Miras kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. Miras, Arapçadan Türkçe'mize geçmiştir. Miras, vefat eden bir kimsenin geride bıraktığı mallarda hakkı olan şahıslar ile her birinin payını ve bu paylarla ilgili hesap şekillerini gösteren hükümler ve kaidelere denir.

İslâm hukukunda bu ferâiz başlığı altında incelenmektedir. Ölünün geride bırakmış olduğu ve taksime konu olan maddî değere tereke; mirasta hak sahibi olana vâris; vefat edip mal bırakana muris denir.

Mirasçılık yasaların belirlediği kurallar çerçevesinde yasal mirasçılık veya vefat edenin vefat etmeden önce kendi iradesiyle belirlemesi üzerine iradi mirasçılık olarak ikiye ayrılmaktadır.

Yasal mirasçılık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 495. Madde ve devamında düzenlenmiş olup, vefat edenin çocuklar, eşi, anne-babası, büyük anne ve baba, evlilik dışı hısımlar, evlatlık çocuk ve devlet yasal mirasçı olarak kabul edilmiştir.

İradi mirasçılıkta ise, vefat eden kişi vefat etmeden önce mirasçısı olmasını istediği kişiler ile miras sözleşmesi yaparak veya hazırladığı vasiyetname ile kendisine mirasçı atayabilmektedir.

Ülkemizde vefat eden bir kişinin varisleri, mirası yürürlükte olan 4721 sayılı Türk medeni kanununa göre taksim edebilecekleri gibi, İslam hukukuna göre de taksim edebilirler. Burada tercih varislerin rızai taksim esnasındaki tercihlerine bağlıdır.

Burada kısaca mirasın intikali hakkında açıklamalarda bulunalım.

Ölen kişinin yasal varislerinden birisinin talebi üzerine, Mirasçılık belgesi, noter veya sulh hukuk mahkemesinden alınabilmektedir. Noterden mirasçılık belgesi alınması, sulh hukuk mahkemesine nazaran çok daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilebildiği için genellikle son zamanlarda mirasçılar tarafından noter yolunun tercih edildiği görülmektedir.

Mirasçılık belgesi alındıktan sonra murisin taşınmazı bulunduğu tapu sicil müdürlüklerinden murise ait taşınmazların listeleri alınarak, ilgili belediyelerden emlak vergi borcu ilişkisi kesilir. Maliyeden ilişik kesmek için o taşınmazlara ait murisin vefat ettiği yıla ait emlak beyan değerleri ile taksim veya satış için içinde bulunan yılın emlak rayiç bedelleri alınır.

Daha sonra bütün varisler adına doldurulup imzalattırılarak maliyeye (vergi dairesi)  müracaat edilir. İlgili taşınmazlara ait veraset ilişik kesme belgesi maliyeden alınır. ( Muris hangi ilde vefa etmiş ise bu işlem o ildeki vergi dairesince yapılır.)

İlgili maliye (vergi dairesince) ilişiği kesilen taşınmaz veya taşınmazlara ait intikal işlemi, varislerden birinin müracaatı ile tapu müdürlüklerinde o ilçe için geçerli güncel döner sermaye ücreti ödenerek varisler (iştirak mülkiyet olarak)  adına tescil yapılır.

İntikal işlemi tamamlandıktan sonra, varisler kendi aralarında düzenledikleri taksim sözleşmesi ile ilgili tapu müdürlüklerine müracaat ederek ister medeni kanun isterse isterlerse İslam hukuku hükümlerine göre taşınmazları o yıla ait rayiç bedeller üzerinden taksim harcı ve döner sermaye ödeyerek taksim işlemini sonlandırırlar.

***

Ülkemizde birinci kural, vefat edenin mirasının, ölüm gerçekleştiğinde belli derecelendirme sistemi ile hısımlarına geçmesidir. Eğer vefat edenin, herhangi bir yasal yâda iradi mirasçısı yoksa o halde vefat edenin mal varlığı Devlet’e aktarılmaktadır.

Burada 4721 sayılı Türk medeni Kanunun ilgili maddelerini alarak açıklama yapalım.

Madde 495- Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.

Madde 496- Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefi yet yoluyla kendi altsoyları alır. Bir tarafta hiç mirasçı bulunmadığı takdirde, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.

Madde 497- Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar, eşit olarak mirasçıdırlar. Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefi yet yoluyla kendi altsoyları alır. Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır. Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır. Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması hâlinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları hâlinde onların payları diğer tarafa geçer.

Madde 498- Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.

Madde 499- Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

1. Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

 2. Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

3. Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.

Madde 500- Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar.

Madde 501- Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer.

***

İslam hukukunda murise ait taşınmazların intikali ve taksimi ise, ölen kişinin durumuna ve geride kalanlara göre değişik durumlar ortaya çıkarmaktadır. Bu hususta detaylı bilgi almak için uygulamalı olarak miras taksimi yapan fıkıh veya bu işin uzmanı din âlimlerinden görüş alına bilinir.

Yüce kitabımız Kuranı Kerimde miras ile ilgili açıklamalar birçok ayette açık şekilde anlatılmaktadır. ( Bakınız; Bakara süresi 180.ayet, Ahzap süresi 6.ayet, Nisa süresi 7,11,12,13,33,176.ayet, Maide süresi 106, 107 ve 108.ayet)

Nisa süresi 11. Ayette rabbimiz  “Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

İnsan yaşarken kendi kazandığı malı hakkında istediği gibi hareket edebilir. Satar, bağışlar. O kendi insiyatifindedir. Çünkü kendi kazandığı malın hesabını kendi verecektir. Ama iş mirasa konu olduğu zaman durum değişmektedir.

 Bir menkıbe ile konuyu açıklamaya çalışalım.

“Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebû İshâk Sa`d İbni Ebûk Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:

Veda Haccı yılında (Mekke’de) yakalandığım şiddetli bir hastalık dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ziyâretime geldi. Ona:

- Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir kızımdan başka mirasçım da yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı? Diye sordum.

Hz. Peygamber:

- “Hayır”, dedi.

- Yarısını dağıtayım mı? Dedim. Yine:

- “Hayır”, dedi.

- Ya üçte birine ne buyurursun, yâ Resûlallah? Diye sordum.

- “Üçte birini dağıt! Hatta o bile çok. Mirasçılarını zengin bırakman, onları muhtaç bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır. Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın” buyurdu.

Miras hususunda kuranı kerimin hükümleri efendimizin sünneti açık ve kesi iken Müslümanlar neden bu hususta lakayt davranırlar. Yarın Allah’a hesap vereceklerini akıl etmezler. 

Bu devrin en büyük fitnesi galiba Müslümanlar açısından miras hukukunda gösterdikleri zafiyet. İstisnalar vardır ama her Müslüman ailede bu mesele yüzünden dargınlıklar, küskünlükler olmaktadır. Çünkü Müslümanlar (başta kendi nefsim olmak üzere) Kuranı bilmiyorlar, İslam’ı bilmiyorlar. Bilenlerde itibar etmiyorlar. Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesi ile “Marka Müslümanı” olarak hayatlarını devam ediyorlar. Çok üzücü bir durum.

***

Zaman zaman mesleğimin verdiği tecrübe ve birikim ile miras intikal, taksim işleri yapıyorum.  Belki bugüne kadar yaptığım işlerin yüzde 99’un da taraflardan “dedemden”, “babamdan” veya “akrabamdan” kalan mallar hakkında medeni kanununu haricinde “İslam hukuku ne diyor?”  Bu malları İslam’a göre nasıl taksim edeceğiz” diye pek soran olmadı. Ben sorduğum zamanda “medeni kanuna göre taksim edeceğiz” dediler. Bende bu yönde intikal ve taksim yaptım.

Tabii ki şuana kadar bir kişi hariç. Rahmetli,  fotokopi işleri ile uğraşan Karahüyük’lü Şükrü Özel. Şükrünün annesi Emine abla, annesi Müzeyyen abladan birkaç yıl önce vefat etti. Geriye bir oğlu (Şükrü) ile iki kız evladı kalmıştı. Belirli bir süre geçtikten sonra anneannesi Müzeyyen Kılınç ablada vefat etti. Dayı Hüdaverdi Kılınç abi bir gün çağırarak “Hasan! Annemden kalan malları intikal ve taksim yapacağız. Sen bu işimi takip et “ dedi. Tamam, abi diyerek yola koyulduk. Müzeyyen teyzenin veraset belgesini çıkardık. Veraset belgesinde kanuni olarak Hüdaverdi Kılınç, 4 kız kardeşi ve annesinden önce ölen ablasının çocukları Şükrü ve iki kız kardeşi de varis olarak gözükme idi. Medeni kanuna göre yasal ve hiçbir sıkıntı yoktu.

İşlemleri devam ederken bir gün cep telefonum çaldı. Telefonda arayan kişi Şükrü: “ Abi ben araştırdım, İslam Hukukuna göre annem, anneannemden önce öldüğü için anneannemden bana miras düşmezmiş ama kız kardeşlerim almak istiyor ne yapacağım?”

Hemen konuyu bu hususlarda hassasiyetine güvendiğimiz dayısının yanına gittik. Hüdaverdi abiye konuyu intikal ettirdik. İslami bakış açısı ile “Peki, Hasan çözüm ne dedi? “. Çözüm şu abi: eğer sen rıza gösterirsen malı 6 paya böleceğiz. İki payını sen alacaksın, diğer 4 payı da birer birer sağ kalan kız kardeşlerine vereceğiz.  Eğer sen kendi rızan ile kendi payına düşen paydan birini gönül rızası Emine ablanın (ölen kız kardeşinin) çocuklarına bağışlar isen onların mirası İslam hukukuna göre meşru ve helal hale gelir dedim. Allah razı olsun, Hüdaverdi abi bu fedakârlığı yaptı, Müslümanların yapmak ile çok zorlandığı güzel bir örnek oldu. Bu vesile ile rahmeti rahmana ( 27.07.2022 tarihinde ) kavuşan Şükrü Özel kardeşime Cenabı Allahtan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.

 Burada benim açımdan en üzücü durum, miras taksim işlerinde dedelerin çok sade bir hayat yaşayarak kazandıkları malları, evlatlarının, torunlarının çok küçük hesaplar yüzünden paylaşım yapamamaları, taksim edememeleri.

Adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında devam eden mal kavgası davaları. Cenabı Allah kazanırken de, harcarken de rızasına uygun ameller lütfetsin. Gerek bizim gerekse bizim neslimizden geleceklerin ahir ve akıbetlerini hayırlı eylesin. İslami şuur nasip etsin. Abdürrahim Karakoç abinin bir dörtlüğü ile yazıyı tamamlıyorum.

“Sünneti kaybettik, farzı kaybettik
Sahabeden miras tarzı kaybettik
Manevî talebi, arzı kaybettik
Kısmeti harcadık... Daha ne kaldı?”

Baki Selamlar.