Yeni inşa edilen  üç katlı apartmana sakinleri taşındı.  İlk iş olarak apartmanın karar defteri düzenlendi. Her yıl bir sakinin bu görevi yapması şartıyla istekli olmamasına rağmen 6 No’lu dairede oturan Muzaffer Bey, mecburen yönetici oldu.   Çöp almak, bahçe bakımı, merdiven temizliği gibi ortak işlerin gördürülmesi için uygun bir adam arandı. Caddenin karşısındaki site görevlisinin kardeşi, Yılmaz adında bir genç bulundu. Oldukça cüz’i bir fiyata da anlaştılar.

Apartmanda 2 Nolu dairede oturan Münevver Hanım ve ailesinde miras yüzünden sürekli tartışmalar oluyordu. Özellikle üst kattaki komşu, gece geç saatlere kadar süren gürültüden çok rahatsızdı. Zaman zaman dile getirseler de değişen bir şey olmuyordu. Her kes bildiği yaşam tarzından kolay kolay vazgeçmiyordu.

Münevver Hanım, ikinci evliliğini yapmış, ikinci eşi de vefat etmişti. Oğlu Sami ile birlikte yaşıyordu. Apartmanda yapılan her işe deyim yerindeyse mutlaka müdahil olurdu. İş yapanı bıktırır, kısa sürede işten kaçırtmayı başarırdı. Bu kaçıncı olmuştu, işi bırakıp giden… Yönetici Muzaffer Bey bile süresi dolar dolmaz hemen görevi devretmişti. Ne yapsa, kendi cebinden bile harcasa sanki hırsız  muamelesi görüyordu Münevver Hanımdan… Gerçekten tahammül etmek çok zordu.

Yeni yönetici Derviş Bey, zar zor ikna edebilmişti, ilk görevli Yılmaz’ı… Yılmaz, yutkunarak, sabrederek işini yapmaya çalışıyordu o meş’um gün gelene kadar… O gün, Yılmaz, apartmanın çimlerini suluyordu. Münevver Hanımın oğlu Sami yeni işten geldi. Münevver Hanım, yine bir şeyler buldu: Niye birkaç gündür çimleri sulamadı, niye bu vakitte suluyor, niye şöyle, niye böyle diye Sami’ye dedi durdu … Sami,  pencereden Yılmaz’ı tâzir eden bir şeyler söyledi. Yılmaz cevap verdi, tartışma  küfre döndü ve nihayet Sami sopayı alarak Yılmaz’a haddini bildirmek için aşağı indi. Yılmaz, ağaçları budadığı bıçağı rastgele sallayarak  karşılık verdi ve Sami aldığı darbelerle oracığa yığıldı.

Bağırtı, çığırtıya koşanlar buldukları  bir taksi ile Sami’yi hastaneye götürdüler. Olayların hemen akabinde eski yönetici Muzaffer Bey geldi. Olay yerinde feryat eden Münevver Hanımı hastaneye götürdü. Hastane kapısında beklerken bir doktor çıktı ve Sami’nin yakınları var mı?  diye seslendi. Muzaffer Bey çıkınca “Ne yazık ki tüm müdahalelere rağmen kurtaramadık” dedi. Muzaffer Bey, şaşkınlık ve üzüntü içinde kalakaldı, ne yapacağını,  annesine ne diyeceğini bilemedi.

Ertesi gün durum tüm vahametiyle anlaşıldı. İşte:  kötü söz, tahrik , tartışma ve kavganın neticesi bir kişi mezara bir kişi de hapse gitti.

Ailede büyük bir infial oldu. Sami’nin küçük kardeşi, öfke patlamasıyla komşuları suçlamaya yeltendiyse de gerçeği bilen akrabaları tarafından engellendi.

Her zaman, her ne yanlışlık veya ters gelen bir şey olsa dahi, akılla ve sabırla muhtemel sonuçları göz önünde bulundurularak hareket etmenin ne kadar hayati olduğu bir kez daha yaşanılanlar üzerinden test edilmiş oldu.

Özellikle büyüklere düşen sakinleştirmek, sabrı ve ihtilafların halli için akl-ı selimi  tavsiye etmek  olmalı... değil mi?