Kıymetli okuyucularım uzun bir aradan sonra yazmaya tekrar başlama kararı aldım. Zira beni bu kararı almamda keyfi bir durum söz konusu olmamakla beraber, ülkemiz ve dünya gündeminde ki olaylara kayıtsız kalamayacağımdan dolayı kalemimin yazdığı kadarıyla sizler ile paylaşımda bulunacağım. Sizlerin de yazılarımı keyifle okuyacağınızı umut ederek yazıma geçiyorum.
Bugünlerde gündemde olan hemen hepimizi etkisi altında bırakan dolar krizi. Herkes kendince bir şeyler yaparak dolara müdahalede bulunmak istiyor ve farklı farklı stratejiler denenerek doların ateşi indirilmeye çalışılıyor. Burada da en güzel örnekler tabi yurdum insanından geliyor dolar bozdurup makbuz getirene ücretsiz çay, çorba, tatlı, gibi vatandaşı doları bozdurmaya yönlendirici reklamlar ile hane halkında olan doların piyasaya sokulması hedefleniyor. Bu durum hem vicdanımı titretiyor ve aynı zamanda gurur duyuyorum. Vicdanım titriyor ve utanıyorum ki devletimiz vatandaşın cebindeki dolara kadar düşmüş, gurur duyuyorum ki vatandaş elinden geleni yapmaya çalışıyor her ne pahasına olursa olsun. Utanmamak elde değil gerçekten ve tezatlıklar o kadar fazla ki insan mukayese ettiğinde ve gerçekleri görerek yaşaması daha acı veriyor. Şöyle ki, objektif bir bakış açısı ile baktığımızda gerçekler ortada, üretimini istediği seviyeye çıkartamamış, Amerika vatandaşları gibi tüketen Türkiye, öte yandan Çin gibi üretemeyen ve Japonya ya da Almanya gibi teknolojisi olmayan bir Türkiye. Dolayısıyla bakıldığında en çok lüks merakı olan, gösterişi seven, tembel toplumu olan da Türkiye. Hal böyle olunca dolar yükselmesi normaldir. Trafiğe bir bakalım ne kadar çok lüks marka araç var. Kullandığımız telefonlara bakalım ne kadar lüks, hayat tarzımıza bakalım lüks içerisinde yaşayan şükretmeyen bir toplum oldu insanlarımız.
Gerçekler acıdır maalesef, gerçekleri bilmek zorundayız ki geleceğimizi iyi yönlendirelim. Dünya çapında bilinen markamız neredeyse yok denecek kadar az. Teknolojiyi halen daha alıyoruz satamıyoruz, halen bir milli araç yok, enerji açısından tamamen dışarı bağımlı bir ülke ve genç nüfusunu değerlendiremeyen, memur zihniyetiyle yetiştirilen nesil, girişimcilikten bir haber olan toplum, ihracatı düşen, turizm gelirleri düşen, iç ve dış savaş içerisinde olan bir ülke. Bu gerçeklerin farkında olmalıyız ve hayatlarımızı bu doğrultuda idame ettirirsek işte o zaman işler değişir. Ukala olmakla ve asıp kesmek ile bir yere varılamaz, elimiz kolumuz bağlı işte dövize. Üretim yapmak, hizmet yaratmak ve satmak zorundayız başka alternatifimiz yok. İhracat yapanlara tam destek verilmeli ve bacasız fabrika olan turizm sektörü ile alakalı ciddi reformlar yapılması gerekmektedir. En önemlisi lüks yaşamdan uzaklaşılması ve israf ekonomisini azaltmak. Yerli malı yurdun malını kullanmak. Ürün ve hizmet satın alırken markalar hakkında iyi bilgi sahibi olmak eğer yerli üretim olan markamız mevcut ise öncelikli olarak onu tercih etmek gibi. Ekonomimizin geçirmiş olduğu bu süreçten vatandaş ve devlet bir olarak bu sıkıntılar atlatılabilir.
Evet benim bakış açımla yazının başlığı da olduğu gibi taşıma su ile değirmen dönmez derken bunları kast etmeye çalıştım. Bugün vatandaş elindeki dövizi bozdurdu bir şekilde yardımı dokundu ya sonrası? Bunun için başımızda ki büyüklere çok iş düşüyor. Eğer bizler geçmiş yıllarda olduğu gibi IMF gibi soyguncuları tekrar ülkemizde görmek istemiyorsak çok dikkatli hareket etmek zorundayız. Bilakis bizim ile şu anda her türlü oyunu oynuyor dış güçler her türlüsünü oynuyorlar. Darbe yaparak, terör örgütlerini yönlendirerek, bombalar patlatarak, ekonomik oyunlar gibi her alanda şu anda aslında çarpışıyoruz. Elbette bu oyunların sonu gelecektir, dilerim ki bütün güzellikler bizden yana olsun Allah ülkemizi bütün pisliklerden korusun. Umut yitirmek yok, güzel düşleyelim güzel olsun.
Hayatını kaybetmiş olan bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun, Allah ailelerine sabır versin.