Dostluk hava, su, ekmek gibi insan için hayatî bir gereksinimdir. Hayat da, aynen denizdeki gemi  gibidir: Kimi zaman hayat gemisi çarşaf gibi sakin, günlük, güneşlik sularda alır yol; kimi zaman dağlar gibi dalgaların, fırtınaların içinde savrulur, yaşam ile ölüm arasında meçhule doğru akıp gider.

Konu, gemi ve can kurtarma teşkilatında gündeme gelmişti. Denizden can  kurtarma(tahlisiye)  için fırtınalı bir havada bot denize açılmış, 7-8 metre yüksekliğinde devasa dalgaların kaldırıp atmasıyla kıyıdaki kayalıklara çarparak parçalanmış ve maalesef mürettebattan üç ve iskeleden yardıma koşan bir balıkçı olmak üzere dört cana mal olmuştu.  Bu deniz kazası sonrası, başlatılan incelemede bu teknelerin bofor ölçeğine göre 9 deniz koşullarına göre dizayn edilmesi gündeme gelmiş, ağır deniz koşullarına teknelerin uygun olmadığı sonucuna varılmış ve  nihayetinde kuruluş,  tüm deniz koşullarına uygun yani 12 bofor ölçeğine göre can kurtarma operasyonlarını yapma kabiliyeti kazanmak için dört adet yeni bot inşa ettirmiş ve filosuna katmıştı.

Niye bunları anlattım? Zira, girişte belirttiğim gibi hayatta insanın öyle dostları olmalı ki, tüm deniz şartlarında fonksiyonunu icra edebilen botlar gibi  boğulmak üzereyken, karanlık bastığında, tüm ümitler tükendiğinde, yanında sesini, elini, nefesini hissedebilsin.  Tüm zor şartlara, güçlüklere, basınçlara, ters esen fırtınalara karşı  mukavim dostluklar inşa edebilmeli insan değil mi? Tıpkı bu hikayede anlatıldığı gibi:

Baba oğluna sorar: "Senin kaç tane dostun var?"

Oğlu: "Hangi birini sayayım o kadar çok ki..."

Baba: "Bak oğlum! İnsanın bir sürü tanıdığı olabilir ama yüzlerce dostu olamaz. Dost dediğin diğerlerine benzemez. İnsanın hayatı boyunca ancak bir , iki  veya en fazla bir elin parmakları kadar dostu olabilir.

Oğlan "saçma" der ve devam eder: "Benim bir sürü dostum var ve hepsi beni sever ve her zaman bana yardıma koşacaklarına eminim."

Baba; Öyleyse gel seninle bir test yapalım.

Adam bir koyun keser ve  çuvala koyar. Çuvaldan kanlar sızmaktadır.

Baba; "Şimdi git bu çuvalı arkadaşlarına götür ve onlardan yardım iste. Çuvalı birlikte bir yerlere gömün."

Çocuk çıkar yola, bir arkadaşının kapısını çalar. Arkadaşı elindeki kanlı çuvalı görünce çocuğun yüzüne kapıyı kapatır. Başka arkadaşları bir daha onlarla konuşmamalarını, görüşmemelerini rica eder. Çünkü hepsi çuvalın içinde bir ceset olduğunu düşünmektedir.

Oğlan, çaldığı her kapıdan geri çevrilir ve umutsuzca eve döner ve olanları babasına anlatır.

Baba "İşte senin tanıdıklarının dostluğu bu kadar... Şimdi al bu çuvalı benim dostuma götür" der.

Oğlan tekrar sırtlar çuvalı düşer yola. Babasının dostu kapıyı açar, babasının selamını söyler, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakar ve hemen içeri alır.

Adam çocuğun elindeki çuvalı alır arka bahçeye bir çukur kazıp gömer. Çocuğa izzet ikramda bulunur.  Gömülü yerin üstüne de belli olmasın diye sarımsak eker.

Çocuk "Ben artık gideyim" der.

Adam da "Babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum" mesajını yollar.

Çocuk gider babasına durumu anlatır ve "Gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece tanıdıklarım" der.

Babası "Yooo daha bitmedi" der ve devam eder: "Şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır."

Çocuk "Olur mu hiç öyle şey" der.

Baba: "Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğun ne demek olduğunu."

Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşer yola. Kapıyı çalar. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da "Babamın size iletmek istediği bir şey var" der. Dost "Nedir o?" demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırır. Üzülür vurduğu için de.

Dost "Benim de babana iletmek istediğim bir şey. Söyle o babana… biz bir tokata satmayız koskoca sarımsak tarlasını" der.

Şimdi gelelim çıkarım kısmına… “Gün geldi delikanlılık kabadayılığa yenildi” dendiği gibi zamanımızda dostluklar menfaatlere yenildi mi? Böyle dostluklar kaldı mı? Bu testlerden geçebilecek kaç adet dostumuz var ve/veya kendimiz bu testlerden geçebilecek kıratta mıyız? Bence herkes kendine bu soruları sormalı…