ŞERH-İ MESNEVİ ÇAĞLAYANINDAN İBRETLER -7

 

SEVGİNİN KILICI ÇELİK KILIÇTAN DAHA KESKİNDİR

 

Yakın muharebe denilen kılıç, kalkan, ok ve mızrakla savaşıldığı yıllardı. Allah'ın aslanı Hazret-i Ali'nin de içinde bulunduğu İslam ordusu kendinden kat kat fazla kara dinli kâfir ordusu ile karşı karşıyaydı.

Savaşın başlaması ve heyecanın zirveye çıkması için iki ordu geniş harp meydanında birbirinden er diledi. Karşı karşıya bulunan iki ordunun en yiğitlerinden iki yiğidin ortaya atılıp vuruşma ve birinin ölmesi ile de orduların harekete geçme demiydi..

Kâfir ordusundan çelik zırhlara bürünmüş azman bir kafir yiğidi kılıç ve kalkanı ile meydana çıktı. Biraz sonra sevimli, zarif ve güzel yüzüyle Hazret-i Ali karşısında göründü. Seyredenlerin soluklarını kesen, kalblerini durduran bir vuruşma başladı. Bütün meydan nefesini tutmuş güneşte yalımlanan kılıçların kalkanlarda yankılanan sesini dinliyordu.

İlmi, cesareti ve gönül temizliği (ihlas) ile Hakk'a kulluğu Allah'ın aslanı Ali'den öğren.

O Allah aslanı bütün hilelerden uzak ve temizdi. Heyecanın dalga dalga yayıldığı kalblerin durma raddesine geldiği anda Hazret-i  Ali, iri kıyım kafir pehlivanı yıkıp altına aldı. Havada şimşekten kavisler çizen kılıcını çekti. Kafirin boynunu vuracakken, Hazret-i Ali'nin pençeleri altında hayattan ümidini kesen pehlivan birden Allah aslanının yüzüne tükürdü. Güzellik ve parlaklığının huzurunda dolunayın yüzünü yerlere süreceği Peygamber ve Hak dostların övdüğü bir yüze tükürdü.

Hazret-i Ali, havaya kaldırdığı kılıcını geri indirerek hasmını öldürmekten vazgeçti. Savaşçı pehlivan bu beklenmedik af ve merhamet karşısında şaşırıp kaldı. Bütün ümitler bitmiş ve ölmüşken yeniden hayata dönmüştü. Hayretle sordu:

-Katlim için keskin kılıcını çekmişken kılıcını neden attın, beni sağ bıraktın? Heybetli aslan avını pençenin altına almışken ne gördün ki beni avlamaktan vazgeçtin? Ne gördün ki birden öfken yatıştı, şimşek çakan bakışlarını şefkat kapladı? Ne gördün ki kalbime ve ruhuma ışık sağanağı yağdı. O yüksek görüş ve yüce ruh ne gördü ki hayatımı bağışladı? Yiğitlikte Allah aslanısın, insanlıkta nasıl biri olduğunu kim bilir?

Eğer âlemden güzel kokular alamıyorsan, kabahati uzakta değil kendi burnunda ve beyninde ara. Kabiliyetsizliği kendinde bil.

Hazret-i Ali'nin mağlup ettiği halde serbest bıraktığı pehlivan Allah'ın Aslanına  sormağa devam ediyordu:

Ey aklı ve görüşü keskin yiğit, beni öldürmekten vazgeçmek için ne gördün, açıkca söyle? Senin şefkatli, sevgi dolu bakışın ruhumuzu alt üst etti. Kılıçsız öldürmek Allah'ın sırlarından biri midir?

Gözü açık, kulağı keskin üç kişi beraber otursa ayı kabiliyetlerine göre görür. Biri çıplak ayı görür, biri göz kusuru yüzünden ayın yerini bile fark edemez. Üçüncüsü, hem ayı görür hem ona ışık veren güneşi bilir, hem de güneşe bu gücü veren Hakk'ın kudretini görür.

Sen ay gibi konuşmadan ışık, nur saçıyorsun.

Havada uçuşan hava zerrecikleri bile Allah'ın kudretini seyretmeğe birer penceredir.

 

Hazret-i Ali'nin şefkatli davranışı karşısında müslüman olan pehlivan mânevî bir zevk içinde seslendi:

-Ey Ali, izah et, açıkla da ruhum ana karnındaki çocuk gibi hareketlensin. Gökteki güneşin etkisi ve etki yolları çeşitlidir. Güneşin etkisiyle taş yakut olur, atın nalından kıvılcımlar çıkar. Meyve dalında pişip olgunlaşır. Sorularıma cevap ver. Ey yalnız başına orduları bozguna uğratan kahraman! Bunun sırrını anlat. Bir kişiyken yüz bin kişiye bedel olan, himmetli yüce uçuşuyla beni avlayan, açıkla. Kahretme anındaki bu merhamet ve ejderhaya fırsat vermek nedendir?

İlmin kapısı Hazret-i Ali, kalbe işleyen bir tebessümle cevap verdi:

-Ben Allah rızası için kılıç vururum.Hakk'ın kuluyum, cesedin emrine uymam. Ben Allah'ın aslanıyım, boş arzu ve heveslerin aslanı değil. Sancaklarda rüzgâr etkisiyle saldırır gibi görülen resim aslanı da değil. Yaptıklarım dinimin şahitleridir. Güneş ışığı güneşten olduğu gibi, kılıcımın keskinliği de Hakk'ın kudretindendir. Ben yükümü yoldan kaldırdım, Hak'tan başka ne varsa yok bildim.

 

O tükürme küstahlığı ile canım sıkıldı. O anda öldürmüş olsaydım Hakk'ın rızası için değil intikam almak için olacaktı. Nefsime karşı çıkıp kılıcımı çalmaktan vazgeçtim.

Ta ki ismim Allah için seven, muradım Allah için düşmanlık edenlerden olsun.

Cömertliğim Allah için verenlerinki gibi olsun, eli sıkılığım Allah için vermeyenlere benzesin.

Verişim de vermeyişim de Hak içindir. Ben Allah'ın kuluyum başka kimsenin adamı ve mensubu değilim.

Alınıp satılan esir köleler halkın yanında çok değersizdir; şehvetine esir olanlar ise Allah katında daha değersizdir. Şehvet eseri tatlı yaşar fakat pek acı ölür.

Şehvet esiri günahları yüzünden, kendini öyle dipsiz bir kuyuya atmıştır ki, ona yetişecek ip bulamıyorum.

Ben hürüm, öfke beni esir gibi nasıl bağlayabilir? Gönlümde Hak sevgisinden başka bir şey yok.O halde beri gel. Allah'ın yardım ve lütfu seni küfürden (inkardan) kurtardı. Onun merhameti gazabından fazladır. Sen bir taştın Cenab-ı Hak lütfuyla seni mücevher haline getirdi. Ey güçlü pehlivan artık sen bensin, ben senim. Sen Ali oldun, Ali'yi nasıl öldüreyim?

Ne mübarek bir günah işledi ki kendisini mânen yükseltti.Buna şaşırma. Güller dikenli dallardan çıkmıyor mu? Ömer'in Allah Resulünün canına kast ederek gidişi onu Hak katında kabule çekip götürmedi mi?

Haydar ve Murtaza unvanlarının sahibi, Peygamber Efendimizin damadı Hazret-i. Ali eski pehlivan, yeni Müslümana anlatmağa devam etti:

Sana kapıyı açtım, içeri gir. Sen bana tükürmüştün ben sana (eşsiz) hediye veriyorum. Bana cefâ edene iyilikte bulunursam, vefâ gösterene neler vereceğimi anla. O ebedî kurtuluş hazinesidir.

Hazret-i Ali, o güçlü, pehlivan düşmanına müsâmaha gösterip öldürmeyerek şöyle dedi:

Ölüm görünüşte ölümdür, mânen hayattır. Dünyadan ayrılma, ölümsüzlüğe (bekâya) kavuşmadır. Ana rahmindeki bir çocuğun doğumu, oradan ayrılık fakat dünyaya geliş ve yeni bir hayattır. Benim ebedî hayatım ölümümdedir.

Bundan sonra o pehlivana şu açıklayıcı sözleri söyledi.

-Ey pehlivan, başına öldürücü kılıcı indireceğim anda yüzüme tükürüşün nefsime ağır geldi, sana kinlendim. Eğer kılıcı çalsaydım Allah için yaptığım gazânın (dövüşün) yarısı nefsimin isteği ve intikam için olacaktı. Bu Allah'a şirk olur. Dostun camına dostun taşını at.

O kâfir pehlivan, Hazret-i Ali'nin bu anlamlı ve güzel sözlerini işitince kalbinde iman ışığı parladı. Belindeki Hıristiyanlık belirtisi (zünnar) kuşağı atıp iman ederek kurtuldu. Sonra Hazret-i Ali'ye:

-Ben zulüm tohumu saçmış, seni başka türlü sanmıştım. Sen ilahi bir teraziymişsin. Terazilerin adalet diliymişsin. Sen benim soyum, dostum ve yol gösteren ışığımmışsın.

Hazret-i Ali cevap verdi:

Ben gözlere görme, gönüllere sevme hissinin ışığını tutuşturan Allah Resülünün yolundayım. Senin kandilin de onunla aydınlandı. Ben o nur denizi dalgasının kurbanıyım, sen de orada meydana gelen bir incisin.

Pehlivan, Allah'ın aslanı Ali'ye:

-Bana kelime-i şehadeti söylet, ben seni zamanın başı gökte başbuğu gördüm.

Pehlivan Allah'ın birliğine inanarak müslüman oldu. Onun bu ibretli macerası akraba ve kabilesinden hemen elli kadar insanın âşıkane İslama girmesine sebep oldu.

Hazret-i Ali af ve sevgi kılıcıyla bu kadar insanı (ebedî) ölüm kılıcından kurtardı.

Sevgi ve anlayış kılıcı çelik kılıçtan daha keskindir, zafer yolunda yüzlerce ordudan daha üstündür. (Şerh-i Mesnevi,c.5,s.1820 / Mesnevi,c.1,s.317)

(Yaşar Çalışkan, Kızıl Postun EşiğindeHz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)

 

 

**