiş?

1717 kurulan bu teşkilat dört yıl sonra Fransız Masonlar İstanbul’da Osmanlı imparatorluğunun Payitahtında bir loca kuruyorlar.

Şimdi Osmanlı nerede?

Atatürk yasaklıyor ne zaman açılıyor?  1948 yeniden açılmıştır.
Sonra mı?

Ülkemize ne getirmişler?

İhtilaller, paralel yapılar, gecikmiş gelişmeler bunun sonucu olmasın?

Kardeşlik bağları gelişecekken ülkemizde kardeşler bir birini öldürmüş, mezhepler çatışmış, ekonomi belini doğrultamamış bütün bunlarla bir alakası olmasın?

Duvar ustalar dünyaya duvarlar örmüşler.  Ülkeler bölünmüş, dinler bölünmüş, düşünceler bölünmüş, inançlar parçalanmış insanlık adına her yapı bölünmüş aralarına duvarlar örülmüş…

Bugün ülkemizde 6000 civarında üyesi olduğu söyleniyor…

Kim bilir askeriye, bürokrasi, üniversite, sivil toplum örgütleri, odalar iş adamları acaba böyle gizli bir örgüte hangi amaçlar için üye olmuşlardır?

Acaba bunlar bu durumda ülke amaçlarını nasıl gerçekleştirebilir?

Dönelim Gazze’ye ve Filistin’e bir zamanlar Osmanlı yurdu idi şimdi?

Gazze’de gelişen olayları bir de bu açıdan değerlendirelim. Ne dersiniz?

Görünürde Orta Doğu’ya, Suriye, Libya, Mısır, Irak Kuveyt, Barış demokrasi getirecekleri yerlerde bugün yerlerinde neler var?

Düzen ve bozanlar iş başında düzenbazlık yaparken halkın refahı artar mı?

İşte tam da bu bakış açısından bakarak çevremizi değerlendirelim…

Elimizden gittikten sonra hiçbir sonuç alamayız.

O zaman köyden ve mahalleden ilçemize, ilimize, ülkemize ve Milletimizin ilgili olduğu bütün coğrafyaya bakarken bu bakış açısı ile bakalım…

Bizi yönetenleri sorgularken biraz da bu açıdan sorgulayalım.

İnsanlık adına düzen mi kuruyorlar yoksa düzen ve bozanların emrinde mi çalışıyorlar. Ya da düzenbazlar onları kullanıyorlar mı?

Yoksa memleketimize çok değerli şeyler yapıldığını düşündüğümüz andan itibaren memleketimizin elimizden kayıp gittiğine şahit olabiliriz.

Memleketimizin en değerli yerlerini kullananlar keyif çatarken milletimiz dar boğazdan başını çeviremez hale gelebilir.

Bir mahallenin, şehrin ve ülkenin sakinleri kendisini azınlığa düşmüş hissediyorsa bu gelişmelere maruz kalıyordur. Meskeni sandığı memleketin sakini değildir artık…

Yönetenler sadece makamlarını korumak hatta refahını arttırmak payeler almak için vatandaşın memleketi içinde değerinin azalmasına sebep oluyordur.

Çare: memleketi yönetenlere, yönetim biçimine, gelişmelere daha çok duyarlı olmaktır.

Eğer bunu bir külfet olarak görüyorsak çoktan başımıza geleceklere layık olmuşuzdur.

Layık olduğumuzla yönetiliriz.

Düzenler ve bozanlar memleketin keyfini çıkarmaya devam ederler…