Kültürel Hegemonya ve Siyasal İktidar alanındaki mücadele toplumsal dönüşümlerle iç içe geçmiş biçimde bir örüntü oluşturmaktadır. Siyasal iktidar olmak ile kültürel hegemonyaya sahip olmak arasındaki farkın ifşa edilerek, fark edilmesi bu alanında bir iktidar savaşına dönüşmesine vesile olmaktadır. Kültürel hegemonya oluşturmak ile kültürel iktidar olmak arasındaki fark göz ardı edildiği takdirde ‘’rıza üretiminin’’ gücü ihmal edilmektedir. Siyasal alanda iktidarın muktedirliği, rızaya dayalı meşruiyet alanının büyüklüğü ile paralel gelişmektedir.
Siyasal ve sosyal dönüşümlerin birlikte okunması ve sosyal dönüşümlerin ya da sosyal tepkilerin değerlendirilmesi de bu açılardan değerlendirilmelidir. Örneğin, siyasal alanda radikal çıkışların beklenen toplumsal tepkilerle karşılanmaması, radikal çıkış sahiplerinin sosyal meşruiyet zeminlerine işaret etmektedir. Kültürel Hegemonyayı yalnızca ‘’modern’’ ölçeklendirmeler ve görünür bir takım film, kitap, resim vs alanlarla sınırlandırmak bir yanılgının yansımasından ibarettir. Bu alanlarda bulunmak büyük önem arz etse de tek başına bir gösterge olamayacaktır. Siyasal aktörlerin, meşruiyet ve kültürel hegemonya alanındaki güçleri daha derin, tarihsel ve görece soyut imgelerde saklanabilirler. Bu güçleri, yalnızca büyük kırılmalardaki çıkışlarında bulunan özgüven ve toplumsal anlamdaki yönlendirmelerdeki iradelerinde görmek mümkün olabilecektir.
Türkiye’de erken dönem Cumhuriyet hatta bu döneme uzanan arka planlarla birlikte kültürel alandaki hegemonya mücadeleleri ve kültürel savaş alanları süregelmiştir. Toplumsal dönüşümlerin sancıları da buradaki savaş ve mücadeleden bağımsız gelişmemiştir. Ülkemiz bağlamında bu mücadele alanı, yalnızca siyasi kutuplaşmaları değil, aynı zamanda sınıfsal ve toplumsal kimliklerin yeniden tanımlanmasını içeren çok katmanlı bir süreci yansıtmaktadır. Bu çok katmanlı süreç, kendisini sınıfsal ve toplumsal arka planlarını yeniden ve yeniden üreterek dönüşmekte, dönüşerek de devam etmektedir.
Bugüne geldiğimizde Kültürel Hegemonya, Kültür Savaşları ve Toplumsal Mahallelerin dönüşümü ‘’yüz yılın muhasebesi’’ şeklinde değerlendirilebilecektir. Türkiye’de son çeyrek asırda değişen elit, sermaye, kültürel üretim alanlarındaki otoriteler çatallaşmış bir görüntü vermekteydi. Kimi dönemler bu çatallaşmanın, kitlesel birtakım gerilimleri körüklemesi ve toplumsal nümayiş şeklinde ortaya çıktığı görülmüştür. Ancak bu riskler, yüz yılın muhasebe hesaplarındaki birtakım açıklar şeklinde değerlendirilip, genel toplamın karlılıkta kalması sağlanmıştır.
Ulus devletlerin oluşumunda ‘’ulus kimliği’’ dışında kalan bütün kimlik ve sorunların halı altına süpürülme marifeti ile görünmez kılınacağı beklentisi esasında halı altında biriken tozları artırmaktadır. Bu bağlamda halıyı kaldırmak bir toz bulutu oluştursa da doğru müdahaleler ile kalıcı çözümler getirme fırsatı doğurmaktadır.
Mahallelerimin kentsel dönüşüme tabi tutulup değiştiği bir Türkiye’de Toplumsal mahallelerimizin sabit kalması mümkün olmayacaktı ve olmadı. Bu açıdan kültürel hegemonya, sermaye hareketlilikleri ve bürokratik güçler de dönüşmüş ve dönüşmeye devam etmektedir.
Habitusların dönüşümü, sosyal anlamda da mahalle sakinlerinin kendilerine yeni konum belirlemeleri ve yeni evlerinin kaç artı bir olacağı hesapları birbirinden bağımsız düşünülemeyecektir. Ancak bütün bunların devletin imar politikasından gayrı kalamayacağı da aşikardır.
Dolayısıyla toplumsal alanda da yeni bir imar çalışması yapıldığı gözükmektedir. Mahallelerin dönüşümleri, kültürel ve tarihsel arka planda kalan birtakım hesapları da göz önüne alarak yeniden tasarlanmaktadır. Burada özellikle yüz yılın muhasebesinde genel toplama hep zarar yazdıranlar biraz denklem dışına itilmekte ya da doğal olarak denklem dışı kalmaktadırlar.
Bu dönüşümlerde asıl olan, ‘’su mecranda akar’’ yaklaşımı ve sahiden halı altındaki hesapların rahatlıkla muhasebe edilebilecek ortamın tesis edilmesidir.