Tarım insanoğlunun var oluşunda önemli idi. Çünkü o zamanalar bitkilerden toplanılarak ve hayvanlardan da avlanılarak faydalanılıyordu. Geçmişte olduğu gibi tarım önemini hiç kaybetmemiş, son yıllarda önemi giderek daha da artmıştır. Geçtiğimiz günlerde Konya’mızın iki değerli Ziraat Odası Başkanı üreticilerin dertlerini dile getirdiler ve “Üretmenin Bedeli Ağır” diyerek çiftçinin tarlasını ekip ekmemekte kararsız olduğunu belirttiler. Günümüz de artan tarımsal girdiler nedeniyle üreticilerin zor durumda olduğu bir gerçektir. Fiyat artışlarına rağmen üreticilerimiz tarlalarını ekmelidirler. Bölgenin toprak ve sulama gibi imkanları göz önüne alınarak daha dengeli gübre kullanımı ile her şeye rağmen ekim yapmalıdırlar. Çiftçilerimizin ekim yapmaması kendisi açısından bir kayıp olduğu gibi bölgemiz ve ülkemiz açısından daha büyük kayıp olacaktır. Bu nedenlerle araziler boş bırakılmamalı, mutlaka ekilmelidir. Günümüzde diğer girdilerde olduğu gibi gübre ve tohumluk fiyatlarının artığı da bir gerçektir. Bunu tolere etmek ve arazilerin ekilmesini sağlamak için çeşitli ve özel bölgesel destekler verilmelidir.

İşçiler grev yapar, sendikaları grev süresince az da olsa ücret desteği sağlar, ticaret erbabı ve sanayicinin kendilerine göre sosyal güvenceleri vardır, çiftçilerin böyle bir güvencesi yoktur. Güvencesi olmayan üretici kendisi ve çevresindekilerin aç kalmaması için mutlaka ekim yapmalıdır, her şeye rağmen ekim yapmalıdır.

Bölgemize, Çumra’ya hayat veren “Konya Ovası Sulama Projesi” yaklaşık 100 yıldan önce Osmanlı Devletinden bize kalan ilk ve en büyük sulama şebekesi ve çok güzel bir mirastır. Dünya tarihinin en karanlık sayfalarının açılmaya başlandığı bir dönemde ve daha da ilginç olanı Osmanlının en zayıf döneminde Konya- Çumra Ovasında böylesine büyük bir sulama tesisinin inşa edilmiş olmasıdır. O yıllarda en zor ve sıkıntılı dönemde bu sulama projesi başarıldı ise, bugünkü gelişmişlik ve sahip olunan teknoloji ile beklenen suyu getirecek projeleri başarmanın daha kolay olduğuna inanıyorum.

 Ovaya su getirme hizmeti bölgeden esirgenmemelidir. Havzaya su getirilerek Konya’nın ve bölgenin yüzü güldürülmelidir. Çiftçi suyun kıymetini biliyor ve tarlada kullandığı suyu içtiği su kadar dikkatli kullanmaya çalışıyor. Maliyeti artan suyun bir damlasını bile boşa gidermeme gayreti içindeler, bu bilinçle hareket etmektedirler. Mevcut suyu kullanmada son derece hassasiyet gösterilmektedir. Ancak su giderek azalmakta, suyun maliyeti artmaktadır. Bu nedenle çok kişinin ifade ettiği gibi ovaya dış havzalardan su getirilmelidir.

Özellikle son yıllarda kuraklıktan ve sulama suyu temininde sıkıntı yaşayan ova çiftçisinin su taleplerine kulak verilmeli ve acil çözüm bulunmalıdır. Getirilen su yetmemekte, kalıcı çözüm olmadığı da bilindiğinden Orta Anadolu’da tarım ürünleri üretimi için daha fazla suya ihtiyaç olduğu bilinmektedir. Orta Anadolu için tarım ürünleri üretimi ve gıda güvenliğini sürdürülebilirliği için su oldukça önemli ve gereklidir. Birçok projeyi başarı ile uygulayabilen ülkemiz için Orta Anadolu’ya su getirme çok kolay bir uygulama olduğuna inanmaktayım. Çok kişi de böyle inanmakta ve suyun olmaması halinde Anadolu insanının ve dolayısıyla ülkemiz insanının aç kalacağı dikkate alınmalıdır. Dış alımlarla gıda ihtiyacımızı karşılamamız söz konusu olamayacağından üretmeliyiz. Dış alımlarla başka ülkenin üreticisini kazandırmak yerine kendi çiftçimizi desteklerle ayakta tutmalı ve üretmeliyiz.

Üretim konusunda karamsar olmamalıyız. Tarımsal girdilerin böyle kritik dönemlerde özel desteklerle temininde kolaylık sağlanmalıdır. Kış ve ilkbahar yağış durumuna göre güz gübresinde azaltma, üst gübresinde artırma yapılmalı ve beklenen verime ulaşılmalıdır.  Devlet üzerine düşeni yapmalı, üretici de asla üretimden vazgeçmemelidir. Üretilecek ürün seçiminde yıla ve şartlara göre ürün belirlenmeli ve her şeye rağmen üretimden asla vaz geçmemelidir. Orta Anadolu çiftçisinin su ve destek istekleri üretimi ile çok kazanma hevesi olarak düşünülmemeli, bu talep ayakta durma çabası ve üretimi sürdürme gayreti olarak değerlendirilmelidir. Çünkü girdiler çok hızlı yükselmekte, artan girdi fiyatları çiftçinin gelirini ve öz sermayesini eritmektedir. Birçok tarım ürününde harcama yapılır ve bu harcamaların geri dönüşü 6,8 veya 10 ay sonra olmaktadır. Çiftçilerimiz elbette çok üretmeli, kazanmalı, kazandıkları ile ayakta kalabilmeli ve gelişen teknolojiye ayak uydurabilmelidir.

Üretici kazanır ise; ülke içi göç en aza indirilir, ülkede yiyecek sıkıntısı yaşanmaz, tarım ürünleri ithalatı azalır ve toplumda sosyal denge sağlıklı sürdürülebilir. Ülke olarak belli tarım ürünlerinde kendimize yeterli halde olma gayreti içinde olmalıyız.  Tarım ürünlerini üretemez iseniz piyasada yoksunuz, aç kalırsınız, paranız olsa da çoğu zaman ürün satın alamazsınız. Bu husus açık bir gerçektir, göz ardı edilmemelidir.

Daima üreten bir ülke olma ve dışa muhtaç olmama dileklerimle Hoşça kalınız.