Uzun bir süredir gündemimizde olan herkesin seçimlerden bahsettiği bir zamanda yaşamak. Seçim öncesi ve sonrası hatta dahası.. Gündem hep aynı devam ediyor eğer ki takip ediyorsanız yazılanlar, söylenenler, senaryolar alıp başını gidiyor herkes de bir tedirginlik ve ne olacağını kestirememe korkusu var ve hal böyle olunca herkes olayları siyasi açıdan değerlendiriyor. Özellikle de ekonomiyi , ondan sonra ekonomimiz oluyor siyasi ekonomi... Bu durumda bizlere ne kadar çok siyasi idareye bağlı olduğumuzu gösteriyor. Evet, fazlasıyla bağımlıyız siyasi idareye, bundan dolayı her seçimde hep bir telaş alıyor bizleri, bu telaş uzun bir süre devam ediyor taki taşlar yerini bulana kadar. Sonra farklı farlı konular gündeme geliyor. Gündeme gelen konularda aslında toplumun çokta ihtiyacı olmayan daha doğrusu insanlara bir şeyler katmayan şeyler ve günler bu şekilde geçip gidiyor. Geçen bu günlerde aslında hepimizin sorması gereken soru biz nereye ve nasıl gidiyoruz? Neredeyiz zamanı nerede harcıyoruz?

Gerçekten gündemimizdeki konular o kadar çok basitleşiyor ki, zamanı hiçe sayarak o kadar basit şeylerle uğraşıyoruz ki dönüp bakınca kahrolmamak elde değil. Sap ve saman karışıyor, elzem konular dururken gereksiz işler peşinde koşuyoruz. Örneğin şu son günlerde gündemde olan bir olay, Cumhurbaşkanı'nın yemek daveti! O kadar büyük bir olay oldu ve gündemde kaldıki sanki hepimizin bütün derdi bu yemekti. Altı üstü bir yemektir ve şu bir gerçektir ki herkes evine gelen misafirine en güzel yemekleri yapar, en iyi yerlerde ağırlar ve en iyi hizmeti yapar. Zaten bu bizim toplum olarak özümüzde olan birşeydir yani biz bir misafirperver bir toplumuz. Yemeyiz yediririz dolayısıyla o gün verilen yemekte Sayın Cumhurbaşkanımız ev sahibi olarak misafirerini en güzel şekilde ağırlamaya çalışmıştır. Burada yanlış olan abartı olan nedir? Yani şunu demek istiyorum, bu yemek olayına gelesiye kadar daha neler neler var, onlardan bahsedelim birazcık, gündemimizde o konular yer alsın mesela işsizlik, cari açık, genç nüfus gibi bizim daha önemli konularımız var, çözülmesini bekleyen problemlerimiz var. Ağaçların yapraklarından ormanı göremiyoruz ya da göstermiyorlar.

Bizler içimizde yemekti, masaydı, çatal bıçaklarla uğraşırken uluslararası alanda da gelişmeler anlaşmalar devam ediyor. Örneğin bu hafta içerisinde Fransa Savunma sanayisi iki büyük başarı elde ederek ülkeye ciddi oranda gelir kazandırdı. Birincisi, Fransa Şubat ayında Mısır'a satışını imzaladığı 1 milyar avro değerindeki  çok amaçlı fırkateynin teslimanıtını yaptı. Fransa yılbaşından itibaren Katar'a 6.3 milyar avro tutarında 24 Rafale savaş uçağı, Mısır'a 5.2 milyar avro tutarında 24 adet Rafale savaş uçağı anlaşmasını sağlamıştır. Diğer bir yandan ikinci büyük başarıları Airbus'ın Suudi Arabistan'a 23 adet çok amaçlı helikoter ve 30 yolcu uçağı satacağı Fransa dış işleri bakanlığından yazılı olarak bildirildi. Suudi Arabistan'daki iki nükleer reaktörün yapımı için fizibilite raporu konusunda beraber çalışacak olan Fransa ile ikili ticaret hacmi yaklaşık olarak 11.5 milyar dolara ulaştı. Görünüşe göre ülkeler savuma konusunda bazı tedbirler alıyorlar, yapılan bu anlaşmalar ortadoğuda sıkıntıların artacağını bizlere göstermektedir. Ülkeler ciddi oranda savunma sanayilerine yatırım yaparak kendilerini korumaya çalışıyorlar.

Uzun lafın kısası bizlerinde artık durup ne durumda olduğumuzun farkına varmamız ve çağın gerektirdiği atılımları yapmak zorundayız. Başarılı olmak ve zamanı iyi kullanmak zorundayız ve ekonomimizi sağlam temellere atmak zorundayız. Siyasi idarenin emrinde olan bir ekonomi uzun vadede elbette yararlı olmayacaktır. Ülke çıkarlarını düşünerek bugünler için değil uzun vadede gelişim sağlamanın peşine düşmeliyiz. Başarının kuralı olan önceliklerimizi iyi tespit etmeliyiz ve bu öncelikler doğrultusunda hareket edersek eğer elbet bir gün hayallere ulaşmamız mümkün olacaktır.

Bin kilometre bir adımla başlar.....