“Râsûlüm de ki, Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur,  Rahim'dir.” Buyurur, yüce Rabbimiz, kutsal kitabımızda, Al-i İmran Suresi 31. âyetinde.

Allah sevgisinden sonra gelen, imanın tadını ve lezzetini almamıza vesile olan en önemli sevgidir Peygamberimize olan sevgi.

Bu sevgi, diğer sevgilerde olduğu gibi sözde kalmaması gereken, özde olması gereken bir sevgidir. Hayatımıza ve davranışlarımıza yansıması gereken bir sevgidir.

Yani bu sevgi sadece lafla olmaz. Bizi Allah'a ve Peygamberine itaate yönlendirir. Kul olmaya, iyi insan, mükerrem insan olmaya yönlendirir.

Bu sevgi ve Allah sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır. Muhabbetin kaynağıdır. Allah ve peygamber âşıklarının dediği gibi,

Muhammed'den muhabbet oldu hâsıl,

Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl?

O'nu sevmeden olmaz. O'na tâbi olmadan olmaz. O'nun yolundan, O'nun izinden gitmeden olmaz.

Çünkü bütün varlıkların var olma sebebi, Allah'ın O'na göstermiş olduğu sevgi ve muhabbettir.

Çünkü O, insanları ezelî ve ebedî hakikâtle tanıştırarak, onların âhiretteki sonsuz azaptan kurtulmalarına vesîle olacaktır. Sadece insanların değil Cinlerin de.

Çünkü Yüce Allah, Kur'an ve İslâm nimetlerini kullarına, O'nun pâk ve temiz olan kalbinde sergilemiştir.

Çünkü O, ümmeti için, hiçbir insanın uğramadığı sıkıntılara uğramış, en büyük acılara katlanmıştır.

Çünkü O, müminlere karşı engin bir şefkat ve merhametle doludur. O, bir merhamet ummanıdır. Ümmetine çok düşkündür, herhangi bir sıkıntıya uğramaları O'na çok ağır gelir.(Tevbe:128)

Sanırım şu anda O'nun ruhu, İslâm Âleminin başına gelenlere, Müslümanların çektiği sıkıntılara, akan kanlara, dökülen gözyaşlarına, sahile vuran çocuk cesetlerine, iffeti ve namusu ayaklar altına alınan ümmetine bakarak ızdırap çekmektedir.

Evet, O, kullukta ve insanlıkta, güzel ahlâkta örnek bir şahsiyettir.

Bunun için sevilmeye ve övülmeye, arkasından dua edilmeye, hayırla yâd edilmeye lâyık tek varlık O'dur.

İslâm Tarihi'ne bakacak olursak, O'na gösterilen sevgi ve hürmetle ilgili pek çok örnek vardır. Gerek sahabe dönemlerinde, gerekse diğer dönemlerde, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, Peygamber Sevgisi ile ilgili pek çok örnek, tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.

Her fırsatta “Anam babam sana fedâ olsun ey Allah'ın Resûlü” diyen o Altın Nesil, Peygamberimizi, kendi canlarına, kendi anne baba ve evlâdına, kendi yakınlarına tercih etmişlerdir.

Osmanlı döneminde de çobanından Padişahına kadar, Peygambere olan sevgi zirve yapmış, Osmanlı Kur'an ve Peygamber'i ilk sırada tutmuş, onlara tabii oldukça yükselişini sürdürmüş, güç ve kudretini, iktidarını dört kıtada devam ettirmiştir.

Osmanlı Sultanları, Mekke ve Medine'den gelen elçiler, elçilerin getirdiği emanet ve mektuplara bile saygı göstermişler, abdest alarak mektupları eline almışlar, koklayıp okumuşlar, yüzlerine ve gözlerine sürmüşlerdir.

Mescid-i Nebevî'nin tamirinde, her taşı abdestli olarak ve Besmele ile yerine koyan Osmanlı'nın torunları, işçileri, bu esnada çekiçlerine keçe bağlayarak, Rasûlullah'ın ruhunu incitmekten kaçınma inceliğini ve edebini göstermişlerdir.

***

Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethetmesinden sonra, Hicaz Bölgesi'nin idaresi de kendisine teslim edilmişti. Bir Cuma Namazı'nda Melik Müeyyid Camii'nde, hatibin kendisinden “Hâkimül'l-Harameyni'ş-Şerifeyn (İki şerefli belde olan Mekke ve Medine'nin hâkimi) diye bahsetmesi üzerine Yavuz derhal, hatibe müdahale ederek:

“Hayır, hayır! Bilâkis; Hâdimü'l-Harameyni'ş- Şerifeyn (İki şerefli belde olan Mekke ve Medine'nin hizmetçisi) deyiniz” diye nemli gözlerle cevap verdi.

Ardından halıyı kaldırıp toprak üzerine secde ederek Rabbine şükretti. Hâdimü'l- Haremeyni'ş-Şerifeyn'liğini ifade etmek için de, sarığının üzerine süpürge biçiminde bir sorguç taktı.

***

Bu ve bunun gibi nice olaylar vardır ki, hepsini burada anlatmaya ne yer ne de zaman yetmez.

Şu bir geçektir ki, ecdadımız asırlar boyunca samimi olarak, bütün içtenliği ile Peygamberi sevmiş, bu sevgiyi salavat getirerek, doğan çocuklarına O'nun ve Ehl-i Beyti'nin isimlerini vererek, O'na benzemeye çalışarak, O'nun sünnetini ihyâ edip, ona sarılarak göstermiştir.

Yazanlar, çizenler, şairler yazılarını, şiirlerini O'nunla güzelleştirmişlerdir, güçlendirmişlerdir.

Sâlat ve selâm O'na, Ehl-i Beyti'ne ve ashabına olsun.

Allah bizleri O'nun izinden, O'nun yolundan ayırmasın.

 

                                                      GÜNÜN SÖZÜ

BİR YARATMIŞ ZÂTINI ÂLEMDE HALLÂK'IN SENİN

ÖRNEK OLMAZ MI CİHÂNA YÜKSEK AHLÂKIN SENİN

SÖZLE TASVÎRİN NE MÜMKÜN, ANLAMAKTAN ÂCİZİM

SÂDE BİR SÖZ SÖYLERİM: ALLAAAH MÜŞTÂKIN SENİN.

                                                                        Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı

 

KAMİL BİRCAN  23.12.2015