“abdalın unu tükenmiş köylü çeksin tasasını”

Değerli okurlarım, eski Gonyalılar üç aylar sözünü nadir kullanırdı. Bu mübarek ayların gelişi biz çocuklara namaz geldi diye tanıtılmıştı. İlknamaz; (Recep) Ortanamaz (Şaban): (İramazan) Ramazan mübarek oruç ayı idi. ilknamaz (Recep ayı) nın ilk Perşembe günü şivlilik (Pişi) Cuma günü ise Regaip kandilidir. Bu mübarek gün inanmış Müslümanlar için Allahın affına mazhar olacakları çok önemli müstesna bir gündür.

Koya kırsal kesimi olan Dağ köylerinde O mübarek eli öpülesi hamarat işten yılmayan işi daima yenmeyi başaran varlıklar. Analarımız sabahın erken saatinde kalkarlar, evin içini etrafını her yeri damı-taşı, siler-süpürür etrafı mevsimlere göre sular paklar (temizler) daha sonra bişi hamurunu sertçe yoğurup hazırlardı. Evdeki efendisini ve çocuklarını nazik bir dille uyandırır “haydi herif kalk canım, çocuklara örnek ol” derler, herifler de genelde erken kalkarlardı. Bazı kalkmayan olursa eşleri ikaz ederdi. Bizlere ise “kalkın guzularım, bugün erken kalkılır, yoksa yıl boyu bolluk ve bereketten yoksun oluruz.  Kalkın erkence de dua edelim Allah’tan günahlarımıza af, işlerimizde kolaylık dileyelim ilk namaz geldi. Aman guzularım bu günler kurtuluş günleri. Sizler sabisiniz (çocuk) günahınız yok ama olsun bizler için dua edin. Allah bize ve evimize bolluk bereket versin günahlarımızı bağışlasın” diye o körpecik dimağımıza yerleştirirlerdi. Ve bizleri kaldırıp ahırlarda ki hayvan haşadın bakımını bizlere havale ettikten sonra mutfağa girer, ekmek ocağını odunlarla çalılarla yakar toprak sacını ateşe koyar, yanı başına yine ateş üzerine büyükçe bir yağ tavası koyup sac ısınıncaya kadar kendisi erkenden yoğurmuş olduğu hamurdan ufak ufak bezesini tutar hazırlar. Ve başlardı oklava ile yaptığı pişileri tavada yağ ile pişirmeye. Mis gibi kokan, her tarafından kızararak pişen bişileri sokaktan gelen çocuklara yetiştirmek için. Onları “eli boş göndermeyeyim” diye çabalardı, güzeller güzeli rahmetli analarımız. Bizler işimiz bitti mi babamıza varsa evin büyüğü ağamıza yoksa yine anamıza başlardık “haydi bana bişi çalısı yapıver” diye. Bişi çalısı şart mıydı, evet biz çocuklar için o günlerde şarttı hatta işimiz bitince o çalıları evin yüksekçe tavanına asar seneye yine kullanmayı yeğlerdik.

Bişi çalısını merak ettiniz değil mi?

Kurumuş kızarmış bir iğde dalının çatallı bir parçası alınır büyüyen tarafına doğru değil de tam ters yönüne çevrilir ve altından 5 cm kadar uzun ayaklık bırakılır yukarısından da bir o kadar elle tutacak yer bırakılır ve orta yerinde ne kadar çatallı yeri olursa o kadar iyi olur bişi çalısı. Çünkü o çatallara pişileri takardık o çatallar doldu mu eve gelir boşaltır tekrar çıkardık gezmeye.

Eskiden köylerde bu gelenek günü çocuklara kavurga denen mısır patlağı ile kavrulmuş kenevir, armut ve kayısı kakı, üzüm çerez dağıtırdı insanlar. Bugünse çocukların ellerindeki naylon poşetler, çikolata, gofret, şeker ve şekerli yiyeceklerle doluyor. 

Kızlı erkekli gezerdi o günlerde çocuklar. Her eve vardığımızda evin hanımı kapıya çıkar, “hanginiz mani söyleyecek bakalım, söyleyin ben de bişi takayım çalınıza” der ve başlar uyanık ve dilbaz olan birimiz:

Bişi bişi yağlı bişi

Bunu gezen iki kişi

Biri erkek biri dişi

Haydi verin bişimiziii der ve hanım “olmaz canım bu kadar mı, daha vardır söyle bakalım” der. Çocuk başlar yine:

Şivlili şivlili şişirmiş

Erken ablam pişirmiş

Annesi yağda pişirirken

Oğlan tavadan aşırmış

Genç ablalar beze tutar

Anne bezeyi bişi yapar

Nenem de tavaya yağ döker

Haydi, sıcak yağlı bişiiii

Bişiiiii der ve evin hamarat, iyilik seven lütufkâr sevecen anası çocukların çalısına bişileri itina ile takar ve hepsinin başını okşar birer de yüzlerine öpücük kondurur, savardı. O çalıda kızarmış bişiler, aşağıya doğru sarkar ayrı bir güzellik nakşederdi.

Ahhhh o güzel yaşanası günler ahhhh.

Köyün, beldenin hatta şehrin her tarafını çocuk cıvıltıları alır, ellerinde bişilerle ayrı bir güzellik katarlardı cadde ve sokaklarına.

Maddi durumu iyi olan aileler büyük büyük tepsiler içerisinde bol bol bişi yaparlar, okullar açıksa okul önlerinde akşam veya öğle vakti bazen de cami önlerinde cemaate verilmek üzere Tepsi tepsi bişi dağıtılırdı. Ölenlerinin ardından sadaka-i cariye diye adlandırarak maddi durumu iyi olanlar yedirdikleri bişilerin üzerine toz şeker de serperlerdi.

Bazıları yufka yapar, her yufkanın içine iki bişi koyar ve şekerler öyle sunarlardı yolcuya, misafire, cami cemaatine ya da okul çocuklarına.

Bu aylar kameri aylar olduğundan her yıl bir diğer yıldan 10 gün kadar evvel gelirdi. Kıştan yaza, yazdan kışa dönerdi böylece.

Kış aylarına rastlayan bişi zamanı yani Recep ayında küflenme tehlikesi olmadığı serin aylara rastladığı için yağı bol olup madden iyi durumda olan aileler çok çok bişi yaparlar günlerce bilhassa sabah kahvaltısında onu yerlerdi. Biz fakir ailelerin o şansı yoktu. Bişi yufkayı çok sevmemize rağmen (onu katıksız yerdik o zamanlar) yağ kıtlığından anamız çok yapmaz, elin eline bakmayacak kadar yapardı. Onları da bir iki günde bitiriverirdik. Ondan sonra başkalarının çocuklarında görünce de bir hayli canımız çekerdi. O yıllardan bir anımı sizlerle paylaşacağım. Bunda kimseyi aşağılama gibi bir şey asla söz konusu değildir. Anlatacağım olayın üzerinden belki 65. 67 yıl geçti.

Bizim köyümüzde eskiden sığır davar bol olurdu. Bunlara da çoban lazımdı tabi sadece sığır için yaz döneminde en az 12 çoban olması gerekirdi. Köyde çoban bulunmaz ise muhtar gider köyümüz dışından ihtiyaç sahibi insanları çoban olarak 6 aylığına pazarlık eder getirirdi. O yıl da böyle olmuş Konya’dan aileleri ile çobanlar gelmişti. Gelenler köylülerimiz tarafından bilinen ve abdallar diye namlı tanıdık insanlardı. Tanıdık çünkü onların çobanlık mesleği dışında müzik aleti kullanma yetenekleri de vardı. Bizim köyün ve civar köylerin genelde kış günleri yapılan düğünlerinin çalgı işlerini bu adamlar yapardı. Küçük yaşlarda olan genç oğulları da saz, ud, cümbüş keman gibi müzik aletlerini çalabiliyordu. Biz de ise bu çalgı çalmak hem ayıp hem de yasaktı abdal zanaatı derlerdi ve elimize saz darbuka gibi şeyleri alamazdık.

Bu aileler yaz günü sığırı gütme işini tamamladı mı bazen kış içinde sığır çobanı olurlardı veya çoban olmasalar da bizim köydeki boş evlerde oturur. Kışı orada çıkarırlardı çünkü ekmek elden su gölden hesabı oduna para yok, eve kira yok, köylüde yiyeceğini içeceğini temin eder. Biraz da el emekleri olur yazdan söğüt ağaçlarından kesip hazırladıkları çıbıklardan sele sepet yaparlar, böyle geçinip giderlerdi.

Biz de onların yaşıtlarımız olan çocukları ile arkadaş olur oynardık. Arada sırada o çocuklar bize müzik aleti çalardı, onları dinlemek için evlerine giderdik. Recep ayı yani bişi geçeli çok olmuştu. Bir gün evlerine vardık bir de ne görelim dolaplar dolusu bişi yufka vardı evlerinde. Canımız çekti ama ayıp olacak diye isteyemedik. Onlar zaten kendileri yapmazlarmış bizim köyden diğer yakın köylerden toplayıp getirdikleri bişilermiş olanlar.

Eve geldim çocuk aklımla anneme babama sitem ettim “yahu Baba, Anne! Niye bizim bişimiz çabuk bitiyor da onların bitmiyor onlar çok yapıyor, siz az yapıyorsunuz” dedim.

Babam rahmetli şöyle dedi: Oğlum onlar kendileri çok yapmazlar da elden toplarlar. Onlar ekin ekmez harman kaldırmaz çobanlığı bile para karşılığı yaparlar. Bizler çoban olsak buğday ile yaparız. Onlar dilenir biz dilenci miyiz? Biz az yaparız öz yaparız, tadında yeriz bırakırız. Sana bir şey söyleyeyim de aklında kalsın ölünceye kadar.

“Söyle baba” dedim. Rahmetli güzel babacığım “Aptalın (dilencinin) unu tükenmiş, köylü çeksin tasasını (gailesini) hay oğlum, onların un bitecek yağ bitecek diye tasası yok. Nasılsa köylünün sırtından yerler” dedi. Sözü ne kadar da doğruydu. Her gün yağlı bişi yeseydik evin yolunu bulamazdık o yokluk ve kıtlık dolu fakirlik günlerimizde anacığım azami 5 kilo şırlağan yağı ile bir yıl idare ederdi evimizi.

Regaip Kandili ve üç ayların başlangıcı mübarek günlerin habercisi bu günler ve geceler hürmetine tüm İslam âleminin kandilini kutlar savaşların durmasına. Silahların susmasına çocukların, hanımların ve yaşlıların korkularının dinmesine salgın hastalıkların çabuk biterek ölümlerin azalmasına vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz eder yuvalarınızda rahmet ve bereketle kurtuluşumuza vesile olmasını Yüce Allah dan niyaz ederim.