Türkiye’nin yüzölçümü 78 milyon hektar olup, TÜİK ile Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre bu alanın 24 milyon hektarı tarım arazisidir.

Yapılan etütlere göre; mevcut su potansiyeli ile sulanabilecek arazi miktarı 8,5 milyon hektar olarak hesaplanmıştır.

Covid-19 salgınının küresel ekonomiye verdiği zarar derinleşirken, Türkiye'de özellikle tarım sektörünün bu süreçte büyük yara almasından endişe duyuluyor.

Önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye’de çiftçiler, girdi maliyetleri nedeniyle ürettiğinin karşılığını alamamaktan yakınıyor. Çiftçinin yıllardır çözülemeyen bu sorunlarına bir de korona virüs nedeniyle ihracat endişesi eklendi. Son yıllarda Türkiye'de tarım sektöründe istihdam hayli düştü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verileri aslında problemin kaynaklarına ilişkin önemli bilgiler sağlıyor.

Buna göre Türkiye’de çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azaldı. Tarım alanları da son 18 senede yüzde 12,3 düştü. Sebze bahçeleri alanı ise aynı dönemde yüzde yaklaşık 15 küçüldü.

SGK verileri kayıtlı çiftçi sayısının her yıl giderek nasıl azaldığını ortaya koyuyor.

Özellikle son 10 yılda düzenli ve ciddi bir düşüş söz konusu. 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2019’de 600 bine kadar düştü.

Bu veriler, kayıtlı çiftçi sayısında 2008’den bu yana 541 bin 600 azalma anlamına geliyor. Bu da yüzde 48'lik düşüşe karşılık geliyor. Düşünün özellikle 2011’den sonra hızlandığı görülüyor. 2018'den bu yılın şubat ayına kadar, çiftçi sayısında 111 binlik bir azalma meydana geldi.

TÜİK verilerine göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı ise 2002’de 7 milyon 458 bin kişiyken, 2020 Şubat ayı itibariyle 4 milyon 157 bin kişiye geriledi. Bu da son 18 yılda 3 milyon 301 bin daha az tarım çalışanı anlamına geliyor. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının yüzde 44 azaldığı ortaya çıkıyor.

***

Anayasanın 44.maddesi; “ Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit edebilir…

Anayasanın 45.maddesi; “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır…”

5403 Sayılı Toprak Koruma Kanunu 8. Maddesi; “ Asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemez. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabilir. Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemez, hislendirilemez, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamaz…”

Gerek Anayasamız gerekse Toprak koruma kanuna göre, tarım arazileri yasa ile korunmasına rağmen, uygulamada ne yazık ki hızla amacı dışında kullanılmakta, her gün yapılaşma ve tarım dışı kullanımın tehdidi artmaktadır.

Hobi bahçesi mi? Rant aracımı?

Hobi bahçesi kavramı son on yıldır yoğun şekilde gündemimizde. İnsanların betonlaşmış evlerinden, şehirlerin stresinden kurtulmak, ayağını toprağa değdirmek, amatör olarak domates, biber, sebze yetiştirmek amacıyla aradıkları küçük bahçeler olarak gündeme geldi. Hobi bahçesini Konya’da ilk uygulayan Karatay belediyesi oldu, çokta rağbet gördü. Daha sonra buna Meram ve Selçuklu belediyeleri yen alanlar açarak katkı sağladı. Bunlar güzel örnek uygulamalardı.

Daha sonra bu uygulama özel mülkiyet sahibi şahısların arazilerinin hisselendirme yolu ile üçüncü şahıslara tapu devri işlemi ile hızlandı.

Toprak koruma kanununa göre bölünemez ve hisselere ayrılamaz ilkesi yorum farkı anlayışı ile genelde mutlak tarım arazileri ( 20.000 m2 üzeri alanlar) 20, 30, 40 gibi paydaşlara tapu sicilinde hisselendirme yapılarak, araziler 1/25, 1/30 veya daha yüksek hisselere ayrılarak hisse satışının önü açıldı. 2014 yılı mayıs ayına kadar bu şekilde büyük hisse bölünme ve satış işlemi oldu.

15 Mayıs 2014’den sonra bu hisselendirme yasaklansa da bu sefer bu alanlar mahkeme kararı (borçlandırma yapılarak) veya kooperatifler kurularak hisseli kullanılmaya ve satış işlemi yapılmasına devam edildi. Daha önce tarım yapılan tarım arazileri hızlı bir şekilde yapılaşma ve gecekondu mahallelerine döndü. 31.12.2017 tarihinden önce yapılan ( yanlış beyan ile daha sonra yapılan yapılarda da.) imar affından faydalanarak elektrik, su vb. altyapı imkânlarından faydalandırıldı. Hobi bahçesi niyeti ile çıkılan yolda tarım arazileri ada ada, parsel parsel yeni yerleşim alanlarına döndü. Konya’da başta Meram ilçesindeki tarım arazileri bundan en çok etkilenen yerlerden biri.

Aşağıda resimlerde görüldüğü gibi daha önce pancar, fasulye, buğday, fasulye ektiğimiz “kan eksen can bitecek topraklar” hızla yapılaştı, hoş olmayan görüntüler oluştu. Ovalarımıza, yaylalarımıza fide, ağaç değil beton dikmeye devam edildi. Ve bu durun hızla devam etmekte.

 Bizim gençlik yıllarımızda ( 80’li yıllar) ülkemiz tarımda, dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydi. Hızla artan nüfusumuz, tarım alanların bilinçli olarak talan edilmesi, bilinçli ve modern tarımın adamakıllı yapılmaması bizi kötü bir sürece doğru götürmekte. Bunun sonucunda çoğu temel gıda maddelerini ithal eder duruma düştük.

Peki, bu durumda suçlu kim?

Bir İngiliz atasözü diyor ki “ Tarım arazileri bize atalarımızdan miras değil gelecek nesillere bırakmak için bir emanet”. Ülke olarak bu emanete sahip çıkamadık, günü birlik politikalar ile günü kurtarma çabası içerinde olduk.

Merkezi hükümetler, problemlere günübirlik politikalar uğruna köklü çözümler getiremedi. Pansuman tedavisi önlemler sorunlarımızı ötelemekten başka bir işe yaramadı.

Yerel yönetimler, gerek belediye sınırları içinde gerekse mücavir alanlarda kalan tarım arazilerinin yapılaşma yolu ile gece kondu mahallerine dönüşmesi sürecinde üç maymunu oynadılar.

Arazi sahipleri, genelde atalarından miras yolu intikal eden arazileri yeterli işletemediler, üretime katkı sağlaması gereken bu arazileri birazda tarım politikalarının azizliği neticesinde satmak, elinden çıkarmak durumunda kaldılar.

Tarım arazilerini, günübirlik kazancalar uğruna aracı kişiler, rant elde etmek uğruna, hisselendirme ve satış işlemlerinde öncü olarak bu süreci katkı sağladılar.

Arazileri hisseli olarak alan yeni sahipleri, buralarda tarımsal amacın dışında işlem yapılmayacağını bildikleri halde, ülkemizdeki yasal boşluklardan yararlanarak yetkili ve sorumlu kimselerin bu alanlarda layıkıyla “topa girmemeleri” sebebiyle hızlı bir şekilde yapılaşma sürecine girdiler.

Zamanında tarımsal amaçlı kullanılan bu alanlar, şimdi bir rant aracı olarak alınıp satılmakta, hızlı bir şekilde değişim süreci yansımakta..

Yetkiler bu arazilerin akıbeti için ne yapar ne eder zaman gösterecek ama toprak üretilemeyen ve artırılamayan tek varlık. Kadrini kıymetini bilmek ve bu arazileri gerçek amacı doğrultusunda muhafaza etmek hepimizin asli görevi.

Tarım arazilerin amacı dışında kullanılması ve rant aracına dönüşmesinde bir suçlu aranıyorsa hepimizin bu süreçte payı var. İtirazı olan var mı?

Baki selamlar.