‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ sorusu yakın zamana kadar memleketimizin sokaklarında ergenlik çağında olan gençlerin birbirlerine fiziki bir müdahalede bulunmadan hemen önceki sözleri oluyordu. Esasında o da biliyordu, önemli birisi olmadığını ama iş o noktaya gelince kimi zaman kendisini cesaretlendirmek kimi zaman karşı tarafa bir üstünlük sağlayarak gücünü artırmak kim zaman ise kavga başlamasın ama ben de kaybetmiş/korkmuş olmayayım arayışlarının bir yansıması oluyordu. Birisi olmak, birisinin tanıdığı olmak, falanca ekibin üyesi, filanca abinin kardeşi olarak tanınmak o yaşlarda ve kimi zaman sokakta anlamlı olabiliyordu.

Şimdilerde ise LinkedIn sayfalarında herkes benim kim olduğumu biliyor musun? Diye soruyor. Hepimiz o kadar çok şeyin uzmanı ve o kadar çok konunun yöneticisiyiz ki adeta ‘’kimin abisi daha güçlü’’ yarışına giriyoruz. Kimin abisi daha güçlü yarışını önünde ilk defa duyduğumuz alanlarda yönetici olmadıysa uzman yazanların kazandığını da görüyoruz. Sonra bir bakıyoruz, kirayı zor ödemişiz.

Türkiye’de beyaz yakalı olmak tam olarak böyle bir hale geldi. İş dünyasında çalışan üniversiteyi bitirmiş ama istediği standartlara erişememiş beyaz yakalılar, kendi yanılgılarında zorluklarla ama şık tavırlarla yaşamak için mücadele veriyorlar. Pazarda en makul tüketici konumunda bulunan beyaz yakalılar, hayatı boyunca ihtiyaç duymayacakları ürünleri henüz ülkeye gelmeden, yurt dışında çalışan arkadaşı aracılığıyla getirmiş olmakla övünerek, sınıfsal bir tatmin yaşayabilmektedir.

Beyaz yakalı tabiri de Türkiye’de akademinin kullandığı bir kavram haline gelmiştir. Çünkü beyaz yakalılar kendilerini ‘’kurumsalda çalışıyoruz’’ diyerek tanımlamaktadırlar. Oysa kurumsal neresidir ve kurumsalda çalışmanın nasıl bir işçilik olduğunun farkında mıyızdır? Organizasyon şemalarında, ucu bucağı olmayan unvanların ve iş tanımlarının bulunması artık işin sürdürülebilirliğini engellemektedir. Kurum içi rekabeti artırmak, kurallar silsilesi içerisinde insanların bir merdiven daha çıkmak için mücadele etmesini sağlamak ve en acısı da işten atılamayanların bir yerde durması için bu kadar unvan olduğu ortadadır. Beyaz yakalı dünyasının unvan fetişizmini, işe yeni başlayan kişiye ‘’uzman ya da yardımcısı’’ denmesinden anlamak mümkün olacaktır. Hiçbir şey bilmiyorsanız ve henüz hiç tecrübeniz yoksa siz uzman yardımcısısınız demektedir. Bu esasında yarım uzman gibi bir  anlam da taşıyor denebilir. Tabi yarı uzmanlık sanırım, İlber Hoca’nın kasabalı tanımlaması gibi bir yere denk düşmektedir.

Ekibi olmayan koordinatörler, çalışanı olmayan müdürler ve yardımcıları, kişisel tatminlerini ancak bu unvanlarla sağlayabilmektedirler. Çünkü diğer türlü oturduğu iş insanın yanında kendisini değerli göstermek için 24 ay taksitle aldığı kol saatinin havasını atmak çok daha zor olacaktır.

Mevcut sistemin yönetim ve organizasyon yapılarında sürdürülmesi mümkün gözükmemektedir. Ya gerçekten eskiden olduğu gibi ustalık ve çıraklığa ya da yeni bir modele geçilmesi gerekmektedir.

Stratejist ekip ile uygulayıcı bir takımın kurgulandığı ve uygulayıcı takımın yalnızca strateji boyunca sistemde bulunduğu yeni nesil bir iş süreci tasarlanmalıdır. Aksi halde asgari ücretin biraz üzerinde maaş alan ve öğle yemeğini cebinden yiyen bir beyaz yakalının koordinatör unvanıyla sistemi sürdürmesi mümkün gözükmemektedir.