Baştan söyleyelim: Eğitimle gençlere ilk verilmesi gereken sorumluluk duygusu/şuurudur. Eğitim sistemimiz bunun “Niçini” ve “Nasılı”  üzerinde acilen durmalıdır.

En çarpıcı örneği olarak  Osmangazi Köprüsünün inşasında kedi yolundaki halatın kopmasından ‘Sorumlu benim’ notu bırakarak intihar eden ve alanında dünya çapında mühendis olan 51 yaşındaki Japon mühendis Kishi Ryoichi hatırıma geldi. “Onur intiharı”  Japon kültüründe önemli bir yere sahip ve çok sıradan olduğundan bu olayın haber değeri bile taşımadığı ifade edilmişti.

Bir diğer hatırımda yer eden hadise ise daha ehven. Yaklaşık otuz yıl önce bir asker büyüğümden dinlemiştim. ABD’nin bir kıyı kasabasına uğrayan Donanmaya ait bir gemideki  deniz askeri, yöre halkından bir genç kıza tecavüz eder. Olay küçük çaplı infial uyandırır. Bu olaydan zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı kendini sorumlu tutar ve istifa eder.

Bizim medeniyetimizden de muhteşem bir örnek ise Safahat Şairi Mehmet Akif’in Hz. Ömer (R.A)’ atfen yazdığı “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aparsa bir koyunu, Gelir adl-i ilâhi sorar Ömer’den onu.” anlayışında zirveye çıkan sorumluluk ve iman  şuurudur.

Her zaman bu sütunda dile getirdiğimiz gibi herhangi bir yerde herhangi bir zamanda yasalara göre suç yada kaza neticesi can – mal kaybı yada çevreye zarar meydana gelmişse genelde arka planda denetimsizlik yani göz yumma veya eğitimsizlik/cehalet yani yaklaşan tehlikenin farkında olmama  veya koordinasyon-iletişim  eksikliği vb. gibi direk organizasyon ve başındakinin sorumlu olduğu nedenler vardır. Genelde halk-medya olay yerinde sorumlu arar ve orada takılı kalır.  Halbuki diğer sorumlular perde gerisindedir. Olay yerinde olanlar, genelde olaydan etkilenen, sahnede olanlardır.

Bu yazı kapsamında şu hususun altını çizeyim ki, kesinlikle japon kültürünü ve intiharı yüceltmiyor , güzelleme yapmıyor ve onaylamıyorum. Ancak bizdeki aldırmazlık ve aymazlığı da açıklayamıyorum. Bu iki örnek üzerinden yani Japonlar ve bizdeki durum tam  bir ifrat ve tefrit hali gibi geldi bana… Yöneticiyken maiyetimdekilere her zaman  “iyi-güzel-doğru olanda diri ve yekvücut olduğumuz takdirde gelen tüm tehdit, tehlike, dert ve belalar vs. önce benim gövdemi delip geçmedikçe size ulaşamaz” derdim.

Yaşadığımız her olayı bu kalıba vuralım. Ya arka plandaki sorumlular bulunamıyor ya da altta kalanın canı çıksın kabilinden bir tablo ile karşılaşıyoruz.

Kendi ailemize, komşumuza, apartmanımıza, işyerimize… ülkemize ve nihayetinde tüm insanlığa karşı sorumluyuz. Evet, meydana gelen her elim hadisede hassaten yöneticiler için kendimizi hemen temize çıkarmak yada gizlemek yerine “niçin bir şey yapamadık ; bundan böyle ne yapabiliriz” düşüncesini kalbimizin derinliklerinde hisseden şuurla değerlendirebilirsek ancak,  geleceğe ümitle bakabiliriz.