Bu haftaki yazımın başlığının sahibi 14. yüzyılın iz bırakmış düşünürlerinden olan ve sosyal bilimlere yapmış olduğu katkılarla bilinen tüm dünyanın saygı duyduğu bir düşünür olan İbn-i Haldun'a aittir. Sosyoloyi ve iktisat bilimlerinin temelini atan ve bir çok alanda yapmış olduğu çalışmaları ile geçmişten günümüze ışık tutan çok iyi incelenmesi gereken bir bilgedir. Kendime örnek aldığım ve eserlerinden özellikle Mukaddime'nin kesinlikle okunulmasının çok faydalı olacağının kanısındayım. Hatta geçtiğimiz günlerde Facebook'un kurucusu ve CEO'su Mark Zuckerberg Mukaddime'nin okunulmasını tavsiye etti. Sanırım yabancılar bizden çok daha iyi biliyorlar ve gerçek değerleri okuyarak, araştırarak ve düşünerek hayatlarına ve ülkelerine yön veriyorlar. Herneyse zaten biliyoruz ülkemizin durumunu kim ne söylerse söylesin okumadan yaşamak, düşünmeden konuşmak, yaşamak için yaşamak. Ondan sonra ne fark eder ki dört tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamak yada cennet gibi bir vatana sahip olmak. İnsanların hayatı çekilmez bir noktaya getirdiği bir ülkede yaşamak bütün güzelliklerine rağmen insan faktörünün insan gibi yaşamaktan uzak olduğu bir ülkede insan gibi yaşamak ve yaşatmak...
Son zamanlarda ülkemizde sınırları içerisinde ve sınırlarında yaşanan olayalar ya da yaşanılması muhtemel olacak olan olaylar kaderimizi etkilediği açıktır. Dolaylı olarak ya da doğrudan coğrafyamızdan ötürü etkileniyoruz. Halbuki bizler ülkemizin gelişimi için çabalarken bir yerlede bomba patlatılıyor ve bizler bu durumdan etkileniyoruz dolayısıyla kaderimiz, geleceğimiz bu yapılan olaylara bağlı kalıyor. Ekonomik istikrarın peşinde koşarken, gelişmelerin dünya ile entegre bir şekilde ülkemizde de devam etmesi gerekirken patlatılan bu bombalar, akıtılan onlarca kan ülke imajını derinden etkiliyor. Zaten asıl amaçta bu. Üretmeyen, gelişmeyen ve tamamen bağımlı bir Türkiye istiyorlar. E zaten bunu yıllardan beridir uygulamışlar. İnsanlarımızın özgüven, cesaret, azim duygularını sömürmüşler. Burada dikkatini çekmek istediğim nokta ülkeler sadece ekonomik açıdan sömürülmez, çok farklı sömürü politikaları vardır. Mesela, kültürel sömürü, benlik karmaşası, dilin ve tarihin bazı ideolojıler doğrultusunda olması gibi ya da dinin gerektiğinden çok farklı boyutlarda olması. Sizlere şu şekilde bir örnek vereceğim. Günümüz dünyasının gelişmiş ülkelerini ve az gelişmiş yoksul ülkelerini göz önünde bulundurarak bir sonuca varalım. Bir tane ülke var mıdır insani yönden gelişmiş buna karşın ekonomik açıdan sömürülen? Yada insani yönden gelişmemiş fakat ekonomik açıdan sömüren? İmkansız değil mi? İşte bütün olay burada başlıyor... İnsansa, bilgiye, ilime ne kadar önem verdiğiniz kadarsınız aslında. Bugün bir çok gelişmiş ülkeler başarılarını sahip olduğu insan kaynağına borçludur. Durum bizde çok içler acısı ve aradaki açığı kapatmak uzun bir zaman alacak. Şöyle ki batılı yada gelişmiş toplumlarda aile bireylernin her ferdi okumuştur ve aktif olarak çalışma hayatındadır. Bireylerden kastım anne ve baba her ikiside hem ekonomik hemde diğer açılardan aileye katkıda bulunur bireyler üretkendir. Bizim toplumumuzda ise yıllar önce ki uygulanan tamamen yanlış olan ve toplumda kadının yeri evidir anlayışı ve okumasın, çalışmasın erkek herşeyi yapar bakış açısı. Evet, erkek her şeyi yaptı ama yeterli olamadı. Belki de kendine göre yeterli oldu ama uzun dönemde anne çocuğuna ekonomik ve bilgi açısından verimli olamadı. Sadece sahip olduğu annelik duygusu ile çocuğuna zarar gelmeden yaşamasını istedi. Annenin tek hayali kimseye muhtaç olmadan çocuğunun yaşaması idi. Halbuki anne elinde olsaydı fazlasıyla çocuğuna yardım edebilirdi her açıdan. O kadar çok fazla örnek varki bizim ülkemizde çocuk fizik okumak istemiştir fakat doktor olmuştur imkanlardan dolayı. Zaten bizim toplumda kim istediği işi yapabiliyor ki? Çok ciddi sosyolojik anlamda sıkıntılarımız var yaklaşık olarak 80 yıl gibi uzun dönemde çözebileceğimiz sıkıntılar eğer üzerinde durarsak. Herşeye rağmen sizlere umudunuzu kaybetmemenizi söylemek isterim çünkü umutlarımız herşeyimizdir. Esen kalın.