Tabiat asla boşluk kabul etmez. Sizin boş bıraktığınız bir alanı gelir bir başkası dolduruverir. Mesela “Boş bir kafa, Şeytan'ın çalışma odasıdır” sözü bu konuda çok anlamlıdır.

Doğru insanlar, iyi insanlar pasif kalıp, üzerine düşen görevi yapmada tembellik gösterirlerse Şeytan ve şeytanlaşmış insanlar o boşluğu bir anda işgal ederler. Kendi düşüncelerini ve zehirlerini ortaya yayıverirler.

İnanç konusu da böyledir. Kur'an ve Sünnet'e dayanmayan inançların yerini, bid'at ve hurafeler doldurur. Bâtıl diyebileceğimiz, dinden olmayan ama din gibi kabul edilen yanlış düşünceler toplumu adeta kuşatır. Doğru ile eğri, faydalı ile zararlı, kötü ile çirkin düşünceler birbirine karışır.

İnandığı gibi yaşamayan insanlar, inandıkları gibi yaşamaya başlarlar. Akıl ve mantık dışı uygulamalar, dinin mekruh, çirkin ve haram kıldığı eylemler,  helal ve mubah gibi algılanmaya başlar.

İnsanın ruh dünyasında bıraktığı boşluk, cehaletin de etkisiyle bambaşka bir hale bürünür.

Bir hayat nizamı sunan, bir hidayet rehberi olan, bir kurtuluş reçetesi sunan Kur'an, ölüler için okunan bir kitaba dönüşür. Akif'in dediği gibi,

                            Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına

                             Ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına,

Kur'an diriler için gönderilmesine rağmen bir ölüler kitabına dönüşür.Oysa Akif devamla şöyle haykırır:

                             İnmemiştir hele Kur'an, şunu hakkıyla bilin

                             Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için

Cehaletin getirdiği bir acı sonuç olarak, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehir mezarlıklarında “Taze Yasin” diye bağırıp, okuduğu Yasin'i satan şaklabanlar türemiştir. Nedeni, bu alanda bırakılan boşluktur. Kur'an'ın Kalbi olarak adlandırılan Yasin'in tazesi, bayatı mı olurmuş da bu adamlar böyle çığırtkanlık yapabiliyorlar?

Yine türbelerde, Allah dostlarının kabirlerinde yapılan “Adak Horozu” satışlarına ne demeli? Bir kere horozdan adak kurbanı olmaz.

Yine türbelerde mum yakmak, “Al sana bir göbek, ver bana bir bebek” diyerek ölenlerden bebek beklemek hem komik hem de trajedik bir davranıştır.

Ağaçlara çaput bağlamak, duvarlara yazılar yazıp taş yapıştırmak, yatır mezarlarına tuz bırakmak, şeker bırakmak, para bırakmak, hepsi de bâtıl inanç ve davranışlardır. Hepsi hurafedir. Hepsi dinde olmayan bid'atlerdir.

Bizim inançlarımıza göre yardım ve şifa ancak Allah'tan beklenir. Dünyasını değiştirmiş, ebediyete intikal etmiş bir mevtadan yardım beklemek, insanı şirke götürecek bir davranıştır. Belki de o yatırlar, dünyadakilerden kendilerini kurtaracak bir Fatiha beklemektedirler.

Hele “Kara kedi önünden geçti ise uğursuzluk getirir, Salı günü çamaşır yıkarsan dünya sallanır, nazar boncuğu takarsan, evin kapına nal çakarsan evin korunur” gibi batıl düşünceler, gerçekten acınacak halimizin bir aynasıdır.

O at nalı koruyucu bir özelliğe sahip olsaydı her şeyden önce sahibi olan hayvanları kırbaç yemekten korumuş olurdu.

Bütün bu bâtıl inançlar, hurafeler ve sapık düşünceler, cehaletin, bilgisizliğin, Kur'an ve Sünnet'ten uzak yaşamanın bir sonucudur. Hinduların kutsal kabul ettikleri inek için gösterdikleri saygı gibi, tapındıkları etini yemeyip sütünü içmedikleri gibi.

Rabbim bizi akleden kullarından, aklını kiraya vermeyen, aklını ipotek altında tutmayan ama aklını da putlaştırmayan kullarından eylesin.

 

                                               GÜNÜN SÖZÜ

BULUNDUĞUN YER SEN MEMNUN ETMİYORSA YERİNİ DEĞİŞTİR, AĞAÇ DEĞİLSİN.

                                                                                                        JİM ROHN