Evvel ki yazımızda özellikle gençler için edilgen değil etken, dünya çapında geçerli ve makbul meslek sahibi olmanın önemine değinmiştik. Mesleksizlik yani bir anlamda  “ İşsizlik” ten noktaları kaldırdığımızda “ıssızlık” diye okunur. Bu iki terim arasında sanki garip bir ilişki var gibi gelir bana... İşsizlik gibi ıssızlık da hayatî fonksiyonların önemli ölçüde atıl kaldığı durumu ifade eder. Issız mahaller: ihmal edilmiş, köhne bırakılmış, virane halinde her tarafı örümcek ağlarıyla sarılmış, paslanmış,  gözden ırak, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdir.

İşsizliğin sosyal, ekonomik, kültürel, fikrî  ve  sıhhi bakımdan insanın hem kendisi hem de mensup olduğu toplum için  ciddi risk oluşturduğu kanaatindeyim. İssiz insanın: Arayanı soranı çok olmaz, sosyal çevresi dardır ve/veya kalitesizdir; babası, amcası vs. kim olursa olsun bir başka insan tarafından geçimi sağlanır yani başka bir insana muhtaçtır; gecesi gündüzü belli değildir, zaman ve vakit mevhumu neredeyse kaybolmuştur; bedenî ve zihnî fonksiyonları adeta dumura uğramıştır, “yapsam ne olacak ki” anlayışıyla “boş vermişlik “ ve kendini değersiz, dışlanmış hissetme duygusu hakimdir;  sapkın-aşırı  düşüncele ve fiillere  en yatkın grupta, yani ıssız adam olduğu söylenebilir.

İşsizlik olgusunun kişinin kendine ve sisteme ait bileşenleri vardır.  İşsiz insan,  bir anlamda hem kendi hem de sistem tarafından   çölleştirilmiştir.

İşsizlik , Osmanlının geri kalmasına yol açacak kadar önem arz eder.  Hep söylenir ya, -bugüne dair bile-  geri kalmamızın birincil sebebi,  matbaanın 250 yıl geç gelmesi ve böylece bilginin tabana yayılamaması diye… Bunda en önemli sâik, hattatlığın çok yaygın bir meslek ve geçim kaynağı olmasıdır. Bu konuda ünlü tarihçi İsmail Hami Danişmend: “Avrupa’da 15’inci asrın ortalarından  itibaren yayılmaya başlamış olan matbaacılığın bizde takriben iki buçuk asır gecikmiş olması umumiyetle din taassubuyla izah edilirse de  doğru değildir.  Osmanlı Askeri Teşkilatını Avrupa’ya ilk tanıtan büyük eserin müellifi Kont De Marsigli kendisinin İstanbul’da bulunduğu zaman şehirde doksan bin hattat mevcud olduğundan ve işte bundan dolayı hükümetin o kadar insanı işsiz bırakıp iktisadî bir buhrana sebep olmaktan çekindiği için matbaacılığı kabulde tereddüt ettiğinden bahsetmektedir.” diye yazmaktadır.

Buradan işsizliği önlemenin doğru yönetilemediğine, çağın yöneticilerinin yaşadıkları zamanı doğru okuyamadıklarına ve toplumu buna göre sevk ve idare edemediklerine dair  bir sonuca  varmak da mümkündür.

Konunun önemine binaen üzerinde düşünmeye devam edeceğiz.

 

[1] İ.H.Danişmend , İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, cilt 4 sf.10