Önümüzde bir seçim var.

Toplum olarak mahallemizi, köyümüzü, ilçemizi, İlimizi, büyükşehrimizi bir yönetici ve ekibine emanet edeceğiz.

Gerçi seçilenler genelde emanet almış gibi değil de oranın sahibi olmuş gibi davranıyor.

Seçime giderken bu seçimi sorgulayalım. Öyle bir sorgulayalım ki seçilenler oranın emanet olduğu gerçeğini kabullensinler.

Biz sorgu meselesini toplum olarak genelde seçimden sonra yapıyoruz.

Seçime giderken sorgu alışkanlığımız çok güçlü değil.

Sorgulamıyor muyuz?

Sorguluyoruz elbet ama nasıl?

Adaylar açısından, fayda sahipleri açısından, yöneten ve yönetilenler açısından,  seçmen açısından biz analiz etmeye çalışalım.

Öncelikle aday açısından;

Birileri çıkıyor, topluma yaptığı hizmetleri dikkate alarak,  yetkinliğini, çevresi ile ilgili iletişimini, kariyerini dikkate alarak ben aday olmalıyım diyor. En basitinden…

Toplumda bu isteğinin karşılığı olup olmadığını araştırıyor.  Partisine veya yakın olduğu partiye ve partililere danışıyor.

Esnafa soruyor, çevresine, yakın dostlarına, akrabalarına soruyor baktı ki sandığı gibi olumlu tepkiler alıyor aday adaylık başvurusunu yapıyor.

Hakkı mı hakkı elbet…

Veya çok nadir olarak yaptığımız bir şey;   toplumun değişik çevrelerinde birisi hakkında o aday olsa bu şehir kalkınır gibi bir istişare başlıyor. Kayseri’de oturma gruplarında, Urfa’da sıra gecelerinde  bu istişare mekanizması çok iyi çalışıyor.

Bazen odalar bu işi görüyor, işin ehline görev yüklemek için heyetler oluşturuluyor . Aday olmasını istedikleri insana tebliğ ediliyor.

Keşke bu istişare grupları yaygınlaşsa…

Bir de partilerin içinde oluşun güçler ekipleşiyorlar.

Ya da partilere çöreklenmiş kendilerinin vazgeçilmez olduğunu sanan birileri doğal olarak aday olması gerektiğini varsayarak devletin ve milletin kaynaklarını da kullanarak aday oluyor.

Bu arada ortalığı koklayan faydacı guruplar pusuya yatıyor. Ya da gözüne kestirdiği adayın yanına yaklaşıyor. Hatta kullanışlı olduğuna inanırsa adayla beraber o da onun olması için yoklamaya başlıyor.

Belki tayin işi var, yakınlarını işe sokacak, ya da kendine bir makamı uygun görüyor.

Emeksiz sömek olmaz…

Bal tutan parmağını yalar.

Bir taraftan da partili olmamakla beraber bölgede güçlü olabilecek partilerin adaylarını gözleyenler de var…

Bir grup da var ki bunlar güçlü gördükleri her iki adayın da arkasında vardır.

Zira bunlar büyük proje peşindedir. Maddi destekleri adamları aracılığı ile güçlü adaylara yapılmaya başlamıştır bile.

Eğer ilçe ve il başkanlıkları üyeler üzerinde etkililerse yani parti ağalık düzeni kurulmuşsa o zaman yine partinin savunduklarından uzakta bir çalışma burada da devam eder.

Son zamanlarda Partiler genel merkez aracılığı ile temayül yoklama, anket, sivil toplum örgütlerinin fikri gibi onlarca dosya ile aday belirleme yolunu tercih ediyorlar. Her ne kadar demokratik görünmese de yerelin siyasi ağalık, güç toplaşması fayda birliklerini kısmen bu yolla aşıyorlar.

Bu sefer de yerel güç odakları genel merkeze yönelik bir ikna yönetimine girişyorlar.

Genel merkezde yatılıp genel merkezde kalkılıyor.

Hele güçlü partilerin adayları ise…

Bu aşamada genelde seçmen beklemede… Sadece beklentileri ve faydası olacaklar daha ön planda ama genel seçmen yapısı çoğunlukla ilgisiz.

Adaylar belirlendikten sonra seçmenin hoşuna gidecek her şey vaatler arasına alınıp program ve proje haline sokuluyor.

İmar affı gibi seçmenin hoşuna giden ama facia olan imar sözleri gibi vaatler başköşede…

Şehrin potansiyeline göre şehri geliştirecek projeler ikinci planda çünkü seçmen bu projelere ilgi göstermiyor.

Yolu, suyu, tayini, ataması, ihalesi, imarı, yapacağı işler, karını maksimize edecek işler onun için ön planda.

Seçmen şehre yapılmaması gerekenle yapılması gerekenleri bir bütün olarak düşünmüyor.

Demokrasi güç paylaşımı amaçlı mücadele alanı olurken toplumun şehri hakkındaki beklentisini bir türlü tanımlayamamış olması sonuç olarak yönetim biçiminin insanlar ve toplum lehine gerçekleşmesini engelliyor.

Bu arada bir güç daha var… Bu güç için kimin seçildiği önemli değil.

Bunlar şehirlerin en güzel yerlerinde istedikleri imarları, istedikleri yatırımları bir de insanlara ekmek veriyoruz diyerek seçilmiş herkesten alabiliyorlar.

Ama bağış, ama sponsorluk, ama kişisel faydalarla bizim seçtiklerimiz bize rağmen toplumun faydasına rağmen adı girişimci olanların emrine giriyor.

Bugün çarpık yapılaşma, düzensiz imar, kıyıların talanı, orman ve tarım arazisinin yok edilmesi bu güçlerin devlet ve yönetim içindeki geliştirdiği fayda ilişkilerinin sonucudur.

Ya da başka açıdan yorumlarsak şehirler gelişirken pardon büyürken toplumların refahının yükselmemesi, adaletin tecelli etmemesi, vicdanların rahat olmaması demokrasi denen bu oyunun güçler lehine kullanılma imkânın çok daha güçlü olmasından kaynaklanmakta.

Ya seçmen …

Seçmenlerin oluşturduğu güç milletin tercihlerini tecelli ettiren bu demokrasi oyununda daha aktif ve daha sorgulayıcı olarak sahada olmalı.

Mesela bütün adayların yapmayı vaat ettiği projeyi incelemeliyiz.

Parti kadar adayı da dikkate almalıyız.

Çevremizdeki liyakat sahibi insanları temsilci yapmak için gayret etmeliyiz.

Toplum yararına etkili olabilecek insanları yüreklendirerek partilere girmelerini sağlamalıyız…

Sivil toplum örgütlerini harekete geçirmeli muhakkak sivil bir toplum örgütünde görev almalıyız.

Özellikle esnaf, iş adamı, ziraat gibi meslek sahipleri bağlı oldukları sivil toplum örgütlerine yönetici ve temsilci seçerken saygınlık dürüstlük yanında beceri sorumluluk ve inisiyatif alabilecek insanların buralara gelmeleri için gayret etmeliyiz.

Her şeyden önemlisi basına sahip çıkmalı onları güç odaklarına mahkûm etmemeliyiz