Merhum Abdürrahim Karakoç abinin, Vur Emri adlı kitabında “Dava Felsefem” adlı dörtlüğünde şöyle haykırıyordu:
“Ben Milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa, hep Hakk'ı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.”
Tam bir mümin şuuru ile Allaha kulluk ve teslimiyet ruhunu dile getirirdi.
Cenab-ı Hak, Peygamber (s.a.s.) Efendimize ve O’nun şahsında biz ümmetine şöyle buyurmuştur:
“(Ey Habîbim!) Emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Sen’inle beraber tevbe eden (mü’min)’ler de emrolundukları gibi istikâmet üzere olsunlar! Ve sakın (bu hususta) aşırılığa kaçmayın!..” (Hûd, 112)
Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bu âyet-i kerîmeye işâretle:
“Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı...” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîr, 56/3297; Kurtubî, IX, 107)
Abdullâh bin Abbâs (r.a.) bu âyetle alâkalı olarak şöyle demiştir:
“Kur’ân-ı Kerîm’de Resûlullâh için bu âyet-i kerîmeden daha şiddetli bir hitap vâkî olmamıştır.”
Buradaki hitap her ne kadar Nebiyy-i Zîşân Efendimiz’e ise de, O’nu bu kadar meşakkate sokan, sâdece şahsıyla alâkalı istikâmet endîşesi değildi. Zîrâ O:
“(Ey Habîbim! Sen) sırât-ı müstakîm üzeresin.” (Yâsîn, 4) te’yîd-i ilâhîsine mazhardı. O’nu ihtiyarlatacak kadar düşündüren husus, emrin mü’minlere de şâmil olması sebebiyle onlar hakkında duyduğu endişedir.
***
Endonezya’nın Müslüman olma hikâyesi, bir emin tüccarın hali ile olmuştur.
Kıssadan hisse…
Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya 5 Akçelik bir kumaş sayesinde Müslüman oldu…
Olay şöyle:
Kendi halinde bir tüccar bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da Halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu:
– Hangi kumaştan sattın?
-Şu kumaştan efendim.
-Metresini kaça verdin?
-On akçeye.
-Nasıl olur?” diye hayret etti,
-Beş Akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu? Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu.
-Ne demekti hakkını helâl et?
Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı.
Kral sordu:
-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir?
-Ben, dedi tüccar, bir Müslüman’ım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.
Kral,
-İslâm nedir, Müslümanlık nedir? Gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm’ı kabul etti. Daha daha sonar kısa süre içinde de halk Müslüman oldu.
250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş Akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı.
Efendimiz (SAV) in müjdesi herkese açık: “Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, Sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir.” Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi.
Bir tüccarın doğruluğu, dürüstlüğü hali ile halleşince milyonlarca insanın İslam nuru ile nasiplenmesine sebep olabiliyor.
“Şüphesiz ki ben benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki Allah, perçeminden tutmuş da onu mutlak hâkimiyet ve tasarrufu altında bulunduruyor olmasın. Muhakkak ki, her türlü hüküm ve tasarrufunda Rabbimin tuttuğu yol, dosdoğru ve mutlak âdil bir yoldur.” Hud Süresi, 56.ayet
Efendimiz (sav) peygamberlik görevi almadan önce cahiliye toplumu içinde bile lakabı El-Emindi. Emin insan, güvenir insan. Cenabı Allah yolundan, ayak izlerine basa basa yaşamayı bizlere nasip etsin inşallah.
Kailimiz ile Halimizi efendimizin hali ile nasiplendirsin..
Baki selamlar.